28 Nisan 2010 Çarşamba

Tetanos..

Seksenlik koca, evden çıkmak üzere paltosunu giyerken onu gören yaşlı karısı seslenir:

- Bu saatte nereye gidiyorsun?

- Doktora gidiyorum

- Ne oldu? Yine neren ağrıyor?

Yaşlı adam sırıtır:

- Yok hanım yok, doktora söylicem bana bi VIAGRA yazsın...

Bunu duyan kadın ayağa kalkar ve o da sokağa çıkmak için hazırlanmaya başlar.

İhtiyar şaşırır:

- Eee hanım, sen nereye?

- Eğer o eski, paslı şeyi benim üzerimde kullanacaksan ben de tetanos iğnesi yaptırayım bari!..

Yanlış Anlamak..

Adamın biri; gayet saf, terbiyeli, iyi niyetli(!) bir kız arkadaşıyla; yine aynı derecede saf, terbiyeli, iyi niyetli, mülayim bir erkek arkadaşını hayırlara vesile olsun diye Msn'de tanıştırır.

Bunlar bir süre konuştuktan sonra buluşmaya karar verirler.

Akşam heyecanla önce kız arkadaşını arar önce.

- "Ee nasıl geçti?" diye sorunca arkadaşı son derece sinirli cevap verir.

- "Erkek milleti değil mi, hepsi aynı. Daha bir saat geçmeden, tuttu bana 'Sekse düşkün müsün?' diye sordu. Bastım tokadı, gittim yanından!" der…

Şaşkınlıktan dili tutulmuş bir vaziyette kapatır telefonu ve bu sefer diğer arkadaşını arar.

- "Hayrola, kavga etmişsiniz sanırım? Ne iş?" deyince karşıdan gülmekten elindeki telefonu düşürten cevap gelir:

- "Valla hiçbir b.k anlamadım! Kadınlara yaşı sorulmaz falan derler ama bu kadarı fazlaydı. 'Seksen üçlü müsün?' diye sordum, bastı tokadı, ardına bile bakmadan gitti yaa..."

Hadım...

Eski bir devirde İngiliz, Fransız ve Türk arkadaşlar haremin camından içeriyi gözetlerken yakalanmışlar. Olayı öğrenen padişah çok sinirlenerek hepsinin mesleğine göre hadım edilmesine karar vermiş. İngiliz'e mesleğini sormuşlar.
- "Terziyim" deyince Padişah:
- "Kesin makasla" demiş.
Sonra Fransız'a sormuşlar.
- "Oduncuyum" deyince Padişah:
- "Kesin baltayla" demiş.
Bu sırada Türk gülüyormuş. Türk'e merakla sormuşlar:
- "Neden gülüyorsun? biraz sonra hadım olacaksın."
Türk cevap vermiş.
- "Ben dondurmacıyım, yalaya yalaya nasıl bitireceksiniz onu merak ediyorum."

Ölmüş Eşek deyip geçmeyin sakın...

Billy Teksas'ta bir çiftçiden 100$'a bir eşek satın alır. Ertesi sabah kamyoneti getirip eşeği teslim alacaktır.

Aksiliğe bakın ki, ertesi sabah çiftçi ona kötü bir haber verir:

- "Yaa sorma evladım, senin eşek dün gece mevta!!"

-"O zaman paramı ver geri!" der Billy..

-"Veriim de oğlum, ben o parayla senden sonra çatıcıya borcumu ödedim!"

-"O zaman eşeğin leşini alayım!"

-"Leşini?? n'apcan eşeğin leşini olum!"

-"Piyangoya koycam" demiş Billy.

-"Hadi len"! der çiftçi.. beni mi inceye alıyon şimdi?"

-"Koyarım ben! der Billy, kimseye ölü olduğunu söylemiycem ki!!!"

* * *

Aradan bir ay geçtikten sonra karşılaşırlar pazarda!!

-"Evlat, n'oldu ölü eşek işi??" diye sorar çiftçi.

-"Haa...... ohooo, onu koydum piyangoya"... "dediydim ya sana!!!"

-"Eeeee?!"

-"Eeesi 500 tane bilet sattım, x 2 $'dan, 998 $ koydum cebime!!!!"

-"Hadi be!! eeee peki kimse seni şikayete kalkmadı mı???"

-"Sadece eşeği kazanan!" demiş Billy, "ona da verdim 2 $ nı geri o’da sustu!!!"

* * *

Billy bugün " Dünyaca ünlü bir finans ve danışmanlık şirketi Goldman Sachs" ın Genel müdürüdür...

Horoz...

Rahibin kilise bahçesinde bir kümesi vardır.

Bir gün horoz ortadan kaybolur.

Horozu bulması, ya da yeni bir horoz alması gerek.

Ayinden sonra cemaatine sorar:

-Kimin horozu var?

Bütün erkekler ayağa kalkar..

-Hayır onu demedim, horozu gören var mı?..

Bütün kadınlar ayağa kalkar..

-Hayır efendim, yani ben başkalarının horozunu kim gördü demek istiyorum..

Kadınların yarısı ayağa kalkar..

Rahip iyice kızar..

-Allah, Allah!.. Ne laf anlamaz insanlarsınız. Benim horozumu kim gördü yahu?..

Bütün rahibeler ayağa kalkar..

27 Nisan 2010 Salı

Arapça...

