27 Kasım 2009 Cuma

Hediye...


Karadenizliler, bir konferans düzenler...
Bu konferansa konuşmacı olarak ünlü bir Amerikalı bilim adamı da davet edilir. Amerikalı konuk, bir hafta erken gelir, hem tatil yapar hem de Türkleri yakından tanıma fırsatı bulur.
*
Karadenizliler ile Amerikalı bilim adamı hemen her konuda anlaşırlar, uyum içinde konferans biter. Ayrılık günü gelir, Karadenizlileri alır bir düşünce. Aralarında toplanırlar, başkan konunun önemini vurgulamak için der ki:
-"Biz bu Türk dostu, değerli bilim adamına ne hediye edelim ki bizi unutmasın? Hem kullanışlı bir şey olsun, hem her eline aldığında bizi hatırlasın?"
Salonda kısa bir sessizlik olur, arka sıralardan Temel elini kaldırır:
-"Sünnet ettirelum..!"

24 Kasım 2009 Salı

Vasiyetname...

Dostlarım,

Bir gün nasıl olsa bu dünyaya veda edip gideceğiz. Düşündüm ki, benden sonra organlarım çürüyüp gideceğine:

1- Yüzlerce şişe RAKI`yı şimdiye kadar işlemiş olan karaciğerim, rakının kıymetini bilen birine verilsin,

2- Çilingir sofrası görmeye doymayan gözlerim, RAKI-BALIK-KAVUN- PEYNİR dolu sofraların bol olduğu yerde yaşayan birilerine verilsin,

3- Rakı süzmeye alışkın böbreklerim yine aynı görevi görecek şekilde bir başka bedende yeniden hizmete girsin,

4- Rakı masasında heyecanla çarpan kalbim, bu işi en iyi yapan birine gitsin,

5- Verilebilirse beynim her kadehte Mustafa Kemal'i anan birine verilsin,

6- Bir tek uzvum benimle beraber gelsin, ola ki öbür tarafta huriler gerçekten vardır..!

Şerefe dostlar....

Akşamcı KEMAL...

23 Kasım 2009 Pazartesi

10 gün geçti...

Uzun bir avdan sonra Temel köyüne geri dönmüş. Hiçbirşey getirmediği gibi ağızını bıçak açmıyor. Herkes biliyorki Temel dertli. Kahvede bizimki otururken kadim dostu Dursun yanına yaklaşıyor.

- "Temel, gözüm neyin var niye böylesin?"

Temel biraz ofluyor pufluyor ardından anlatmaya başlıyor.

- "Dursun avın son gününde bir mağradan geçiyordum, merak ettim içeri girdim"

- "eeee??"

- "Eesi o ki baktım içeride kocaman bir AYI tabi tam tüfeği doğrulttum ki Ayı uyandı atladı üstüme, elbiselerimi yırttı ve remen bana tecavüz etti yaaa..."

Dursun arkadaşının derdine çok üzülmüş hemen teselliye başlamış;

- " Vah canım arkadaşım benim merak etme kimseye söylemem boşverceksin, unutacaksın..."

Temel şöyle içli içli dönmüş gözler yaşlı.

- "İyi diyorsun Dursunum da, bak 10 gün geçti, ne bir tatlı söz ne bi çiçek ...."

Bu Kadar Fırtına

Denizcilik sınavında öğretmen sordu:
- İskele tarafından bir fırtına gelse ne yaparsın?
- İskele tarafına demir atarım öğretmenim.
- Peki sancaktan gelirse?
- O tarafa da bir demir atarım öğretmenim.
- Tam bu sırada beş tarafta bir kasırga koptu, ne yaparsın?
- Baştaki demirleri denize atarım.
- İyi ama bu kadar demiri nereden buluyorsun?
- Sizin fırtınaları buluduğunuz yerden öğretmenim.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Av masrafı...


Ünlü bir iş adamının oğlu üniversiteyi bitirmiş Fransa'ya, Paris'e Sorbonne Üniversitesinde Yüksek lisans öğrenimine gidecekmiş. Bütün aile oğlanı Atatürk Hava Alanında uğurlamaya gelmişler. Annesi, babası, kız kardeşleri, dedesi, büyükannesi, teyzesi, amcaları, halası, arkadaşları vs... Baba oğlunu bir kenara çekmiş ve;
-“Oğlum, sen Paris'teki masraflarını bir mesajla bana bildirirsin, ben her ay masrafların için sana bir çek yollarım” demiş.
-“Peki baba, sağol, Allah seni benim başımdan eksik etmesin” diye cevap vermiş oğlan. Baba devam etmiş;
-“Bu arada, biliyorsun Paris aşk şehridir, muhakkak aşk masrafların da olacaktır, genç, yakışıklı adamsın, benim gibi bir babanın oğlusun, mesajında aşk masrafları diye yazma annene kardeşlerine ayıp olur, AV MASRAFLARI diye yaz ben anlar, yollarım çeki sana” demiş. Oğlan;
-“Peki baba sağol, sen babaların en büyüğüsün” demiş.
Vedalaşmışlar, uçak havalanmış, Paris'e yollanmış…
*
Birinci ay sonunda oğlandan babasına mektup gelmiş, İşte şöyle iyiyim, pansiyona yerleştim, dersler şöyle, rahatım yerinde… falan filan. Masraf listesi ekte;

Okul Taksiti: 1.500 Euro
Pansiyon: 300 Euro
Yemek Masrafı: 900 Euro
Kitap masrafı: 250 Euro
Giyim: 1.000 Euro
Ulaşım Masrafı: 350 Euro
AV MASRAFI: 5.000 Euro
*
Baba hemen çeki yazıp yollamış, İkinci ay sonunda gene oğlandan mektup; İşte babacığım şöyle iyiyim, böyle rahatım yerinde, dersler mükemmel, falan filan, Masraf Listesi ekte;

