31 Ocak 2010 Pazar

Tayyip ve berber...

Başbakan saç tıraşı olmak için berbere gitmiş.

Berber sormuş:

- Başbakanım laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Başbakan duymazdan gelmiş.

Berber beş dakika sonra tekrar sormuş:

- Laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Başbakan yine duymazdan gelmiş.

Berber beş dakika sonra:

- Laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Diye tekrar sorunca Başbakan sinirlenmiş ve;

- Sana ne ulan laiklikten... Artistlik yapma, işine bak…

Diye azarlamış adamcağızı... O da gülerek karşılık vermiş

- Öyle demeyin Başbakanım… Laiklik sözünü duyunca saçlarınız diken diken oluyor, Daha kolay kesiyorum.

ÇIPLAKLAR KAMPI

Yaşlı adam dul kaldıktan sonra, vakit geçirmek için turla Avrupa seyahatine çıkmış.

Konakladıkları otelde yerel gazetede gördüğü çıplaklar kampı ilanı üzerine kampa gitmeye karar vermiş.

Sonra bizim uyanık yaşlı amcamız Tur operatörüne hasta olduğunu söyleyerek 1 haftalık çevre illerin gezisine gidemeyeceğini; dönüşte kendisini buradan almasını söyleyerek doğru çıplaklar kampının yolunu tutmuş.

Bizim 70'lık ihtiyar kampın kapısından içeri girmiş, her taraf yemyeşil deniz masmavi, resepsiyonda iki tane çıplak harika kız.

-Hoş geldiniz efendim...

-Hoş bulduk yavrucuğum...

-Ne kadar kalacaksınız?..

-1 hafta...

Kayıtlar yapılmış bizim ihtiyar odasına yerleştikten sonra kurallar gereği soyunarak aşağı inmiş.

Ancak utanıyor önünü, arkasını tutarak ağaçların arasında gezerken uzakta çıplak bir esmer hatun görünce bizim ihtiyarın yaşlı kuşu havalanmaya başlamaz mı...

Tam o esnada çalıların arasından sarışın bir afet çıkmış.

-Buyurun efendim beni çağırdınız...

-Çağırmadım...

-Çağırdınız efendim, kuş havalanınca ben gelirim... demiş.

Ve de ihtiyar oracıkta işi bitirip bir de teşekkürden sonra uzaklaşmış.

Bizim ihtiyar inanamıyor bu olanlara bir türlü...

Cennette olduğunu zannederken çimlere uzanmış yorgunluk atıyor; işte o rehavetle bir gaz koyuvermiş.

O anda çalıların arasından NBA basketbolcusu gibi bir zenci çıkmış kalın bir sesle;

-Buyurun beni çağırdınız...

-Kimseyi çağırmadım evladım...

-Çağırdınız efendim zooorrrt yapınca ben gelirim... demiş ve bizim moruğu dört ayak yapıp yumuşakçalar kervanına dahil etmiş.

Bizim ihtiyar poposunu tuta tuta homurdanarak eşyasını toplamış, doğru resepsiyona hesabını kesmeye gitmiş…

Resepsiyondaki güzel hatun...

-Nereye gidiyorsunuz efendim daha geleli 2 saat oldu size daha birçok sürprizlerimiz var...

-Kızım bana bak, ben yetmiş iki yaşındayım benim kuş haftada ancak bir iki defa havalanır, ama ben günde en az 20 defa gaz çıkarırım !!!

Zamk...

% 47 ile bizim city’ye şerif seçilerek yönetimi ele geçiren Tayyeep yıldızı takar takmaz buyurmuş:

"Üzerinde resmim olan pul bastırın, bundan böyle bütün mektuplarda bu pullar kullanılacak.”

Bir süre sonra görülmüş ki, pullar zarfa bir türlü yapışmıyor.

Şerif Tayyeep küplere binmiş ve yetkiliyi çağırıp sormuş:

"Bu pullar niye yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi ?!"

"Sürdük efendim" demiş yetkili ve eklemiş:

"Arkasına zamk sürdük ama herkes pulun ön yüzüne tükürüyor..."

30 Ocak 2010 Cumartesi

BEKLENTİM VAR

Yüksek dereceden iki bürokrat arkadaş dertleşiyordu;

Biri diğerine "İşlerin çokluğundan, siyasi baskılardan, alt kademedekilerin kişisel yakınmalarından bıktığını, artık dayanamayacağını beklentisi olmasa bırakıp gideceğini "anlatınca daha deneyimli bürokrat arkadaşı;

- "Bak beklenti ile ilgili sana bir hikâye anlatayım" demiş;

- "Kasabanın hanına bırakılan iki eşek dertleşiyormuş", eşeklerden biri;

- "Benim sahibim çok iyidir. Çok yük yüklemez, arpayı-samanı bol verir, hiç eziyet etmez, beni her gün Tımar eder çok memnunum "demiş…