"Orta Doğu ‘ya Cola pazarlamaya giden ancak başarısız olan bir satıcıya arkadaşı sormuş.

- Neden başarısız oldun?

- Arabistan'a gittiğimde kendime güveniyordum, çünkü henüz Cola'yı bilmiyorlardı. Ancak ben de Arapça bilmiyordum. 3 poster yapıp Cola'yı tanıtmak istedim. Birincide adam susuzluktan çölde düşmüş, İkincide adam Cola içiyor, Üçüncüde adam kalkıp koşuyor.

- Eeee sonra, yoksa bir işe yaramadı mı?

- Geri zekalı araplar sağdan sola okuyomuş....


22 Nisan 2010 Perşembe

Anamın düşündüğü...

İki arkadaş, beraberce bir iş seyahatine çıkmışlar. Arkadaşlardan biri diğerinin her gece yatmadan önce “Allah’ım, anamın düşündüğü düşman başına, karımın düşündüğü benim başıma” diye dua ettiğine dikkat etmiş ve sormuş;

-Arkadaş senin anan bu kadar kötü bir kadın mı? Senin karın bir melek mi? Hâlbuki normal olarak insanların anaları iyiliklerini ister!

Diğeri arkadaşına gülümseyerek cevap vermiş.

-Kardeşim şimdi anam oturmuş düşünüyordur. “Benim Hamdi'nin başına bir iş mi geldi? Bir Kaza mı geçirdi?” diye. Hâlbuki karım “Bu herif kim bilir şimdi hangi kadınla eğleniyordur? Neler beceriyordur?” diye düşünür. Onun için “anamın düşündüğü düşman başına, karımın düşündüğü benim başıma” der dururum.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Sen var ya sen...

Uzaylılar bir görev için dünyaya inecekler görevleri dünya insanları ile cinsel ilişkiye girerek sonuçlarını gözlemlemek. Uzaylılar ABD'nin tenha bir kasabasında bir çiftlik evine indirmişler gemilerini. Çiftlik evinin kapısını çalarak kapıyı açan adama amaçlarını anlatmaya başlamışlar. Adam biraz şaşkın biraz heyecanlanarak benim hanıma bir sorayım demiş. İçeri girerek karısına böle böle bir şey var nedersin demiş. Kadın:

- 'Tamam, olur… Hem bir gecelik değişiklikten bir şey olmaz' diyerek kabul etmiş.

Uzaylılarla beraber biraz oturduktan sonra uzaylı erkekle dünyalı kadın ayrı bir odaya, uzaylı kadın ile dünyalı erkekle ayrı bir odaya geçmişler.

Uzaylı adam başlamış dünyalı kadını soymaya ve daha sonra kendi soyunmaya… Kadın, uzaylı adamın şeyini görünce çok şaşırmış ve gülmeye başlamış. Uzaylı:

- neden güldün? diye sormuş.

- çok küçük demiş kadın. Bunun üzerine uzaylı:

- sol kulağımı çek o büyür demiş.

Kadın çekmiş kulağı gerçektende büyümüş,

-ama demiş kadın şimdi de çok ince. Uzaylı gayet rahat;

- sağ kulağımı çek o kalınlaşır.

Kadın uzaylının kulağını çekince gerçektende kalınlaşmış ve sabaha kadar defalarca sevişmişler. Sabah olunca kahvaltıdan sonra uzaylıları gönderen karı koca konuşmaya başlamış. Adam kadına nasıl geçti diye sormuş. Kadın:

-"Tek kelime ile mükemmeldi. Peki senin nasıl geçti kocacığım?"

Adam kendinden çok emin bir şekilde;

-"Sen var ya sen, şu gül gibi kocanın kıymetini bilmiyorsun, bak elin uzaylısı zevkten neredeyse kulaklarımı koparacaktı!! "

Kadın Erkek Diyalogları-3

Kadın: Bak bu bluzu yeni aldım, nasıl?

Erkek: Çok güzel. Bu dar kesimli bluzlar çok yakışıyor sana. Volanlar da ayrı bir hareket katmış kıyafete.

Kadın: Bunları bir yerden ezberledin de söylüyorsun değil mi?

Erkek: Hayır, sadece fikrimi söyledim.

Kadın: Volan ne demek biliyorsun yani?

Erkek: Ehem. Bir fikrim var, evet.

Kadın: Hiçbir fikrin yok değil mi? Sırf konuyu kapatmak için ezberden sallıyorsun.

Erkek: Seni mutlu etmek için bu saçma sapan şeyleri ezberlemişim, hâlâ üstüme geliyorsun.

Kadın: Konumuz bu mu şimdi? Senin ezber kabiliyetini mi tartışacağız?

Erkek: Haydaa!

Kadın: Seninle artık ortak bir mevzumuz kalmadı farkında mısın? Oturup iki satır konuşamıyoruz.

Erkek: İki satır konuşmak için moda uzmanı mı olmam gerekiyor? Sen futbolla ilgilen mesela. Ben volan dedim, sen futbolla ilgili ne diyebilirsin?

Kadın: Beni zayıf tarafımdan vurmaya çalışma tamam mı? Futbol hakkında tek bildiğim, bir top ve onar kişilik iki takımla oynandığı.

Erkek: Sen de benim tek tutkum futbol hakkında bir şey bilmiyorsun ve bak kıyamet kopmadı.

Kadın: Tek tutkun demek. Ben ne oluyorum?