Okul Taksiti: 1.500 Euro
Pansiyon: 300 Euro
Yemek Masrafı: 900 Euro
Kitap masrafı: 250 Euro
Giyim: 1.000 Euro
Ulaşım Masrafı: 350 Euro
AV MASRAFI: 25.000 Euro
*
Baba yine çeki yazıp yollamış, Üçüncü ay sonunda yine mektup; Anneciğim babacığım Hepinizi öpüyorum, çok mutluyum, rahatım yerinde, dersler harika falan filan. Masraf Listesi ekte;

Okul Taksiti: 1.500 Euro
Pansiyon: 300 Euro
Yemek Masrafı: 900 Euro
Kitap masrafı: 250 Euro
Giyim: 1.000 Euro
Ulaşım Masrafı: 350 Euro
AV MASRAFI: 50.000 Euro
*
Baba çeki yollamış ama ava masraflarının katlayarak yükselmesi üzerine bir not yazmış. Not şöyle;
“Oğlum av masrafların gittikçe yükseliyor, biraz kaliteyi düşür, daha umumi yerlere yönel (!) tamam mı yavrum.? Anladın onu sen...”
*
Takip eden ay oğlandan bir mektup, fazla havadis yok, belli ki canı sıkkın, Masraf Listesi ekte;

Okul Taksiti: 1.500 Euro
Pansiyon: 300 Euro
Yemek Masrafı: 900 Euro
Kitap masrafı: 250 Euro
Giyim: 1.000 Euro
Ulaşım Masrafı: 350 Euro
AV MASRAFI: 150 Euro
TÜFEK TAMİRİ: 250.000 Euro

kadın ve şeytan..

Fazlası ile zampara olan bir adam tövbekâr olmak istemiş.
Ne yapayım ne edeyim derken '40 gün 40 gece bir mağaraya kapanıp dua etmesi' söylenmiş.
Adam mağaraya kapanmış.
1 gün 2 gün 3, 4, 5 derken 39 gün olmuş.
39'uncu gün dışarıda bir yağmur bir yağmur, ortalığı sel götürüyor.
Bir bakmış ki mağaranın kapısında yağmur iliklerine kadar işlemiş bir bayan...
Güzel mi güzel.
Bayan hemen içeriye girmiş.
Adam, bayanın üstünü kurutmak için ateş yakmış.
Fakat bayana hiç yaklaşmamış.
Bayan üzerindekileri kurutmak için çıkartınca, kendisinin çok korktuğunu söylemiş ve adamın kendisine sarılmasını istemiş.
Adam sarılırken tövbesini bozmak istemiyormuş, fakat bayan cilvelenince 'tövbe' diye bir şey kalmamış ve iş bitmiş!..
Sevişmenin ardından kadın kahkahalar ile gülmeye başlayınca merakla sormuş:
- Neden gülüyorsun yahu?
Kadın:
- Ben şeytanım... Senin tövbeni bozmak için geldim ve başardım!
Bu sefer adam kahkahalarla gülmeye başlamış kadın-şeytan sormuş:
- Niye gülüyorsun?
Adam:
- Bu dünyada becermediğim bi şeytan kalmıştı. Onu da becerdim ya; boş ver gerisini!..

Artistlik zor iş..

Doğuma girmek üzere olan kadına hemşire sorar:
-"Kocanızın da doğumda bulunmasını ister misiniz?.."
-"Eeeee. Hayır. Esasında ben evli değilim..."
-"Peki erkek arkadaşınız?..."
-"Erkek arkadaşım da yok..."
Hemşire meraklanır...
-"Eeee. Peki. Bu işte ortak olan şahıs? Onu isterimsiniz?..."
Hamile kadın cevaplar:
-"Üzgünüm. Kimseye bağlı değilim ve yalnız kalacağım..."
Doğum gerçekleşir ve hemşire kadının yanına gelir.
-"Tebrik ederim. Çok sağlıklı bir kızınız oldu."
-"Oh. Tanrım. Ne kadar mutluyum. Kızımı görebilir miyim?"
-"Elbette. Ancak görmeden önce bilmeniz gereken bir şey var..."
Kadın korku ve endişeyle sorar:
-"Nedir? lütfen söyleyin. Bir sorun mu var yoksa?..."
-"Eeeee. Bir sorun mu bilmiyorum. Bebeğinizin teni biraz koyu, yani açıkça söylemek gerekirse... Bebeğiniz aslında zenci..."
Kadın başını önüne eğer ve üzüntüyle konuşur:
-"Ahhh. Evet. Nasıl anlatsam... İşim ve güvenebileceğim kimsem yoktu. Ne aile ne arkadaş, hiç kimse. Gidecek bir yerim de yoktu. Çok kötü durumdaydım. O yüzden gecen yıl bir porno filminde oynamayı kabul etmek zorunda kaldım. Yapacak bir şeyim yoktu Başroldeki erkekte bir zenciydi.”
Hemşire anlayış ve şefkatle başını sallar:
-"Anlıyorum sizi. Tabii beni ilgilendirmez. Özel hayat sonuçta. Lütfen kusuruma bakmayın... Ama... Belki... Sanırım bir nokta daha var..."
-"Evet?... Lütfen çekinmeyin, söyleyin... Başka bir şey mi?."
-"Şeyyy. Bebeğinizin çok güzel, lepiska gibi, sapsarı saçları var.”
-"Bakın. Gerçekten çok zor günlerdi. Oynamayı kabul ettiğim film tam bir hard pornoydu. Filmde sadece zenci yoktu; bir tane de İsveçli vardı. Bir öğrenci parasız kalmış, tıpkı benim gibi.”
-"Pardon, pardon... Üstüme vazife değil ama... Gerçekten özür dilerim... Belki bilmek istersiniz, bir şey daha var... Bebeğin gözleri de çekik..."
-"Hayat bana hiç acımadı. Zor bir filmdi gerçekten. Bir erkek daha vardı. Bir Çinli göçmen... Belki beni yadırgadınız ama ne yapayım. Yapacak başka bir şeyim yoktu."
-"Sizi anlayışla ve saygıyla karşılıyorum. Üzmek istememiştim. İsterseniz artık bebeği görebilirsiniz."
Beraber bebeğin yanına giderler. Kadın mışıl mışıl uyumakta olan bebeğin yüzüne sert bir tokat vurur. Bebek çığlık çığlığa ağlamaya başlar. Hemşire bu duruma tepki gösterir.
-"Aklınızı mı yitirdiniz siz? Neden vurdunuz uyuyan bebeğe?."
Kadın sevinçle cevap verir:
-"Yok bir şey, takma kafana.... Yalnız sana bir şey söyleyeyim mi... Havlayacak diye ödüm koptu.”