Diğer eşek;

- "Ah kardeş benim sahibim bana çok eziyet eder, Ağır Yük taşıtır, yemimi az verir, bana doğru dürüst bakmaz bile.."deyince Öteki eşek;

- "Bu adamın kahrını niye çekiyorsun arkadaş, bırak git" demiş,

Diğer eşek neden gidemediğini açıklamış;

- "sahibim beni çoğu zaman evin avlusuna çeker... Yine böyle bir günde, evin hanımına bağırıp çağırıyor-dövüyordu... Bir ara hanımına;

- "Bir daha dediğimi yapmazsan vallahi billahi seni bu eşeğe si...tireceğim dediğini duydum. İşte bu nedenle bunca eziyeti çekiyor, kaçıp gidemiyorum, BEKLENTİM VAR "

29 Ocak 2010 Cuma

Tarikatçı Temel

Temel bir tarikata girmek için başvurmuş. Şeyhin karşısına çıkarmışlar. Şeyh temel'e:

-Olur, ama 3 hafta karınla yatmayacaksın demiş.

Neyse aradan üç hafta geçmiş ve temel şeyhin önüne tekrar gelmiş.

Şeyh sormuş:

-Temel tamam mı? Sabredebildin mi?

Temel:

-Valla, ilk hafta hiç problem yoktu. İkinci hafta sabrım çok zorlandı ama dayandım. Üçüncü hafta, markete alışverişe gittiğimizde benim kari üst raflardan bir iki paket almaya çalışıyordu. Hatunun bacakları gözükünce içim gitti. Daha sonra paketler yere düştü. Benim kari da paketleri almak için eğilince dayanamadım.

Şeyh:

-aaaa olmadı simdi. Biz seni tarikata alamayız...

Temel:

-Sittir et tarikatı bizi artık Migros'a da almıyorlar..!

28 Ocak 2010 Perşembe

Viagra..

Sabah saat 9'da Perizat Hanım, Burhan'a sormus:

-"Burhan'cığım, kahvalti ister misin? Biraz kızarmış ekmek, peynir, reçel, çay, yumurta filan?"

Burhan;

-"Yok be canım.. Bu viagra iştahımı kesti."

Öğlen saat 1'de Perizat Hanım yine sormus:

-"Burhan'cığım, sana yemek vereyim mi? Kofte, pilav, fasulye, yoğurt filan?"

Burhan yine;

-"Yok be canım.. Bu viagra iyice iştahımı kesti."

Aksam üstü saat 5'te, Perizat tekrar sormuş:

-"Biraz çay ister misin? Yanında da çikolatalı bir pasta, biraz tuzlu börek?"

Burhan yine;

-"Bu viagra iyice iştahımı kesti" diyerek reddetmiş.

Aksam saat 8'de, Perizat sormuş;

-"Sana guzel bir salata, izgara bir balık, biraz meze ve bir kadeh de rakı vereyim mi?"

Burhan yine;

-"Bu viagra..." diye baslarken…

Perizat;

-"Yetti be...Kalk lan üstümden artık.., açlıktan geberecegimmm. .."

Sigara, Nargile, Pipo

Sigara, sokak kadını gibidir.

Sebepleri:

Her köşe başında bulabilirsiniz.

Genellikle keyif için değil, ihtiyaçtan veya bağımlılıktan içilir.

İçtikten sonra izmariti atar gidersiniz. Kimse arkasına bakmaz.

Her sigarayı sadece bir kere içebilirsiniz.

Yerlileri ucuz, yabancıları pahalıdır.

Yabancılarının daha güzel olduğu söylenir. Ama arkadaş ısmarladıysa yerli yabancı farketmez.

Tek içimlik olduğu için her nefes önemlidir.

İçinize çekmediğiniz durumlarda bile kendi kendine yanıp biter. Ulan ben bundan bişey anlamadım paraya yazık oldu dersiniz. Sonra bi tane daha yakarsınız.

* * *

Nargile, genelev kadını gibidir.

Sebepleri:

Sokak ortasında içilmez, belirli mekanları vardır.

Mekan ne kadar iyise çeşit o kadar çoktur.

Mekana girer oturursunuz, nargile ayağınıza gelir. İçtikten sonra alıp götürürler. Sizin zahmet etmenize gerek olmaz.

Aynı nargileyi defalarca kullanabilirsiniz.

Ancak bir dahaki sefere kadar, (ağızlık değişse bile) başkalarının o nargileyi kullandığını bilmek rahatsızlık verir.

Sigaraya göre içmesi daha uzun sürer.

Ama çok abartırsanız mekanın sahibi "hadi kardeşim kalk da yeni müşteri gelsin artık" der gibisinden pis pis bakar.

Acemiler için ilk seferi kafa döndürücüdür. Adamı fena çarpar.