Erkek: Bu konuşmanın gidişatı hiç hayırlı görünmedi gözüme.

Kadın: Senin gözüne var bir gözükecek zaten. Biricik tutkun futboldan başka bir şey görmüyorsun ki.

Erkek: Futbolu kıskandığını söyleme sakın.

Kadın: Kıskanmalı mıyım?

Erkek: Senin bluzunu beğenende kabahat.

Kadın: Bu bluz yeni değil zaten. Üç yıldır giyiyorum ama sen farkında bile değilsin.

Erkek: Mesele şimdi anlaşıldı. Bugünkü testi geçemedim yani.

Kadın: Ne zaman geçtin ki?

Erkek: Şaşırtmaca verdin ama.

Kadın: Filhakika

Kadın Erkek Diyalogları-2

Kadın: Canım çok beklettim mi?

Erkek: Önemli değil aşkım, ben de gazetemi okudum.

Kadın: Merak etmedin mi?

Erkek: Neyi?

Kadın: Tam bir saat geç kaldım ve sen beni merak etmedin öyle mi?

Erkek: Aslında merak ettim, hem de çok.

Kadın: O yüzden mi oturup gazeteni okudun? Ölüm ilanımı falan mı görmeyi umuyordun?

Erkek: Ne yapsaydım, seni beklerken tırnaklarımı mı yiyecektim?

Kadın: Tabii. Bir telefon etmek aklına gelmedi değil mi? Öldüm mü, kaldım mı, tinerciler mi saldırdı?

Erkek: Tinerciler falan saldırmamış işte.

Kadın: Pek bir kinayeli söyledin. Keşke saldırsalarmış der gibi.

Erkek: Şimdi benim anlamadığım, geç kalan sensin ama suçlu nasıl ben olabildim?

Kadın: Şöyle ki; sen beni merak etmedin, arayıp sormadın. Aynen böyle oldu.

Erkek: Benim bildiğim geç kalacak olan arar, haber verir.

Kadın: İyi ki de aramamışım. Beyefendinin gazete keyfini bölecekmişim baksana.

Erkek: Gazete okumasaydım ne saçmalayacaktı n merak ettim şimdi.

Kadın: O zaman kesin arardım.

Erkek: Yuh! İyice saçma sapan konuşmaya başladın sen.

Kadın: İşine gelmedi galiba.

Erkek: Bak garson geliyor, ne içersin?

Kadın: Canım bir şey istemiyor.

Erkek: Çay?

Kadın: İstemiyorum.

Erkek: Ihlamur?

Kadın: İstemiyorum dedim ya.

Erkek: Kök?

Kadın: Ne kökü?

Erkek: Zıkkımın kökü.

Kadın: Teskin edici özelliği varsa.

Erkek: Olmaz mı?

Kadın-Erkek Diyalogları-1

Kadın: Günün nasıl geçti hayatım?
Erkek: İyi. Değişik bir şey 0lmadı.
Kadın: Yani?
Erkek: Yani ne?
Kadın: Değişik ne olmadı?
Erkek: Bu nasıl soru şimdi, ne demek "Değişik ne olmadı?"
Kadın: Evet ne demek, ben de onu soruyorum zaten.
Erkek: Olmayan şeyleri mi anlatmamı istiyorsun?
Kadın: Olan şeyleri anlatmadığın çok açık.
Erkek: "Değişik bir şey olmadı" dedim ya.
Kadın: Duydum, sağır değilim.
Erkek: Sabrımı mı sınıyorsun?
Kadın: Buna gerek var mı? Sen her zaman patlamaya hazır bir bomba, ben de seni sinirlendirmemek için sürekli çaba sarf etmek zorunda olan zavallı.
Erkek: Yöntemlerini gözden geçirmeni tavsiye etmek zorundayım.
Kadın: Sen biraz daha sakin olmaya çalışsan nasıl olur?
Erkek: Bu konuşma başlayana kadar gayet sakindim.
Kadın: Seni ben sinirlendirdim yani?
Erkek: Ben öyle birşey demedim. Bu konuyu kapatabilir miyiz lütfen?
Kadın: Kapat kapat, bunu da örtbas et bakalım.
Erkek: Evet, bugün ne olmadığını anlatmamak için konuyu değiştiriyorum.
Kadın: Şimdi bir parça dürüst davranmaya başladın işte.
Erkek: Yemekte ne var bugün?
Kadın: Değişik bir şey yok.
Erkek: Lafın altında kalmaktansa bo.un altında kalırsın değil mi?
Kadın: İşte bu değişikti.

15 Nisan 2010 Perşembe

Diyalog...

Kadın: Ne yapıyorsun?

Koca: Hiç bir şey..

Kadın: Hiç bir şey? Bir saattir evlenme cüzdanımızı okuyorsun.

Koca: Hiç, sadece bitiş tarihini arıyordum..

* * *

Kadın: Benim bir resmimi her zaman cüzdanında taşıyorsun. Neden?

Koca: Evet, Ne kadar büyük bir problemim de olsa, resmine baktığımda problem kayboluyor.

Kadın: Bak, görüyor musun senin için ne kadar önemliyim.

Koca: Evet, resmine bakıyorum ve kendime soruyorum: Bundan büyük bir problem nasıl olabilir?

* * *

Kız: Sevgilim, evlendiğimiz vakit senin bütün sıkıntılarını ve endişelerini paylaşacağım.