Direksiyonda kimse yok…

"Bu fıkra gibi gerçek olay Kayseri'nin Bünyan ilçesi'nde yaşanır."

* * *

Kendisi Bünyanlı olmayan, politikayla uğraşmış ve halen yaşayan işadamı , 22 Şubat 2005 tarihinde Bünyan sınırında, Malatya karayolu üzerinde, arabası arızalanınca bir benzin istasyonuna girer. Tamirci beklerken oturur ve orada bulunanlarla birlikte bir ufak rakı içer. Yürüyüş mesafesindeki Bünyan'a gitmek için, lokantadan çıkar.

Ancak dışarısı hem zifiri karanlık hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır. Benzin istasyonuna yaklaşık 50 metre mesafedeki, Bünyan'a dönüş yolu kenarına varır. Oradan geçen arabaya binip, Bünyan’a ulaşma derdindedir.

Fırtına daha da şiddetlenmiştir.

Adam bir-kaç adım ötesini görememektedir Gelip-geçen bir araba da yoktur. Nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın iki farını fark eder. Arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner. Kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder. İçeridekilere merhaba demek ister. Ama o da ne? Arabada kimse olmadığı gibi direksiyonda da kimse yok. Birden paniğe kapılır. Korkuyla, hemen arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri bağlanmış, hareket edemez hale gelmiştir. Araba keskin bir viraja doğru yaklaşır. Adam dua etmeye baslar. Tüm günahları için tövbe eder. Arabayı durdurması için Allah'a yalvarır. Tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar.

Her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, Allah'a yalvarış ve yakarışı artar ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir. Sonunda kendisini biraz toparlar, ayaklarını kımıldatır. "Ya Allah koru beni…" deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır. Birkaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir. Defalarca üç Kulfu-bir Elham okuyarak, Bünyan'a yürüyerek ulaşır ve bir kahvehaneye girer. Üstü başı ıslak ve şok haldedir. Kendisini tanıyanlar hemen sobanın başına alırlar. Eline bir çay verirler.

Bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğaüstü ve korkunç olayı anlatır. Olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin aklı başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur.

Yaklaşık yarım saat sonra, aynı kahvehaneye Koyun abdal Köyünden iki kişi girer. Bir masaya oturur ve iki bardak çay söylerler. Bu arada, gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler:
-Ahmet baksana, şu sobanın başında oturan geri zekalı, bizim araba yolda kalınca, biz arabayı iterken, arabaya binip-sonrada arabadan kendini atan öküz değil mi?

Cüzdan..

Sünnetçinin biri yıllardır kestiği deri parçalarını saklarmış ve bir gün artık emekli olmaya karar vermiş. Elindeki derileri alıp deri işi yapan terzinin birine gitmiş ve;
- "Bana bunlardan bir şey yap, manevi değerleri çok fazla" demiş. Terzi de;
- "Abi sen bir tatile çık gel o zamana kadar ben de siparişini bitiririm" demiş.
Sünnetçi tatile gidip gelmiş ve ilk iş olarak terzinin yanına uğramış.
- Ne oldu benim sipariş demiş.
Terzi de sünnetçiye bir cüzdan uzatmış.
- "Ulan bunca yılın emeği bu küçük cüzdan mı?" diye sünnetçi hiddetlenince; Terzi hemen cevaplamış;
- "Öyle deme abi, biraz okşayınca valiz oluyor!

GIRGIR cezayı göze almış...

Temel minübüste..

Temel'le Dursun, İstanbul'da minibüsle bir yere gidiyorlarmış...

Şoför geçtiği semtleri sayıyormuş."Levent, Fatih, Eyüp"

Dursun sıkılmış ve Temel'e:

"Ula Temel, ne zaman ineceuk?" demiş.

Temel de demiş ki:

"Çatlama ula, ismimuz okunsun ineruk!"

20 Kasım 2009 Cuma

Vereceksen ver...

Çanakkale'den 30 yaşlarında bir kadın, kucağındaki süt bebeğiyle otobüse biner. Yanınada iri kıyım bir adam oturur. Otobüs Ezine'ye ulaştığında kadın çocuğunu emzirmek amacıyla memesini açar ve çocuğun ağzına verir. Ancak çocuk inatla memeyi emmek istemez. Kadın çocuğa kızar ve sert bir sesle;
- Al yoksa amcaya veririm!..
Adam göz ucuyla bakar ve önüne döner... Ayvacık'a geldiklerinde kadın yine memesini çıkarır ve çocuğu yine emzirmek ister, çocuk yine emmez ve yine aynı sözler kadının ağzından dökülür.
-Al yoksa amcaya veririm!..
Bu olay her durakta tekrarlanır ve hepsinde de aynı şeyler yaşanır.
Küçük kuyu, Altınoluk, Güre, Akçay derken Edremit'e kadar gelinir. Edremit'tede kadın;
-Al yoksa amcaya veririm!... deyince adam patlar...
-Hanım hanım yeter artık !... Vereceksen ver. Ben taa Ayvacık'ta inecektim, bak buralara kadar geldim...

Bombanın fitili...