* * *

Pipo ev kadını gibidir.

Sebepleri:

Sakin kafayla, evde rahat rahat içilmesi gereklidir.

Sokakta veya işyerinde içilen bişey değildir.

Sizden başka kimse o pipoya elleyemez, içemez.

Yeni alınan bi pipo öyle hemen pofur pofur içilmez.

Ahşabın açılması, iç bölümün ateşle kavrulması gerekir.

En azından 10-15 içimden sonra düzgün bir şekilde yanar hale gelir.

O zaman bile keyifli bir içim için 5-6 ay geçmesi gerekir.

Pipo hergün hergün içilen birşey değildir.

Bir kere kullandıktan sonra bir iki gün dinlendirmek gerekir.

Hergün içmeye kalkarsanız ağzınızda acı bir tat bırakır. (içerdeki katran+nikotin karışımı kurumadığından)

İçmeden önce hazırlaması uzun sürer. Tütünü düzgün bir şekilde yerleştirmek ve yaktıktan sonra közün düzgün bir şekilde oluşması için tecrübe kazanmak gerekir.

Her piponun ayrı karakteri vardır.

Birinde yaptıklarınız öbüründe işe yaramayabilir.

Yaktıktan sonra da çile bitmez. Ateşin sönmemesi için ateş arada bir alınan düzenli nefeslerle devamlı körüklenmelidir.

Söndüğü zaman tekrar yakılabilir ancak ağızda nahoş bir tat bırakır.

Eğer sönmüşse o gün için içmeyi boş vermeniz ağız tadı açısından daha mantıklı olacaktır.

Sigara veya nargile gibi her nefes içeri çekilmez.

Bir ateşe (ateşi canlı tutmak için) bir bana şeklinde içmek gerekir.

Duruma göre iki (veya üç) ateşe bir bana da olabilir.

İçip bitirdikten sonra da çile bitmez. Güzelce temizlemeli ve başköşeye kaldırılmalıdır.

Yetirince nezaket göstermez, iyice temizlemezseniz, intikamını bir sonraki içiminizi zehir ederek alacaktır

27 Ocak 2010 Çarşamba

Karga...

Kiliseye yeni atanan papazın gelir gelmez ilk işi eski çanı değiştirmek olmuş.

Çan çalmak için geldiğinde birde ne görsün, karganın biri çana pislemiş…

Olabilir diyerek çanı temizlemiş.

Ertesi günü çan çalmaya geldiğinde aynı manzarayla karşılaşmasın mı?

Papaz kargayı yakalamaya karar vermiş; fakat ne yaptıysa bir türlü yakalayamamış. Sonunda bilen bir vatandaşa sorayım diye düşünmüş.

Birilerine olayı anlatmış ve:

- “Ben bu kargayı nasıl yakalarım?” diye sormuş.. Vatandaş:

- “kolay; bir parça peynir, peynirin yanına da bir kadeh rakı koy, yakalarsın.” demiş… Papaz: “Nasıl, olur mu öyle şey” deyince vatandaş izah etmiş..

- “Karga peyniri yiyecek sonuç da susayacak, rakıyı su diye içecek ve sarhoş olacak.”

Papazın aklına yatmış, vatandaşın anlattığını harfiyen yapmış.

Papaz çan çalmak için geldiğinde ne görsün, karga yerde boylu boyunca yatıyor. Kargayı tutmuş.

- “Ulan sana Hıristiyan desem kilisenin çanına pislemezsin, Müslüman desem rakı içmezsin söyle len ,söyle sen nesin?.' Diye sorunca; karga kekeleyerek:

- “Aaakk paaartiliyim!!!!!!”

26 Ocak 2010 Salı

Beni Hiç Aldattın mı?

Ünlü diş hekimi Sam ve eşi 50. evlilik yıldönümlerini kutluyorlardı.

Sam birden eşine bir soru sordu:

-'Sevgilim, bu elli yıl içinde beni hiç aldattın mı?'

-'O da nerden çıktı?' diye sinirlendi eşi, ‘cevabı öğrenmek istemezsin herhalde' dedi.

-'İsterim' dedi Sam. 'Lütfen anlat.'

-'Madem öğrenmek istiyorsun, evet, seni üç kez aldattım diye cevap verdi eşi.

-'Kimlerdi bunlar?' diye sordu Sam.

-'İlki' diye anlatmaya başladı eşi 'hani sen 30 yaşındaydın ve kendi kliniğini kurmak istiyordun da hiçbir banka sana kredi açmıyordu. Sonra bir banka müdürü eve geldi; hiçbir şey sormadan tüm kağıtları imzaladı ve sen en modern aletlerle kliniğini açabildin...'

-'Canım benim. Benim için kendini feda ettin demek. Benim sevgili karıcığım' dedi Sam. 'Peki ikincisi?’