Oğlan: Çok iyisin ama benim endişelerim ve sıkıntılarım yok ki..

Kız: Tabii, çünkü daha benle evlenmedin..

* * *

Çocuk: Anne bu sabah otobüste babam oturduğum yeri genç bir bayana vermemi istedi

Anne: Doğru bir iş yapmışsın

Çocuk: Ama anne, ben babamın kucağında oturuyordum.

* * *

Yeni evli adam karısına sormuş:

- Sevgilim, BABAM bana bu büyük mirası bırakmasaydı gene benimle evlenir miydin?

Kadın gülerek cevap vermiş:

- Tabi evlenirdim, mirası KİMİN bıraktığı o kadar da önemli değil.

* * *

Kadın: Kocacığım, benim güzel yüzümü mü, yoksa seksi vücudumu mu beğeniyorsun?

Koca karısını baştan ayağa süzerek; ben demiş, sendeki mizah anlayışını beğeniyorum.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Siz olsaydınız????

Yaşlı bir çiftçi trafik kazasında mağdur olduğu gerekçesiyle, mahkemede savunma yapmaktaydı. Kazaya sebep olan nakliye firmasının avukatı sordu:

-Kaza yerine gelen polis ekibine "İyiyim" demediniz mi?

Çiftçi ifadesine başladı:

-Traktörümün arkasında besili ineğim sarıkız ile birlikte giderken, bu nakliye şirketinin kamyonu...

Avukat sözünü kesti;

-Ayrıntıları sormuyorum, yalnızca şu soruya cevap verin. Kaza yerine gelen polis ekibine "İyiyim" Dediniz mi? Demediniz mi?

-Şimdi efendim, biz sarıkız ile birlikte giderken...

Avukat yine çiftçinin sözünü kesti ve hakime dönerek:

-Efendim, bu adam kaza yerine gelen polis ekibine, kendisine durumunu sorduğu zaman "Çok iyiyim" demişti. Şimdi aradan 3-4 hafta geçtikten sonra mağduriyetini öne sürerek, müvekkilimi dava ediyor. Lütfen kaza sırasında iyi olduğunu söyleyip söylemediği konusunda ki soruma doğrudan cevap vermesini söyler misiniz?

Hakim:

-Bir dakika. Önce şu sarıkız hikayesini duymak istiyorum.

Çiftçi hakime teşekkür edip, ifadesini sürdürür:

-Bu nakliye şirketinin kamyonu traktörüme çarptığında, ben bir hendeğe, sarıkız başka bir hendeğe savrulduk. Sersemlemiş bir halde yatarken, diğer taraftan sarıkızın yanık yanık böğürmelerini duyabiliyordum. Belli ki çok acı çekiyordu. O sırada hemen oradan geçmekte olan polis ekibi durdu ve memurlardan birisi gidip diğer hendekte yatan sarıkıza baktı. 1, 2 dakika sonra da tabancasını çıkarttı ve inlemekte olan sarıkızı iki kaşının ortasından vurdu... Ardından elinde dumanı tüten tabancası ile yanıma geldi ve bana;

- "Sen nasılsın Amca" diye sordu.

- Siz olsanız ne cevap verirdiniz?

Beraatine

Halepli Abdürrahim Efendi uzun entarisi ile dolaşır, altına don giymezmiş..

Bir gün Halep çarşısında dolanırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış, Abdürrahim efendinin entari havalanmış, açıkta kalanı herkes görmüş..

Esnaf kendi arasında homurdanmış, bu uygunsuz durumu Kadı'ya kadar duyurmuşlar..

Kadı da Abdürrahim Efendiyi adaba mugayir davranışlarından dolayı yargılamak üzere mahkemeye çağırmış..

Dava görülmeye başlamış..

Kadı kimlik tespiti yaparken sormuş:

-'Evli misin?'

-'Evliyim.. Dört karım, dört de cariyem var..'

-'Kaç çocuğun var?'

-'Dur hele Kadı Efendi düşüneyim?'

Halepli Abdürrahim Efendi başlamış düşünmeye, düşünürken de parmak hesabı yapmaya...

-'Birinci karıdan altı çocuk.. İkinciden dört çocuk.. Üçüncüden iki kızım var ellerinden öper..'

-'On iki etti.. Başka?'

-'Küçük karıdan da üç çocuk.. Cariye kullarından ikişer çocuk daha..'

Bizimki sadece sayı söylüyor.. Hesabı Kadı yapıyor..

-'On dokuz etti.. Başka?'

-'Başka yok Kadı efendi.. Hanımlardan üçü hamile.. Cariye kullarından da ikisi yüklü...'

-'Yani beş çocuk daha yolda..'

-'Sayende Kadı efendi..

Halep Kadısı bu ifade üzerine biraz düşünmüş.. Uzun, kır sakallarını karıştırmış..

Karşısında boynu bükük duran Abdürrahim Efendi'ye uzun uzun baktıktan sonra 'Yaz kâtip' deyip hükmünü açıklamış..

-'Halep'de mukim, Abdülmecit'ten olma Raziye’den doğma Abdürrahim Efendi'nin don giymeye fırsat bulamadığından beraatine..'

13 Nisan 2010 Salı

Temel ve Patronu..

Temel İtalya'da Fiat fabrikasında çalışan bir işçi... Dönemin Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret için İtalya'ya gelmiş. Programda Fiat tesisleri de var.