Tımarhanenin birinde bir gün isyan çıkmış.
Deliler salon gibi bir yerde toplanmış, sağı solu dağıtıyorlarmış.
Doktorlar filan, hiç kimse yaklaşamıyormuş ; delilerin yanına!...
Hastanenin başhekimi:
- 'Bir şey yapmak lazım' demiş ve odaya dalmış, kitapları karıştırmaya başlamış. Bir süre sonra çıkmış ve diğer doktorlara şöyle demiş.
- Şimdi doktorlardan biri soyunup koşa koşa delilerin yanına gidecek ve 'Ben canlı bombayım' diye bağıracak, literatüre göre başaracağız!..'
Doktorlar kendi aralarında birini seçmişler ve çırılçıplak soymuşlar. Kapıyı açmışlar ve
- 'Hadi şimdi!..' demiş başhekim.... Çıplak doktor başlamış koşmaya ve bağırmaya:
- "Ben canlı bombayım, ben canlı bombayım patlayacağım..."
Deliler bakmışlar doktora. Sonra yakalayıp pencereden aşağıya atmışlar.
- Eyvah!..' demiş başhekim... Literatüre göre yeniden denememiz lazım' deyip başka bir doktoru soymuşlar ve onu da yollamışlar delilerin arasına... O da çıplak bir vaziyette dalmış delilerin arasına:
- Ben canlı bombayım patlayacağım' demiş...
Onu da atmışlar pencereden deliler... Başhekim bakmış ki olmuyor...
- Ben gidiyorum!.. ' demiş . O da soyunmuş diğerleri gibi dalmış odaya...
Deliler bir bakmışlar!.. Sonra hepsi odalarına kaçışmışlar. Şaşırmış tabii ki doktorlar... Sonra araştırma yapmışlar onu neden pencereden atmadılar diye...
Delilere sormuslar:
- Diğerlerini aşağıya attınız da onu neden atmadınız?'..
Deliler hep birlikte cevap vermişler:
- Onun fitili kısaydı... Her an patlayabilirdi...

19 Kasım 2009 Perşembe

Kim uyur...


Bir adam geç vakit otele gelmiş.
Yer olup olmadığını sormuş:
-İki kişilik bir odada tek yatağım var, demiş resepsiyondaki adam. Ancak pek tavsiye etmem. Çünkü öteki yatakta fena halde horlayan bir delikanlı yatıyor.
-Önemli değil, demiş adam, verin bana o yatağı...
Ertesi sabah adam hesabı ödemeye indiğinde otelci sormuş:
-Nasıl uyuyabildiniz mi?
-Çok güzel uyudum, demiş adam...
-Yanınızdaki müşteri hiç horlamadı mı?
-Hiç horlamadı...
-Ama nasıl olur?
-Odaya girince yanağından "Merhaba güzel çocuk" diye bir makas aldım. Sabaha kadar gözlerini kırpmadan yatakta oturdu...

Amerikalı ile Fransız

Fransız delikanlı, Paris'in bulvar kafesinde oturmuş, tipik kahvaltısını yapıyor... Kahve, kruvasan, ekmek, tereyağı, reçel…
Yan masaya ağzında cikleti ile tipik bir Amerikalı Turist oturuyor...
Sohbet başlamış...

Amerikalı: O ekmeğin hepsini yiyecek misin?.
Fransız: Tabii..
Amerikalı: Biz yemeyiz, içinden biraz alır yeriz. Kalan bir fıçıda toplanır, Fabrikaya gider, Kruvasan yapılır, Fransa'ya satılır...

Fransız cevap vermemiş...

Amerikalı: Reçel de yer misiniz?.
Fransız (Öfkeli): Tabii!
Amerikalı: Biz meyveyi taze yeriz. Kabuklarını, çekirdeklerini, çürümüşlerini bir fıçıda toplar fabrikaya gönderir, reçel yapar, Fransızlara satarız...

Fransız: Peki siz kullandığınız prezervatifleri, seviştikten sonra ne yaparsınız?

Amerikalı: Atarız tabii.

Fransız: Biz atmayız. Bir fıçıda içindekilerle biriktirir, fabrikaya gönderir, ciklet yapar, Amerika'ya satarız!..

18 Kasım 2009 Çarşamba

E-mail..

Aslan yıllık izine çıkmadan önce; 'Hareketlidir, hızlıdır, ormanı dolaşıp gelince bana rapor verir' diye düşünüp vekaletini çakala bırakmış. Bunu tüm hayvanlara 'e-mail' atıp bildirmiş. 'çakal vekilimdir, ona saygısızlık ederseniz bana etmiş sayılırsınız, geldiğimde hesabını sorarım' diye yazmış.


Çakal, ertesi gün büyük havalarda ve çalımla ormanda dolaşmaya başlamış. Bakmış Gergedan su içiyor. Arkasına yaklaşıp bir parmak atmış. Gergedan hışımla geriye dönmüş, bakmış ki çakal, mail aklına gelince gıkını çıkartmadan 'La havle..' çekip yürümüş.


Biraz sonra çakal bakmış bir Fil ağaçtan meyve koparıp yiyor. Ona da yaklaşıp bir parmak atmış. Fil kendine parmak atanı ezmek üzere dönmüş, bakmış ki çakal, maili de düşünüp vazgeçmiş.


Çakal biraz daha gitmiş, bakmış bir erkek Ayı kovandan bal yiyor. Gidip ona da parmak atmış. Ayı bir hışımla dönüp çakalı yakalamış, yatırmış bir güzel becermiş..


Çakal, yalpalaya yalpalaya yürürken bir yandan da söyleniyormuş;
“Ayı oğlu ayı, yine maillerine bakmamış”

17 Kasım 2009 Salı

Açılım FIKRASI

Bir TV kanalı Güney Doğu illerine belgesel çekmeye gitmiş. Köy köy dolaşacaklar, ahalinin halini, günlük yaşamını anlatacaklar. Bir köyde yaşlı bir amca bulmuşlar, sohbeti kuvvetli.

- "Amca, Sen bize en mutlu günlerinden birini anlat, biz de kaydedelim. Avrupa'da görsün ne mutlu günleriniz var buralarda !..” demişler

Amca başlamış;
- "Bi gün Hamido'nun eşegi gayboldi. Daga gittik, eşegi aradık, aradık. Eşegi bulduk, çok sevindik. O sevinçle hepimiz eşegi s.ktik!"

Yönetmen panik içinde;
- "Kes, kes, kaydı kes! "Amcaya dönmüş
- "Aman amca ne yapıyorsun? Hiç öyle hikâye olur mu; eşek s.kme filan. Sen bize başka mutlu bir hikâyeni anlat."