-Hani 50 yaşında kalp krizi geçirmiştin ya, kritik bir by-pass ameliyatı olman gerekiyordu, hiçbir doktor o cesareti gösteremiyordu. Her an ölebilirdin. Dr. Halery onca yoldan kalktı geldi, ameliyatını yaptı. Sen hayata döndün' dedi eşi.

-'Ah benim sevgili karım. Hayatımı kurtarmak için kendini bir kez daha feda ettin, öyle mi Peki üçüncü aldatışın?

-'Hatırlıyor musun, yıllar önce diş hekimleri odası başkanı olmak istemiştin de 247 oy eksikti...'

- OOOHAAAAA....!!!

25 Ocak 2010 Pazartesi

'Recep Bey burada mı?'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, görevi sona erince Konut'u boşaltmış.
Bir sabah yaşlı bir adam konutun kapısına gelip sormuş:
- Recep Bey ile görüşmek istiyorum.
Kapıdaki koruma polis memuru:
- Recep Bey artık başbakan değil ve burada oturmuyor.
Yaşlı adam polise teşekkür eder ve ayrılır. Ertesi gün sabah yine aynı yaşlı adam :
- Affedersiniz, acaba Recep Bey ile görüşmem mümkün mü?
Kapıdaki aynı polis :
- Bakın efendim Recep Bey başbakan değil. Konutu boşalttılar.
Yaşlı adam sesini çıkarmadan arkasını dönerek uzaklaşır.
Üçüncü gün, yine aynı yaşlı adam aynı taleple polis memuruna başvurunca... Tepesi atan memur, adama çıkışarak;
'Bakın efendim, bu üçüncü günkü gelişiniz' demiş:
- Size konutun boş olduğunu ve Recep Bey'in artık başbakan olmadığını her seferinde söylüyorum. Bunu anlamaktan aciz misiniz yoksa?
Yaşlı adam 'Ne münasebet evladım? Bunamış gibi bir halim mi var yoksa?' deyip eklemiş:
- Sadece söylediklerinizi tekrar tekrar duymaktan çok büyük zevk alıyorum.

Çözüm...

Karadeniz'in bir ilçesinde boş arazide bir çukur varmış. Bu çukura yanlışlıkla çok kişi düşüyor ve yaralanıyormuş. Çözüm olarak Fadime demiş ki:
-Bir ambulans kiralayalum ve çukura yakın bir yerde beklesun, düşen olinca hemen hastaneye cötürsun.
Dursun itiraz etmiş:
-Ha uşağım, bu ambulans hastaneye citmeden Allah cöstermesun kötü bir şey olayi. En iyisi biz bu çukurun yanina bir hastane yapalum.
Bir köşede konuşmaları dinleyen Temel:
-Sizin cibuler yüzinden bu Karadenuzlilerun adi çıkayi. Kafanizu çaliştırun biraz. Buraya bir ambulans cetirmek ya da hastane yaptırmak çok pahalı olayi. En iyisi biz bu çukuru kapatalım. Hastanenin hemen yanına bir çukur açalum.

24 Ocak 2010 Pazar

Eşcinselin arabası

Bir eşcinsel spor arabasıyla yolda giderken bir kavşağa gelir.

Karşı yoldan hızla gelmekte olan bir kamyon arabasına çarpar, çarpmakla da kalmaz arabanın ön kısmını tamamen parçalar!.

Eşcinsel arabadan iner ve sinirli bir biçimde, eli belinde kamyon şoförüne çıkışır...

- Ayol ne yaptın seeen?.. Arabamı mahvettin farkında mısın, senin suçoon. Bunu ödeyeceksiin. ..!

Kamyon şoförü umursamaz biçimde yanıt verir:

- S...... seni de arabanı da...!!!!...

Eşcinsel yanıtlar:

- Hayırrrrrrrr, böyle tatlı sözlerle beni kandıramazsınnn! ... Ben arabamın tamir parasını istiyorummmm. .

En kahraman..

Üç fare barda bir taraftan kafayı çekip bir taraftan da en delikanlı hangimiz muhabbeti yapıyorlarmış...

Birincisi en delikanlı benim demiş... Girerim demiş fare kapanına, koparırım peyniri, atarım ağzıma, arkasından tutarım kapanın demirini... 30 şınav çeker sonrada kapanı mutfağın bir ucuna fırlatırım!!

İkincisi o da bişey mi? demiş... Ben alırım fare zehirini.. ufalarım ve kokain gibi burnuma çekerim!!

Bu aşamada üçüncü fare kalkmış ve kapıya yönelmiş...

Hayrola bilader ne oldu nereye böyle birden?... diye sormuş diğer fareler.

Üçüncü fare şöyle bi durmuş, bakmış arkadaşlarına...

-Nereye olacak... eve... kediyi düzmeye!!