Fabrikanın tezgâhları arasında dolaşırken Temel'e rastlamış. Herkesin gözü önünde ''Vay Temel...'' diye sarılıp kucaklaşmış. Orada ayaküstü sohbet etmişler.

Tüm protokol bu dostluktan şaşkın... Konuk gittikten sonra patron Temel'i çağırıp, Krusçev'i nereden tanıdığını sormuş. Temel 'Hiiç' demiş. ''Ben eskiden komünisttim.. . 1 Mayıs kutlamaları için parti beni Moskova'ya göndermişti. Orada tanışmıştım.''

Olay unutulmuş.. Üç beş ay sonra bu kez Amerika başkanı Nixon gelmiş İtalya'ya. Yine aynı program ve fabrika ziyareti. Tezgahların arasında ''Vay Temel.Vay Nixon.'' muhabbeti...

İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Temel'i yine çağırtmış. Soru da cevap da aynı; ''Bir ara Amerika'ya göç etmeye kalkıştım. New York'ta başım polisle belaya girdi. Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni o savunmuştu..''

Olay bu kadarla kalsa iyi. İki ay sonra Fransa başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara yaşanınca Patron Agnelli derin bunalımlara girmiş. Kendisini tanıyan yok. Yanında çalışan Temel'in uluslararası çevresi var.

-De Gaulle'ü nereden tanıyorsun?

-Nazilere karşı Paris'te yeraltı savaşı yapıyorduk... Özel kuryesiydim.

-Sen herkesi tanır mısın?

-Evet, hemen hemen... Patron iyice hırslanmış.

-Neredeyse Papa da arkadaşım diyeceksin.

Temel gülmüş. ''Tabii. Yakın arkadaşımdır.''

Çıldırma noktasına gelen Agnelli haykırmış:

-İspatla... İspatlayamazsan kovarım...

Temel:

-Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken ben yanında olacağım.

Patron pazar'ı iple çekmiş. Vatikan'da Papayı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başlamış. Bir süre sonra Papa balkona çıkmış. Yanında Temel... Kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor. O sırada bir kargaşa olmuş. Biri bayılmış..

Temel bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya ''Bana müsaade' deyip meydana koşmuş. Agnelli yerde yatıyor.. Bir iki kişi de ayıltmaya çalışıyor.

Temel çevresindekilere, ''Bu benim patronumdur; ne oldu?'' diye sorunca biri cevap vermiş:

- Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist vardı. Japonlardan biri senin patronuna dönüp, 'Şu sağdaki bizim Temel, ama yanındaki kim?' diye sorunca seninki düşüp bayıldı.

Hediye...

Anaokulunun son günü küçük öğrenciler öğretmenlerine hediye verdikleri bir parti düzenler. Çiçekçinin oğlu öğretmene bir hediye paketi uzatır. Öğretmen paketi yavaşça sallar eliyle tartar ve

-"Sanırım bu bir buket çiçek.."

-"Doğru.. Nerden bildiniz öğretmenim?"

-"Şey, tahmin ettim.. "

Sıradaki öğrenci şekercinin kızıdır. O da öğretmene bir hediye verir. Öğretmen gülümseyerek paketi alır, eliyle tartar ve hafifçe sallar:

-"Sanırım bu bir kutu çikolata.."

-"Aaa, nerden bildiniz öğretmenim?"

-"Şey, bir tahmin ettim. Tuttu işte..."

Bir sonraki hediye TEKEL bayisinin oğlundan gelir. Öğretmen paketi alır ama alttan küçük bir sızıntı vardır. Paketi tutarken parmağı ıslanan öğretmen yavaşça parmağını diline sürer:

-“Bu şarap olabilir mi?"

-“Hayır öğretmenim!!" diye bağırır çocuk heyecanla öğretmen tekrar sızan yerden bir damlayı parmağıyla alıp tadına bakar:

-“Şampanya öyleyse..."

Daha da heyecanlanan çocuk "HAYIR Öğretmenim!!"

Öğretmen sızıntının bir daha tadına bakar:

-"Tamam.. Pes ediyorum, bilemeyeceğim. Nedir bu?"

Çocuk neşeyle haykırır:

-"Bir köpek yavrusu!.."

11 Nisan 2010 Pazar

Elma şekeri...

Bir bacağı tahta ve kafası kel olan bir adam maskeli bir baloya gitmek ister ve bir organizasyon şirketine telefon eder.

"Bana özürlerimi kapatacak bir kostüm yollayın" der..

Ertesi gün gelen kutunun içinde bir adet korsan elbisesi, şapkası ve göz kapatma bandı çıkar. İlişikte ki notta da şunlar yazılıdır:

"Bu elbise ile korsan olursunuz, şapka ile keliniz gözükmez, korsanlarda tahta bacak zaten olur, kimse özürlü olduğunuzu anlamaz."

Adam kızar ve şirkete telefon açar...

"Benle dalga mı geçiyorsunuz başka elbise gönderin..."

Gelen ikinci kutudan, bir adet rahip elbisesi ve şapkası çıkar. İlişikteki notta;

"Bu uzun rahip elbisesi tahta bacağınızı kapatır, şapkası da kelinizi" yazılıdır.

Adam bir hışımla yine telefona sarılır..

"Siz benimle kafa mı buluyorsunuz, manyak mısınız başka bir şey gönderin..” diye bağırınca, bir kutu daha gelir ertesi gün...