Amca başlamış;
- "Bi gün Memo'nun garisi gayboldi. Daga gittik, gariyi aradık, aradık. Gariyi bulduk, çok sevindik. O sevinçle hepimiz gariyi s.ktik!"

Yönetmen;
- "Kesin, kesiinnn.. Aman aman Amca, anlaşıldı! Sen boşver bu mutlu hikâyeleri, sen en iyisi bize en üzüldüğün hikâyeyi anlat!"

Amca başlamış;
- "Bi gün daga gittim, ben gayboldim! beni buldular.. soonaa... abooww…

13 Kasım 2009 Cuma

Şaka kız şaka...


Kadının biri alışveriş için şehre inmiş, ilk girdiği dükkânda harika ayakkabılar bulmuş, ikincide de nefis bir elbise.. Üçüncü dükkânda her şey 5 dolara inmiş, gözlerine inanamazken birden cep telefonu çalmış.. Hattaki kadın doktor ona kocasının feci bir trafik kazası geçirdiğini, durumunun kritik olduğunu, yoğun bakıma kaldırıldığını söylemiş..
Kadın doktora kocasına çarşıda olduğunu iletmesini, bir an önce orada olacağını söyleyerek telefonu kapatmış, ama akabinde hayatının en verimli alışverişini yapmakta olduğunu fark etmiş ve hastaneye gitmeden 1-2 mağazaya daha girmiş, birkaç saat sonra sabah alışverişini bir fincan kremalı kahve ile tamamlanmış ki birden kocasını hatırlamış. Suçluluk duygusu ile hastaneye koşmuş… Koridorda doktoruna rastlayıp kocasını sormuş..
Bayan doktor, kadının elindeki paketlere bakıp;
- "Buraya hemen gelmek yerine alışverişine devam ettin değil mi?.." demiş bağırarak,
- "Sanırım kendinle gurur duyuyor olmalısın.. Adam burda yoğun bakımda, sen mağaza mağaza dolaş.. İyi be..! Ama bu senin son alışverişin olacak.. Artık ömrünün sonuna kadar onun hasta bakıcısı olacaksın, hem de başından 1 dakika bile ayrılamadan..!"
Kadın son derece üzgün başını önüne eğmiş..
Bayan doktor, onun bu haline uzun uzun baktıktan sonra kıkırdamaya başlamış,
- "Şaka yapıyorum kıııız şakaaaa.." demiş,
- "Takıldım sana.. Kocan öldü.. Vallahi öldü.. Hadi aç bakayım şu poşetleri de neler aldın görelim..!"

AYNA...AYNA...

İstanbul'dan gelen bir kadın Kars'ta(Benim içinden Kars demek gelmiyor; zira doğunun en medeni şehri) bir dükkânda aynasını unutmuş.
Ve böylece tarihte ilk kez Kars'a ayna girmiş olmuş!

Kadın gittikten sonra dükkân sahibi aynayı görüp eline almış...

Daha önce hiç kendini görmediği için ölen kardeşine benzetmiş karşısındakini.

- Ey gidi gardaşımm, seni bi daha görmek nasipte varmış!

Aynayı eve götürüp sarılıp uyumuş kardeşine.
Karısı bakmış, adam bişeye sarılıp uyuyor!
Almış aynayı bir bakmış bir kadın!

- Allah belanı vireee. Bu karı da kim?

Bi boka da benzese diyerek feryat figan evden çıkmış kadıya gitmiş.

- Kadı efendi adam beni bu çirkin karıyla aldatiiii

Kadı aynaya bakmış ve:

- "Yav bu karıdan çok kavata benziiir"

11 Kasım 2009 Çarşamba

yumurtalar..

3 evli hanım arkadaş bir kahvede buluşmuşlar...
Sohbet konusu, elbiselerden çocuklardan ve derken kocalara geçti.
Bir tanesinin suratı asıklaştı...
Nedenini sordular..
-"Dun gece biraz kaşındım, yatakta muhittine yaklaştım.. İsteksizdi.. Yumurtalarını tuttum.. baktım soğuk buz gibi.. sordum.. Niye yumurtaların soğuk. O, homurdanıp sırtını çevirdi ve sonra da uyudu!.. Kendimi çok kötü hissettim."

Ertesi gün yine 3 arkadaş toplanırlar.
Bu sefer ikincisinin suratı asık..
Ne oldu diye sordular..
-"Dün gece merak ettim.. bende kemalin yumurtalarını tuttum.. baktım buz gibi.. yumurtaların niye soğuk diye sordum.. O da homurdanıp sırtını çevirip uyudu.. Ben de kendimi çok kötü hissettim.."

İki gün sonra yine buluştular...
Bu sefer üçüncünün suratının her tarafı şişmiş ve bir gözü mosmor.
Diğer ikisi sormuşlar ne oldu diye...
-"Valla ben de merak ettim.. Kocamın yumurtalarını tuttum.. Sımsıcak ateş gibi.. Ben de... "Neden senin yumurtaların sımsıcak da Kemalle Muhittinin yumurtaları buz gibi?" diye sordum"

nerde öğrendin..

Dini bütün ve bununla her dem övünen Temel, tesettürlü ve güzel bir hanımla evlenir ve aradan iki ay geçtikten sonra bir gece karısına sorar:
-Ula Fadime! Benden önce sevgilun oldu mi?
Fadime:
-'Dinle benum aslan yürekli uşağum; Evinde sicak, iyi yemeğun var midur?
Temel:
-'Evet var'
Fadime:
-Espapların temuz ve utülü mü?
Temel:
-Evet
Fadime:
-Evimiz düzgün ve temiz mi?
Temel:
-Hem de nasul, çoook memnunum da !...
Fadime:
-Ha peku....yatakta benim cilveli sevişmemden memnun musun?
Temel:
-Hemde çokkk, sen ne deyisun, haçen aklimu başimden alayisun...
Fadime:
-Öyleyse soyle baa uşağum..
Bütün bunlari"Camide kuran kursunda mı öğrendim sanayisun?"

Baban ne iş yapıyor...