Komünist uydurması...

Genç kız annesine sorar:

- Anne aşk nasıl bir şey?

- Aşk mı? Şey... Aşk söyle bir şeydir kızım, hani mesela çok zengin ve yakışıklı bir adama rastlarsın, seni Venedik'e götürür, mehtapta gondolla gezersiniz, sonra San Marco meydanında güzel bir restoranda harika bir yemek yersiniz, nazik falan, ve arkasından en lüks bir otelde sana şahane bir gece yaşatır. Sonra da, ne bileyim işte, sana güzel bir araba alır, bir daire alır, ya da deniz kıyısında sana bir villa satın alır, elmas gerdanlıklar, altın yüzükler hediye eder, mutluluktan uçarsın adeta, iste ask böyle bir şeydir kızım…

- Ama anne, peki o heyecanlar, güzel duygular, kalbin küt küt çarpması, İlk buluşma, ilk öpücük, birlikte bir şeyleri başarma, paylaşım... Bunlar yok mu?

- Ha onlar mı? Kızım onlar bedava hatun götürsünler diye komünistlerin uydurmaları, yok öyle bir şey!..

İyi Şeyler...

Cumhurbaşkanı "yakında iyi şeyler olacak" deyince akla eski bir fıkra geliyor. Affınıza sığınarak…

* * * *

Almancının biri uzun yıllar sonra köyüne gitmiş. Köy kahvesinde otururken bakmış köyün delisi "İyi olacak, iyi olacak, iyi olacak" diye söylenerek dolanıyor.

Çağırmış yanına demiş ki:

“Deli oğlan hayırdır. Ne iyi olacak? “

Deli oğlan cevap vermiş:

“Annem hasta ölecek. Babam genç avrat alacak. Hem babam hem de ben faydalanacağım.”

"Tövbe yarabbi" deyip kovalamış deli oğlanı Almancı. Bir müddet sonra da dönmüş Almanya ya.

Ertesi sene yine gelmiş köye.

Kahvede otururken bakmış deli oğlan:

"kötü oldu,kötü oldu, kötü oldu" diye söylenerek dolanıyor.

Çağırmış yanına demiş ki:

“Deli oğlan hayırdır. Ne kötü oldu?”

Deli oğlan cevap vermiş:

“Annem hastaydı, iyileşti. Ama babam küt diye öldü. Anam başka adama vardı. Adam şimdi hem anamı, hem beni...”

Allah Türkiye'yi "iyi olacak" diyenlerden korusun.

Üçüncü Dünya Savaşı..

Bush ve Obama bir barda oturuyormuş.

Yanlarına bir adam yaklaşmış. “Beyler ne yapıyorsunuz?” diye sormuş.

Bush: “3.ncü Dünya Savaşını Planlıyoruz” demiş.

Adam: “Gerçekten mi.? Peki savaş için planınız nedir?” diye sormuş.

Yine Bush cevap vermiş: “Planımız bu savaşla birlikte 140 Milyon Müslümanı ve Angelina Jolie’yi öldürmek” demiş.

Adam şaşırarak: “Angelina Jolie mi? Neden Angelina Jolie’yi öldürmek istiyorsunuz?” deyince,

Bush Obama’ya dönerek konuşmuş…

“Sana 140 Milyon Müslüman, kimsenin umurunda olmaz demedim mi?“

Kumar...


Temel ile Dursun gece yarısı yolda yürüyorlarmış.

Temel çıplak, Dursun ise yalnız donla.

Temel Dursun'a demiş ki;

"Dursun,senun neyini seviyrum piliyimisun ?"

Dursun:"Neyumi seviyısun?"

Temel:" Kumarda nerde duracağuni çok iyi piliyısın."

23 Ocak 2010 Cumartesi

Akıllı insan...

Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş.

Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;

- "Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum" demiş.

Einstein gülümseyerek ona bir öneride bulunmuş:

- "Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar, o halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen yap konuşmayı, ben de arka sırada seni dinlerim."

Şoför, gerçekten çok başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan tüm soruları doğru yanıtlamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:

- "Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etmiş:

- "Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile yanıtlayacak."

22 Ocak 2010 Cuma

Kış...

Kış başlamak üzeredir.

Kızılderililer şefin etrafına toplanmış, “kışın sert mi yoksa yumuşak mı geçeceğini” öğrenmek isterler.

Geleneksel yeteneklerini dedelerinden bu yana çoktan kaybetmiş bulunan Şef; işi sağlama almak için “kışın sert geçeceğini ve mümkün olduğunca fazla odun toplamalarını” söyler kabilesine.

Akıllı bir adam olan şef birkaç gün sonra yakınlardaki Meteoroloji istasyonuna telefon eder:

- "Bu kış soğuk mu geçecek sizce?"

Meteorolog cevap verir:

- "Evet, oldukça sert geçeceğe benziyor."