Adam kutuyu açar ve kutuda sadece bir kavanoz ELMA RECELİ ve bir not olduğunu görür. Notta şunlar yazılıdır:

"Bu elma reçelini kel kafanıza surun, Tahta bacağınızı g….ze sokun. Böylece maskeli baloya ELMA SEKERI olarak gidebilirsiniz!...”

8 Nisan 2010 Perşembe

Kabahat...

Otomobil kazasında ölen yaşlı çift doğru cennete gönderilirken görevli anlatmaya başlar:
- “Şu denize bakan villa sizin. Yanında tenis kortu, yüzme havuzu ve golf parkuru var. İstediğiniz herhangi bir şey için şu düğmeye basmanız yeterli. Cennet görevlileri derhal takdim edecekler…”
Görevli ayrılınca, adam karısını azarlamaya başlar...
- “Allah seni bildiği gibi yapsın Cavidan, hep senin hatan.."
- “Nasıl yani bey ?!"
- “O Allah’ın belası yürüyüş programların, vitamin hapların, yulaf çorbaların, içki, sigara yasaklamaların olmasa buraya yıllar önce gelecektik..

6 Nisan 2010 Salı

Goril..

Bir bahar günü adam ve karısı hayvanat bahçesine giderler. Kadın hoş bir kolsuz pembe elbise giymiştir. Hayvanat bahçesinde fazla kimse yoktur.

Gezerlerken gorillerin olduğu bölümde oldukça kıllı ve iri bir goril görürler.

Goril kadını görünce heyecanlanır ve çite tırmanıp tek eliyle göğsünü dövmeye baslar. (Gorillerin kur yapma biçimi) Herhalde kadının açık giysisinden etkilenmiştir.

Adam bunun komik olduğunu düşünür ve karısına gorili daha fazla tahrik etmesini önerir. Kadın elbisesinin omuzlarını indirir ve goril çığlıklar atmaya başlar. Adam karısını biraz daha teşhirciliğe ikna eder kadın elbisesinin eteğini biraz yukarı kaldırır ve goril çıldırır, zıplamakta ve bağırmaktadır.

O anda adam karısını yakalar, gorilin kafesini açar ve karısını içeri atarak kapıyı kapatır.

- Şimdi ona başının ağrıdığını söyle..

70 yaş...

Mahir, sabah uyanınca o gün 70 yaşında olduğunu hatırlamış.

Yavaş yavaş yataktan kalkarken gözü ayaklarına ilişmiş.

-'Sevgili ayaklarım, Bugün 70 yaşına girdik. 70 senedir Beni istediğim yere götürdüğünüz, bu yaşıma sizinle girdiğim için bahtiyarım, sizlere çok teşekkür ederim, nice seneler dilerim... '

Sonra dizlerine dikkat etmiş.

-'Sevgili dizlerim, bugün 70 yaşına girdik. Bu kadar sene Beni taşıdınız, bükül dedim büküldünüz, çömel dedim çömeldiniz, bu yaşıma sizinle birlikte girdiğim için şükür ediyorum. Sizlere çok teşekkür ederim, nice seneler dilerim...'

Sonra gözü biraz daha yukarı kaymış;

- 'Eee ulan köftehor, ulan hayırsız emektar' demiş, “eğer sen de yaşasaydın bu günümüzü hep birlikte kutlayacaktık. “

Porsche...

Ferdinand Porsche, rahmetli oluyor ve öbür dünyada melekler tarafından karşılanıyor.

Melekler kendisinin olağanüstü otomobil tasarımından dolayı bir dilek hak ettiğini söyleyerek, isteğini sorar...

Porsche 'Tanrı ile 1 saat konuşmak isterdim.' der.

Melek derhal istediğini yerine getirmek üzere Ferdinand Porsche'yi bir salona alır.

Porsche Tanrıya sorar: “Kadını yaratırken düşüncelerin neydi?”

Tanrı: 'Ne demek istiyorsun?'

Porsche: 'Çok hatalı yaratmışsın!'

1.Ön taraf aerodinamik değil.

2.Çok ses yapıyor.

3.Bakım masrafları yüksek.

4.Ayda 5-6 gün tamamen kullanılmaz durumda.

5.Arka taraf çok sarkık duruyor.

6.Sürekli boyanması ve yenilenmesi gerekiyor.

7.Egzos, emisyona çok yakın.

8.Farlar genellikle küçük.

9.Yakıt da son derece pahalı.

Tanrı kısaca düşündükten sonra cevap verir:

- 'Ferdinand, bunların hepsi doğru olabilir ama istatistiklere göre bir çok erkek benim icadıma senin icadından daha fazla biniyor!!.'

Süpermen..

Adamcağız hayli alkollü ve de bitkin üstelik gecenin saat üçünde evine gelir.

Karısı son derece zinde, duruma kesinlikle hakim, kocasını sorgulamaya başlar.

- Söyle bakalım Süpermen. Neler yaptın bu akşam?

- Valla karıcım, patronla beraber müşterileri yemeğe çıkarttık.

- Eeee, sonra ne yaptınız süpermen?

- Oradan striptize gittik… Ben sadece seyrettim.

- Yani sen bir şeyler yapmadın değil mi, süpermen ?

- Ben hiç bir şey yapmadım, ama sen niye bana ikide bir süpermen diyorsun?