Öğretmen öğrencilere sırasıyla babalarının ne iş yaptığını soruyormuş Avukat, doktor, hakim, memur derken sıra sessiz ve sıkılgan bir çocuk olan küçük Mehmet'e gelmiş. Öğretmen ona da Babasının ne iş yaptığını sormuş. Mehmet anlatmaya başlamış:
-'Babam bir gay barda striptizci olarak çalışıyor. Herkesin içinde çırılçıplak soyunup, metal direkte şemsiyeyle dans ediyor... Eğer çok iyi bahşiş veren birileri olursa onlarla birlikte geceleri evlerine de gidiyor'.
Öğretmenin rengi atmış. Diğer çocuklara oyalanmaları için bir görev verip, Mehmet'i bir kenara çekmiş:
-Mehmet, Baban gerçekten bu işi mi yapıyor?
-'Hayır Öğretmenim, Babam aslında Tayyip için çalışıyor ama bütün sınıfın içinde söylemeye çok utandım'

10 Kasım 2009 Salı

Aşk elbisesi

Fadime kızını evermiş, düğünden sonra bir hafta geçmiş
-Ula ha punlarin sesi soluğu cikmir? Pen pugun bi dolanacagum. demis; yeni evlilerin kapısını çalmış... Kızı kapıyı açmış ki ne görsün kadın, kızı çırılçıplak:
-Uyyyy ha pu nedur uşağum? Ayuptur da!
Kızı:
- Aaaa ne kadar geri kafalısın anne, bu aşk elbisesi... Kadın töbe töbe diye içeri seğirtecek olmuş bakmış damat geliyor:
-Ooo anne hoş geldin? Kadın yüzünü gözünü nereye kaçıracağını bilmiyor, çünkü damat da anadan üryan..
Pu ne rezulluk diyecek olmuş, Damat hemen:
-"Aaaa ne kadar geri kafalısın anne bu aşk elbisesi" demiş.
Çaresiz Fadime bir koşuda almış soluğu evde.
Almış Fadime'yi bir düşünce. Acaba demiş, gerçekten ben geri kafalı mıyım? Sonra yatmış aklına. Üstünde başında ne varsa soyunup dökünmüş. Başlamış evde çıplak dolaşmaya. Akşamüstü kapı çalınmış, Fadime, bakmış ki camdan Temel geliyor, saçını başını düzeltmiş, açmış kapıyı. Fadime'yi bu halde gören Temel'in gözler yerinden fırlamış:
- Ula nedur bu, gafayı mı yedun da?
- Hih demiş Fadime Temele, "ne gadder geri gafalusun, habu aşk elbisesidur da"
Temel şaşkın cevaplamış:
- "Ula Ütüleseydun bari..”

Tik..

Adamın tiki var, tek gözünü sürekli kırpıyor, bir işyerine müracaat etmiş...

Yönetici:
-"Beyefendi okuduğunuz okullar harika, sizi hemen işe alırdık ama gözünüzü sürekli kırpmanız müşterileri rahatsız eder diye korkarım.”

Bunun üzerine adam:
-"Bir saniye, ben iki aspirin alırsam göz kırpmam duruyor" demiş.

Ceketinin ceplerini karıştırmaya başlamış; karıştırırken bir prezervatif çıkmış, sonra kırmızı bir prezervatif, sonra yeşil bir prezervatif, mor prezervatif, sarı prezervatif, fosforlu prezervatif..... Sonunda iki aspirin tabletini bulmuş, yutmuş ve göz kırpması geçmiş.

Bunun üzerine yönetici:
-"Beyim, iyi güzel de bizde birçok bayan çalışıyor, sizin gibi bir cinsi sapığı işe alamayız!" demiş.

Bizimki:
-"Ne sapığı be kardeşim! Ben çok mutlu evliliği olan bir aile babasıyım."
- Madem öyle, bütün bu prezervatifler de ne demek oluyor?
- Siz hiç eczanede, eczacıdan göz kırparak, "İki aspirin" istediniz mi?

Saat 9’u 5 dakika 3 saniye geçe!..

Matem günü değildir...
Doğru.

*
Yeniden doğduğu gündür...
Her sene yeniden.

*
Malum şahıs, ABD ziyaretinde Trump'la sohbet ederken, laf dönmüş dolaşmış, genetiği değiştirilmiş organizma teknolojisine gelmiş; Trump gururla, “Bu konuda öyle ilerledik ki, neredeyse ölüyü bile diriltebilecek hale geldik” demiş... Bizimki altta kalır mı, “Bizim çalışmalarımız da müspet neticeler vermeye başladı” demiş, “Biz de DNA’larında oynayarak, 100 metreyi 3 saniyede koşan sporcular yetiştirebiliyoruz artık!”
*
Gel zaman git zaman, Trump iadeyi ziyarete gelmiş, “100 metreyi 3 saniyede koşanları” görmek istemiş... Bizimkini ter basmış tabii, “N’apacağız, rezil olduk” demeye başlamış... Ki, o sırada cingöz danışman Yiğit devreye girmiş, “Sıkmayın canınızı efendim” demiş, “Hazır bugün 10 Kasım... Trump'ı Anıtkabir’e götürelim, Atatürk’ü diriltmesini isteyelim... Diriltemezse dünyaya rezil olur, diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız!”

*

Atatürk’ü 29 Ekim’de pastadan çıkarmıştı bu arkadaşlar... İster misin bugün de mozoleden çıksın!

Gavurun İmamı..