Bu cevabı alan şef derhal kabilesine döner ve kışın çok sert geçeceğini, daha çok odun parçası toplamaları gerektiğini söyler.

Bir süre sonra Meteoroloji istasyonunu tekrar arar ve sorar:

- "Kış hala soğuk mu geçeceğe benziyor? "

- "Evet. Oldukça soğuk geçeceğe benziyor." der karşıdaki.

Şef kabilesine döner ve sadece odunları değil bulabildikleri çalı çırpıyı da toplamalarını ister.

Birkaç gün sonra Meteoroloji istasyonunu tekrar arar:

- "Kışın sert geçeceğinden gerçekten emin misiniz? "diye sorar.

Adam:

- " Kesinlikle. Bugüne dek yaşanan en sert kışlardan birini yaşayacağız gibi görünüyor.”

- "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? "Diye sorar şef.

Meteorolog Yanıtlar:

- "Kızılderililer çılgınlar gibi odun topluyor!"

* * *

Fıkracının notu: Şüphe aklın yarısıdır. Bilgi çağının tuzaklarına düşmemek için Bilgiye şüpheyle yaklaşınız…

21 Ocak 2010 Perşembe

Gazeteler...

Adamın biri New York Central Park'ta yürüyüş yaparken, kuduz bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür. Koşar ve köpekle boğuşmaya başlar.

Hayli uzun bir mücadeleden sonra yara bere içinde kalırken köpeği öldürür. Ama küçük kızın da hayatını kurtarmıştır.

Son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine koşar ve adamın yanına gelir. Sarılıp teşekkür etikten sonra;

-'Sen bir kahramansın, yarın bütün gazeteler seni yazacaklar. Ve göreceksin başlık da şöyle olacak; Cesur New York'lu küçük kızın hayatını kurtardı.' Der..

-'Ama ben New York'lu değilim!' der Adam.

-'Fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar; Cesur Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı' diye cevaplar Polis.

-'Ama ben Amerikalı da değilim' der adam artık şaşırarak.

-'Ya, o halde nerelisin?' diye Polis sorunca adam cevap verir;

-'Ben Iraklıyım!'

Polis adama başka bir şey söylemez. Ama adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır;

-'Radikal İslamcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü.'!

Ticaret


Zengin İş adamı ofisinde çalışırken büyük oğlu telaşla içeri dalar.
- Baba... Kızma ama.. Bir kızı hamile bıraktım... Şimdi çenesini tutmak için benden 5 milyar istiyor.
Adam çek defterini çıkartır. Rakamı yazar.
Derken küçük oğlu da aynı kötü haberle çıkagelir:
- Baba... Hamile.. Susmak için 3 milyar...
Baba bu parayı da öder...
Biraz sonra ailenin biricik kızı içeri dalar:
- Baba...
Adam heyecanlı:
- İnşallah hamilesin!
- Maalesef baba...
Adam derin bir nefes alır:
- İşte bu Harika... Para kazanma sırası bize geldi!..

Doğum kontrolü...

Eczaneye gelen adam gebelik testi yapıp yapmadıklarını sordu. Olumlu cevabı alınca numune getirmeye gitti.
Test yapıldı ve sonuç pozitif çıkınca adam hayretini gizlemedi:
- Yahu nasıl olur o kadar da hap yuttuk!
- Herhalde Yenge bir kaç gün almayı unutmuş olacak.
- Ne yengesi yahu, hapları ben yutuyordum!
- Siz mi? Ama onlar kadınlar içindir.

- Öylemi !.. ama Muş'ta gittiğimiz doktor bize bir kaç kutu hap verdikten sonra kulağıma eğilip "hep hanıma yüklenme ara sıra da sen Korun" demişti. Hanım iki kutu kullanınca "yeter" deyip ben başlamıştım! ..

Vasiyet

Adam ölüm döşeğinde son nefesini vermek üzereymiş.
Karısı başucunda oturmuş dua ederken adam;
- "Karıcığım; görüyorsun artık ölüme yaklaşıyorum. Öteki tarafa gitmeden önce, senden son bir şey İstesem yapar mısın?" diye fısıldamış,
Karısı gözyaşları içinde ona eğilmiş;
- "Elbette yaparım hayatım, istediğin nedir? " demiş.
- "Ben öldükten sonra arkadaşım Joe ile evlenmeni istiyorum!"
Kadın şaşırmış,
- "Ama sen ondan nefret etmiyor muydun?"
Adam son nefesini vermeden önce var gücüyle haykırmış:
- "Ediyorummm!..”

13 Ocak 2010 Çarşamba

Çamaşır...

Çoğunluğunu Lazların teşkil ettiği komando bölüğü 10 gündür ormanda, çamurda, aç susuz pislik içinde eğitim yapmaktadır. 11nci gün komutan çavuş Dursun'u çağırır.