- Valla, ben donunu pantolonunun üstüne giyen bir seni bir de süpermeni gördüm.

Sandalet

Bir adamla karısı Mısır'da eski bir çarşıda geziyorlarmış.

Ayakkabı satılan bir dükkânın önünden geçerlerken satıcı içerden seslenerek adam ve karısını buyur etmiş, girmişler, satıcı:

- Çok özel büyülü sandaletlerim var beyefendi, sizi sekste çok vahşi ve kuvvetli yapacak sandaletler.

Adam tabi ki erkekliğe b.k sürdürmemek için pek önemsememiş ama eski günleri özleyen karısının ısrarlarına dayanamayıp sandaletleri denemeye karar vermiş.

Adam sandaletleri giyer giymez gözleri parlamış, kalbi hızlı atmış, fiziksel değişimler başlamış, nefesi sıklaşmış, gözleri büyümüş ve etrafına farklı bir şekilde bakınmaya başlamış. Karısı bir adım geri kaçmış 'Aman Allah'ım dur dur... ' derken adam koşmuş, satıcıyı yakaladığı gibi tezgâha yatırmış, satıcının pantolonunu parçalayarak çıkarmaya başlamış.

Bu arada satıcı bir yandan kurtulmaya çalışırken diğer yanda bağırıyormuş:

- Dur ulan, sandaletleri ters giydin!

5 Nisan 2010 Pazartesi

Şeytan...

Pazar günü kiliseye yığılan kasaba halkı tam dualara başlayacakken mihrapta birden tüm heybetiyle şeytan görünür...

Cemaat dehşet içinde kapıya hücum eder…

Arka sıralarda oturan yaşlı bir adam hariç herkes kiliseyi terk eder.

Şeytan kafasını kaldırır ve yaşlı adama…

- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

- Evet, biliyorum.

- Herkes kaçtı.. Sen neden hâlâ buradasın, yoksa benden korkmuyor musun?

- Hayır efendim.. Ben, 48 yıldır kız kardeşinizle evliyim.

4 Nisan 2010 Pazar

ŞALOM, GOZİMİN NURİ...

Zengin bir Arap, kalp ameliyatı geçirecekmiş. Doktorlar, ameliyat öncesi; ne olur-ne olmaz diye, tedbir olarak, bir miktar kan tedarik etmek istemişler. Ama bu Arap'ın kanı çok nadir bulunan bir kan imiş. Bütün dünyayı arayıp- taramışlar ve sonunda Kudüs'te yasayan bir yahudinin kanının uyduğu anlaşılmış...

Yahudi ile konuşularak, kan vermeye razı edilmiş ve böylece ameliyat yapılmış. Ameliyattan sonra, zengin Arap, kendisine kan veren yahudiye teşekkürleri ile beraber, sıfır kilometre pahalı bir araba ve bir milyon dolar para yollamış...

Ancak, aradan birkaç ay geçtikten sonra, zengin arabın bir kere daha ameliyat olması gerekmiş. Bunun üzerine, Doktorlar yine, yahudi bağışçıyı aramışlar. Yahudi de, bunun mükafatını daha önce, fazlasıyla gördüğü için, hay-hay!.. demiş.

Böylece, arap ikinci kez ameliyat olmuş. Ancak, bu defa kendisine kan veren yahudiye bir teşekkür notu ile bir kutu "Şam baklavası" yollamış. Önceki gibi, çok kıymetli hediyeler ve para bekleyen yahudi, tabii buna çok bozulmuş. Kan verdiği Arap zenginine bir telefon açıp, neden bu kadar cimri davrandığını sormuş. Arap ise, onun bu sorusuna kahkahalar atarak, şu cevabı vermiş:

- 'Şalom, gozimin nuri... Artik, benim de damarlarimda yahudi kani dolaşoor!..'

Deliler...

1960"lı yıllar, Elazığ Akıl hastanesinde tedavi gören deliler kaçar, Elazığ’ın cadde ve sokaklarına dağılır.

423 deli kaçmıştır.

O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin başhekimidir.

Diğer doktorlar “Doktor bey ne yapalım” derler.

Mutemet Bey; “bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin” der.

Doktor önde birkaç personeli arkasında tren-tren oynayarak Elazığ’ı dolaşır.

Bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olur.

Hastaneye geri geldiklerinde sayı 612 kişidir.

* * *

Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu AKP tarafından 8 yıldır yönetilen bu memlekette bugün böyle bir şey olsa rakamın ne olacağını varın siz düşünün, ben söylemeyeyim…

3 Nisan 2010 Cumartesi

Taksi...

Sakallı, şalvarlı mollanın biri bir taksiye biner.
Yerine yerleşince sürücüye,
-"Radyoyu kapat. Dinimizde müzik yasaktır. Peygamber döneminde Batı Müziği yoktu; tabi radyo da yoktu..."
Sürücü kibarca radyoyu kapatır; arabadan iner; adamın kapısını açar...
-"inin" der.
Sakallı sürücüye sorar:
-"Neden?"
Sürücü yanıtlar:
-"Peygamberin döneminde taksi de yoktu; in aşağı ve bir deve bekle!"

2 Nisan 2010 Cuma

Cadılar bayramı

Evli bir çift cadılar partisine davetliydi. Dışarıya çıkmak için hazırlanırlarken kadının migreni tuttu, evde kalmak zorundaydı.