İmam efendinin köyden tayini çıkar başka bir köye.
Muhtar imam efendiye sorar. "yahu köydeki karıların çoğunu hallettin bunu sırrını bana da anlat" der. İmam;
– çok kolay kadın evde iş yaparken eğilirse arkadan kalçayı kucakla gerisi kolay der.
Muhtar ne olur ne olmaz bunu önce kendi karımda deneyeyim der ve evde kendi karısını izlemeye başlar.
Karısı tam eğildiği bir anda arkadan yaklaşır ve karısının kalçalarını kucaklar...
Tam o anda kadında bir feryat;

-"GAVURUN İMAMI SEN DAHA KÖYDEN GİTMEDİNMİ…!!! "

9 Kasım 2009 Pazartesi

2009 Yılında Yaşamak

1. Şifrenizi yanlışlıkla mikro dalga fırınınıza girmeye çalışıyorsanız

2. Gerçek iskambil kâğıtlarıyla yıllardır fal bakmadığınızı fark ettiyseniz

3. 3 kişilik ailenize ait 15 adet telefon numaranız varsa

4. Yan masada çalışan arkadaşınıza e-mail gönderiyorsanız

5. Arkadaşlarını ve yakınlarını arayamama sebebin e-mail adreslerinin
olmamasıysa

6. Alışverişten dönerken evinizde aldıklarınıza taşımaya yardım edecek
birinin olup olmadığını anlamak için cep telefonunuzu kullanıyorsanız

7. Televizyondaki her reklâm, ekranın altında bir web adresi içeriyorsa

8. Hayatınızın ilk 20, 30 belki de 60 yılında sahip olmamanıza karşın,
bugün evinizden cep telefonunuzu almadan çıkmak sizde paniğe yol
açıyor ve almak için geri döndürüyorsanız

10. Sabah uyandığınızda kahvaltıdan önce online oluyorsanız

11. Gülümserken başınızı yana yatırıyorsanız :)

12. Bu yazıyı okuyorsanız, başınızı sallıyor ve gülümsüyorsanız

13. Daha da kötüsü, bu maili kimlere forward edeceğinizi şimdiden biliyorsanız

14. Listede 9. maddenin olmadığını fark edemeyecek kadar meşgulseniz

15. Yukarı çıkıp listede 9. madenin olup olmadığını kontrol ettiyseniz

ve şu an kendi kendinize gülüyorsanız

2009 Yılında yaşıyorsunuz demektir.

8 Kasım 2009 Pazar

AFİTAB....

Öyle orta yaşlı, bakımlı, kendisinden emin, ayakları üzerinde sağlam duran, taş bigi bir hatundur Afitab.
Ama takı merakı var..
Bir gün kuyumcuda bir gerdanlık görür.
Ama ne gerdanlık, her gün gelir kuyumcuya bakar bakar içi geçer..
Bu bakışma yaklaşık 15 gün sürer. Sonunda dayanamaz içeri girer.
- Ne kadar bu gerdanlık..?
- 4 bin TL...
İçi burkulur, boynunu büker yok ki o kadar parası,

Tam dışarı çıkacak ki kuyumcu seslenir :
- Bir dakika, isterseniz size taksit yaparım...
Birden heyecanlanır Afitab :

- Olur, deyiverir... Nasıl olacak?
- Aylık 500 lira taksitle 8 ayda ödersin...
- Tamam, der Afitab.

Gerdanlık kutusuna konur, senetler yapılır..
Bir heyecanla Afitab evdedir. Takar gerdanlığı, geçer boy aynasına, bakar
bakar bakar doyamaz...
- Bir de çıplak takayım hele nasıl görünecek, der.
Soyunur ayna karşısında, bakar gerdanlığa, harikulade...
Bir ara gözü aşağıya doğru kayıverince ne görsün, Afitab'ın ki büzüşmüş
öylece kalakalmış.....
- Valla, der ağzını gözünü hiç büzme... Bunun taksitlerini sen
ödeyeceksin.....!!!

Alınma vatandaşım, bizimle ilgisi yok...

Vezirler huzura çıkmışlar:
"Padişahım, hazinede para kalmadı. Yeni vergilere ihtiyacımız var" diyerekten…
Padişah, kavuğunun altından kafasını kaşımış,
- Eeee! Ne vergisi koyalım?, demiş…
Vezirler:
- Köprülere adam koyalım, geçenden bir akçe alsınlar!
Padişah,
- Tamam, demiş.
Aradan bir sure geçtikten sonra sormuş vezirlerine:
- Nasıl, halk hayatından memnun mudur? Her hangi bir sikayet var mı?
- Hiç bir tepki yok Sultanım!
- İyi o zaman köprünün diğer tarafına da bir adam koyun, çıkandan da bir akçe alsın!

Aradan bir süre geçmiş, Padişah tekrar sormuş vezirlerine:
- Var mı halinden sikayet eden?
- Yok!
Halkının tepkisizliğine kızan Padişah, gürlemiş:
- Köprülerin ortasına da birer adam koyun, gelip geçeni köprünün ortasında becersin!
Aradan birkaç gün geçmiş, halktan bir tepkinin olmamasına içerleyen Padişah, çağırmış vezirlerini,
- Halkı dinleyelim hele bir, demiş.
Gitmişler köye, Padişah sormuş:
- Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikayetiniz?
Vatandaştan ses yok...
Padişah tekrar :
- Ulan demiş, taş üstünde taş omuz üstünde baş komam!!! Var mı şikayeti olan, hemen söylesin! diye gürleyince, arkalardan cılız bir ses duyulmuş:
- Padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya!..
- Eeee!, demis Padişah bir umutla... Ne olmus o köprünün ortasındaki adama???
- Akşamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz, mümkünse bir adam daha koysanız?

7 Kasım 2009 Cumartesi

Murpy'nin bazı kuralları

Mekanik Tamirat Kuralı
Elleriniz yağa bulaştığında, burnunuz kaşınmaya başlar ve acil tuvalete gitmeniz gerekmektedir.

Yer Çekimi Kuralı
Yere düşen her şey en zor ulaşılabilecek noktaya yuvarlanır.

Yanlış Numara Kuralı
Yanlışlıkla çevirdiğiniz bir telefon numarası hiçbir zaman meşgul çalmaz ve biri daima cevap verir.

Değişkenlik Kuralı
Eğer trafikte şerit değiştirirseniz, eski şeridiniz şimdi bulunduğunuzdan daha hızlı akar. (Bu hep böyledir)

Mazeret Kuralı
Patronunuza işe geç kalma sebebinin patlak lastik olduğunu söylerseniz ertesi sabah lastiğinizi muhakkak patlak bulursunuz.

Banyo Kuralı
Vücudunuz tamamen ıslandığında telefon çalar.

Yakın Tesadüf Kuralı
Beraber görülmek istemediğiniz biriyle beraberseniz tanıdığınız biriyle karşılaşma ihtimali tavan yapar.