- "çavuş,10 gündür bölük gayet iyi bir performans gösterdi bizde onları ödüllendirelim, bugün çamaşır değiştirebilirler artık.."

- "Başüstüne Komitanum."

Dursun çavuş bir heves koşarak bölüğü toplar.

- "sizlere çok sevinecegunuz bir haber cetirdum.. Komitan izin verdi bugün erat çamaşır değiştirecek, şimdu siraya geçin değiştirun.

Temel sen İdrisle... Ismayul sen Kemalla... Saduk sen Cemalla..."

Araba lastiği..

Temel‘in takıntısı, araba lastiğiymiş... Etrafta ne görse araba lastiği olarak algılıyor, kahvehanede ne konuşulsa sözü ona getiriyormuş.

Dostları ne kadar dil dökerse döksün, Temel vazgeçmemiş bu huyundan... Sonunda karısının teşvikiyle bir psikiyatra gitmeye ikna olmuş.

Psikiyatr, Temel‘e arkadaşça bir ses tonuyla;

-“Gel seninle bir test yapalım; ben bir kâğıda şekiller çizeyim, ne anlama geldiklerini sen söyleyiver” demiş.

Beyaz kâğıda önce düz bir çizgi çizmiş, “Sence bu şekil nedir” diye sormuş. Temel yanıtlamış:

-“Araba lastiği!”

Psikiyatr bu kez paralel iki çizgi çizmiş. Temel kendinden emin yanıtlamış:

-“Araba lastiği!”

Adam üçgen çizmiş; Temel‘in yanıtı yine, “Araba lastiği” olmuş...

Psikiyatr içten içe sinirlenmeye başlamış, bu kez dörtgen çizmiş. Temel dediğim dedik:

-“Araba lastiği!”

Psikiyatrın tepesi atmış, çıldırmış vaziyette;

-“Ulan manyak mısın sen? Ne çizsem, ‘Araba lastiği’ diyorsun. Başka bir şey bilmez misin” diye bağırmaya başlamış.

Temel öfkeyle yanıt vermiş:

“Ulan asil manyak sensun... Demunden beru lastikten başka bir şey çizmeysun.”

12 Ocak 2010 Salı

Hangisi...

Juan, motosikleti ile Meksika sınırına gelir.
Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar. Juan:
- 'Yalnızca kum', diye yanıt verince polis:
- Aç bakalım çantaları, der.
Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine rağmen kumdan başka bir şey bulamaz çantada ! Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her tür tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka bir şey yoktur!
Polis, çantalarını Juan'a geri verir ve sınırdan geçmesine izin verir.
Ertesi gün Juan Motosikletinin arkasında iki büyük çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan'ı gene durdurur, didik didik arar, birşey bulamaz ve Juan'ı serbest bırakmak zorunda kalır.
Bu olay, polis emekli olana dek yıllarca devam eder!
Bir gün emekli polis Meksika'da bir barda otururken Juan'ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır;
-Senin yıllardır birşeyler kaçırdığından eminim. Çıldıracağım Geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen anlat bana ne kaçırdığını. Aramızda kalacağına emin olabilirsin. Juan gülümseyerek yanıtlar:
- 'Motosiklet'

11 Ocak 2010 Pazartesi

250 nolu karayolu..

ABD'de 22 no'lu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu izlerken bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve en az 50 km hızla gidilmesi gereken bu yolda aracın tam 22 km hızla gittiğini farketmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş. Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş. Bir de ne görsün? Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze. Aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var. Polisi görünce yaşlı sürücü endişeyle:
-Polis bey,çok mu hızlı gidiyordum?
Polis:
-Hanımefendi, hızlı değil, tersine çok yavaş gidiyorsunuz ve bu tüm otoyol trafiğini etkiliyor! Radardan gördüğüm kadarı ile 22 km hızla gidiyorsunuz. Yaşlı teyze:
-Ama otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve ben de bu kurala uymak istedim!
Polis:
-Teyzeciğim; o 22 otoyolun numarası. Bu yolda en az 50 km hızla gitmelisiniz.
Yaşlı teyze:
-Tamam,bundan sonra hızlanacağım.
Polis tam kendi arabasına giderken,gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş 3 yaşlı teyzeye kaymış ve sürücüye sormaya karar vermiş:
-Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu arkada oturanların nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi!
Yaşlı teyze:
-Valla ben de anlamadım, 250 no'lu karayolundan çıktıktan beri böyleler...
Neden Kaçmış?

Sürücü dikiz aynasında kendisini izleyen polisi görünce kaçabileceğini düşünüp basmış gaza. Ancak polisi atlatamayacağını anlayınca, pes edip çekmiş kenara.