Kocasına, partiye yalnız gitmesini, onun eğlencesini bozmak istemediğini söyledi.

Biraz tartıştıktan sonra adam kostümünü giydi ve partiye gitti kadın da birkaç aspirin alıp yattı.

Biraz uyuduktan sonra kendini daha iyi hissederek uyandı ve partiye giderek kocasına sürpriz yapmaya karar verdi.

Tam hazırlanırken 'acaba ben yanında değilken kocam neler yapıyor' diye düşündü ve kocasının kendisini tanımaması için değişik bir kostüm giyerek partiye gitti.

Oraya vardığında bir kenarda onu izlemeye başladı.

Kocası arka arkaya değişik kızlarla ve onlarla çok yakınlaşarak dans ediyordu, nereye kadar gidebileceğini görmeye karar verdi.

Kocasına yaklaştı, Onunla çok samimi bir şekilde dans etmeye başladı, kulağına dışarıya çıkabileceklerini fısıldadı.

Arabalardan birine girerek seviştiler ve gece yarısından önce maskeler çıkarılmadan kadın eve gitti, kocasının dönüşünü beklemeye başladı.

Adam sabaha karşı 01.00 sularında döndü ve doğru yatağa gitti.

Kadın : 'Parti nasıldı kocacığım' diye sordu,

Adam : 'Sensiz hiç eğlenemedim tatlım' diye yanıtladı.

Kadın : 'inanmıyorum' diye cevapladı, 'Bahse girerim çok eğlenmişsindir'

Adam : 'Gerçekten hayatım. Partiye gittiğimde bazı arkadaşlarla sıkıldık, alt kata inip bütün gece poker oynadık. Fakat kostümümü ödünç verdiğim o Allah'ın cezası herif bir eğlenmiş, bir eğlenmiş, anlata anlata bitiremedi…

Yalancı...

Bir gün Pamuk Prenses, Süpermen ve Pinokyo yürüyüşe çıkmışlar...

Yürürlerken önlerine bir tabela çıkmış.

" Dünyanın En Güzel Kadını" yarışması... Yazıyormuş üstünde.

- Bu yarışmaya katılıyorum, demiş Pamuk Prenses..

Yarım saat sonra arkadaşlarının yanına dönen Pamuk Prenses'e sormuş Süpermen ve Pinokyo.

- Eeee, nasıl gitti?

- Birinci oldum, demiş Pamuk Prenses.

* * *

Yürüyüşlerine devam ederken önlerine bir tabela daha çıkmış.

"Dünyanın En Güçlü Adamı" yarışması... Yazıyormuş üstünde.

-Bu yarışmaya katılıyorum, demiş Süpermen.

Yarım saat sonra arkadaşlarının yanına dönen Süpermen'e sormuş Pinokyo ve Pamuk Prenses.

- Eeee, nasıl gitti?

- Şüpheniz mi vardı?, demiş Süpermen.

* * *

Yürüyüşlerine devam ederken önlerine bir tabela daha çıkmış.

"Dünyanın En Yalancı İnsanı" yarışması yazıyormuş üstünde...

-Bu yarışmaya katılıyorum, demiş Pinokyo.

Yarım saat sonra arkadaşlarının yanına gözyaşları içinde dönen Pinokyo'yu görünce Süpermen ve Pamuk Prenses;

- Ne oldu Pinokyo? diye sormuş... Pinokyo hem ağlamaklı hem de öfkeli bağırmış…

- Kim ulan bu Tayyip denen adam?...

Hizmetçi..

Evin hizmetçisi evin hanımından maaşına zam ister.
Evin hanımı hoşnutsuz sebebini sorar.
Hizmetçi:
-"3 sebebim var: birincisi ben sizden daha iyi ütü yapıyorum."
Evin hanimi kızarak:
-"Sana bunu kim söyledi?"
Hizmetçi:
-"Beyiniz."
Evin hanımı:
-"İkinci sebep ne?"
Hizmetçi:
-"Ben sizden daha iyi yemek pişiriyorum"
Evin hanımı daha da kızarak:
-"Olamaz senin benden daha iyi pişirdiğini kim söyleyebilir?"
Hizmetçi:
-"Beyiniz"
Evin hanımı patlarcasına sorar:
-"Üçüncü sebep neymiş?'
Hizmetçi:
-"Ben sizden daha iyi sevişiyormuşum"
Evin hanımı köpürerek:
-"Bunu da mı kocam söyledi?"
Hizmetçi:
-"Hayır... Bunu bahçıvan söyledi."

1 Nisan 2010 Perşembe

Köpekler ve İnsanlar...

“Bir gün İrlanda’daki bir taşra oteline, bir adam köpeğinin orada kalıp kalamayacağını soran bir mektup yazar. Otel idaresi de ilgili şahsa aşağıdaki yanıt verir:

Sayın Beyefendi,
Otuz yıldır otel işi içindeyim. Hiçbir zaman sabahın erken saatlerinde bir köpeğin zorla dışarı çıkarılması için polisten şikayet telefonu almadım. Hiçbir köpek bana karşılıksız bir çek vermeye çalışmadı. Herhangi bir köpek asla yatak çarşaflarını sigara ile yakmadı. Asla bir köpeğin valizinde otel havlusu bulmadım. Köpeğinizin başımızın üzerinde yeri vardır.

Not: Şayet kendisi sizin için kefil olursa siz de gelebilirsiniz.”