Sonuç Kuralı
Birine bir aletin çalışmayacağını ispat etmeye çalıştığınız zaman o alet çalışır.

Biyomekanik Kuralı
Kaşınma katsayısı vücudunuzda ulaşılması zor olan yerlerde en yüksektir. Şekilden şekle girersiniz.

Tiyatro Kuralı
Ne olursa olsun koridordan en uzak sandalyenin sahipleri en geç gelir.

Starbucks Kuralı
Bir kahve içmek için oturduğunuzda patronunuz sizden bir görev ister ve bu görev süresi kahve soğuyana kadardır.

Soyunma Odası Kuralı
Eğer soyunma odasında sadece iki kişi varsa, onların soyunma dolapları bitişiktir.
( yemin ederim aynen böyle olur.....)

Yüzey Kuralı
Tereyağlı ve reçelli ekmeğinizin yeni yaptırdığınız veya aldığınız halıya düşme ihtimali, halının pahalılığı ve yeniliği ile doğru orantılıdır.

Mantıksal Tartışma Kuralı
Neyi konuştuğunuzu bilmiyorsanız her şey olabilir.

Brown'un Fiziksek Görünüm Kuralı
Pabuç ayanıza tam geldiyse, o pabuç çirkindir..

Wilson'ın Pazarlama Stratejisi Kuralı
Gerçekten çok sevdiğiniz bir ürünü bulup aldığınızda, o ürünü üretmekten vazgeçerler.

Doktorların Kuralı
Eğer kendinizi hasta hissedip doktor randevusu alıp gittiğinizde aniden iyileşirsiniz. Eğer randevu almazsanız hastalık devam eder.

Ve Benim Favorim:

Olasılık Kuralı
Birisi tarafından seyredilme olasılığı yaptığınız işin aptallık katsayısıyla doğru orantılıdır.

Alıntıdır.

Yurdum hikayeleri..

Kavga Faslı
Karımla alışveriş merkezinde dolaşırken birden önümüzden inanılmaz güzel bir kadın geçti. Nasıl oldu ben de anlamadım ama ilk defa bir kadına bu derece kilitlendim. Bu durumun farkında olan karımın şu sözleri ile kendime geldim.
- "Bakma faslın bittiyse kavgaya geçeceğim!"


Nur topu
İşyerinde küpe takan erkek arkadaşımıza babasından yorum:
"Bir zamanlar nur topu gibi oğlum vardı; nuru gitti, topu kaldı!"


Toplamda
Geçen gece nöbetteyken acile 3 yaşında, para yutmuş bir hasta geldi… Babasına ne kadar yuttuğunu soruyoruz; "1 TL" dedi... Yapılan tetkikler sonucunda bir adet 50 Kuruş ve iki adet 25 Kuruş tespit ettik. Baba bir şekilde haklı olduğu için sadece aramızda gülüştük...


Mesaj alındı
"Seviyor musun?" dedim, "Seviyorum." dedi.
"Ne kadar?" dedim, "Çok." dedi.
"Ne kadar çok?" dedim. "Her akşam eve gelip dırdırını çekecek kadar çok..." dedi. Sustum...


Potansiyel müşteri
Kırmızı ışıkta durduğum anda yanımdan iki motosikletli ışık hızında ve tek tekerlek üzerinde geçti.. Ben ağzım açık olayı izlerken yanıma yanaşan 112 ambulansından doktor camı açtı ve bana:
- ''Gördün mü bizim müşterileri... Hey maşallah!'' dedi.


1 Nisan şakası
1 Nisan sabahı kocamdan mesaj geldi;
"Karıma akşama toplantım var diyeceğim. Hazırlan hayatım, yedi gibi gelirim."
1 Nisan şakası olduğunu bildiğimden, hemen cevap verdim tabii.
"Aşkım kocamın akşama toplantısı varmış, ev müsait bekliyorum."
Sinirden köpürmüş, öyle şaka yapılır mıymış?
Yaptım gitti!


Cadaloz kaynana
İş arkadaşımın düğünündeyiz. Nikah kıyılıyor, imzalar atılıyor, gelin ve damadı tebrik etmek için ayağa kalkıldığında elektrikler kesiliyor. Biz hep beraber "Aaaa!" diye tepki gösterirken, arkadaşımın annesi oldukça yüksek sesle düşüncesini dile getiriyor.
"Oğlumun daha ilk dakikadan hayatı karardı."


Sarışının hamile hali
Hamile olan sevgili sarışın kuzenim, gebelikle ilgili okuduğu; "Bebekler zekalarının %80'ini anneden alıyorlar." makalesinden sonra panikle bana dönüp;
"Ay inanmıyorum. Bana ne kalacak o zaman?" diye sorduğunda sana;
"Üzülme öyle bile olsa senin kaybedeceğin bir şey yok!" diyemedim ya!


Lamba
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettirecek anons:

"Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa."

U2 konseri

Temel ile Dursun Londra’da gezinirken bakmışlar ki ahali haldır huldur bir yere gidiyor.. Sormuşlar..
U2’nin konseri varmış.. Bizimkiler:
- “Cidelum, biz de corelum ..” deyip soluğu stadyumda almışlar..
Konser başlamış..
Millet coşkuyla şarkılara eşlik ediyor..
Bizimkiler de eğlenir gibi yapıyor..
Solistleri Bono birden müziği durdurup elini şaklatmış..
Herkes şaşkın..
İki üç saniye sonra bir daha şaklatmış..
Bir daha..
Sonra:
- “Elimi niye şaklatıyorum biliyor musunuz?” diye kalabalığa sormuş..
On binlerce kişiden çıt yok..
Bono, sorusunu kendisi cevaplandırmış..
- “Afrika açlık çekiyor.. Ben elimi her çırptığımda oralarda bir çocuk ölüyor..”

Refah toplumunun bireyleri bu gerçeğin böyle ifade edilmesinden şaşkın, şoklanmış gibi soliste bakarken gerilerden Temel’in sesi yükselmiş..
- “..... Goduğumun evladı.. Sen de elini çırpma o zaman..”