Polis arabasından inmiş. Bezgin, kızgın ve de küskün bir sesle:

- "Bana bak, çok yorgunum, üstelik keyfim de kaçık. Mantıklı bir özür söyle yoksa yaktım çıranı!"

Kısa bir sessizlikten sonra Sürücü:

- "Karım geçen ay bir polisle kaçtı. Aynada sizin aracınızı görünce, kaçtığı polis, onu bana geri getiriyor sandım…"

9 Ocak 2010 Cumartesi

Spiral...

Devlet nüfus planlama çalışmasının yoğun olarak takip edildiği günlerde, Van'da kadınların hepsine spiral takılması direktifi vererek sağlık ekibini göndermiş.

Önce tüm kadınlar karşı çıkmışlar, "spiral nedir" falan diye kocalarına sormuşlar; tabi onlar da bilmiyor.

Ama emir büyük yerden, elden ne gelir.

Devlet, kanun... mecburen sıraya girip taktırmışlar.

Köyde erkekler kendi aralarında karılarına takılan bu aletin ne olduğunu tartışırken, Devletin, Ergenekon davası ile ilgili olarak, kendilerini dinlemek için taktırdığına karar vermişler.

İlk günlerde evlerde ciddi konular konuşmamaya falan dikkat ederken hepsini almış bir korku.

"Ulan konuşmuyoruz iyi güzel de, karılarımızla nasıl beraber olacağız, Devlet bizi dinliyor..!"

Aradan 10 gün kadar geçmiş, canları da fena halde çekiyor..

Sonunda birisi dayanamamış ve gece kuşku ile etrafına bakınarak, ağzını karısının bacak arasına doğru iyice yaklaştırdıktan sonra, malum bölgeye eliyle 2 kez tıklayıp usulca seslenmiş:

''Aloooo! Savcım hörmetler, kusura bakmassan 'bi girip çıkacam..."

7 Ocak 2010 Perşembe

Gerçek bir mektuptur Temel fıkrası değil !

Trabzonlu Temel Ağa'nın sevgili torunu Eda'ya verilen ödev ile başı derttedir. Eskişehir'e göç eden arkadaşı Niyazi'ye başına gelenleri yazar:
Niyazicugum, Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi. Bi yandan da aglay. Zaten dertlerini hep baaa açar.
Dedi ki; 'Ha bunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadum. Yarın ögretmen beni dövecek.'
Dedum ki; 'Ağlama uşağum, bunun içun öğretmen adam dövmez. Şimdi oni çözeruk.'
Ne mümkün Niyazi kardaşum:
Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmişlar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy. Otobos iki yerde onbeşer dakka istirahat vermiş. Tiren da bi yerde durmiş, 20 dakka su almiş. Otobos saatte 60 kilometro gidiymiş. Tiren 5 saat sonra gideceği yere varmiş. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmiş. Uğraştum yapamadum. Uşak aglay.
Derken bubasi geldi. O da çözemedi. Diyerum oga ki, ' damat, senun tanidugun tahsilli bi otobos şofori var ise oga soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben uşagi şoforler cemiyetine götüreyum. Onlar arasinda belki tirenle yariş etmiş bi şofor vardur da bize nasihat verur. 'Ha, biz bi yandan da uşaga tireni tarif ediyruk. Tiren görmemiş ki...
Ne anasi görmiş, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum'dan Sivas'a gittiydum. Neysa kardaşum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye?
Uşak daha incir ağacindan duti ayiramay; mezgiti gösteriyrum, hamsi diy; efendum, yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay. Biz gelduk araba yariştiriyruk. Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun? Eger varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler saga otobosun inecegi zamani.. Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun?
Uşacuklarda şarki yok, türki yok, oyun yok; dayamiş matamatiği. Ayiptur da…

Polis köpeği..

Adamın biri kırmızı ışıkta dururken karsıda kucağında köpek olan bir çocuğun bir trafik polisinin paçasından çekiştirdiğini görmüş ve olayı izlemeye koyulmuş.

Çocuk çekiştirdikçe polis sinirlenip "git buradan" der gibi bir şeyler yapıyormuş.

Çocuk birazdan tekrar gelip adamın paçasından çekiştirip kopeği işaret ediyormuş ve bu olay bir kaç dakika devam ettikten sonra polis bir ara iyice kızmış ve çocuğu oradan kovmuş.

Olayı izleyen adam oraya doğru gidip polise çıkışmış:

-"Ayıp ayıp! Küçücük çocuğa nasıl davranıyorsunuz!!!"

Polis adama dönerek:

-Kardeşim sen çocuğun ne dediğini biliyor musun?

-Yahu küçücük çocuk ne diyecek!?? Herhalde köpeğiyle karşıya geçmek isteyecekti..

-Yok yaaa... O çocuk kucağındaki köpekle çiftleşmemi istiyor!! Yavrularının Polis köpeği olmasını istiyormuş!!!