31 Aralık 2011 Cumartesi

Hangisi...

Temelin işi boğazda tekneyle turist gezdirmektir. Bir gün bir Amerikalıyı alır ve başlarlar gezmeye… Turist falanca sarayı görünce:
- 'Bu ne kadar zamanda yapılmış” diye sorar.
Temel de:
- 5 yılda diye cevap verir...
Turist:
- “yazık bizde olsa 1 yıl..” der.
Biraz sonra filan camiyi görürler. Turist:
- “bu ne kadar zamanda yapılmış” diye sorar.. Temel:
- “2 yıl” diye cevap verir. Turist:
- “yazık be bizde olsa 3 ay da biter” der.
Temel uyuz oluyor duruma.. Biraz sonra bir tarihi yapı daha görürler.. Turist gene sorar… Temel:
- “2 ay” der.
Adam gene:
- “yazık be bizde olsa 1 haftada biter” der.
Temel iyice kıllanır. Tam o sırada boğaz köprüsünün altına gelirler.. Adam yukarıyı göstererek:
- “bu köprü ne kadar zamanda yapıldı” der..
Temel şaşkın bakışlarla kafayı kaldırıp:
- Hangisi? bu mu? bu dün burda yoktu yaaa..!!

Ölçü...

İki boyacı olan Temel (kısa boylu) ile İdris (uzun boylu), bir bayrak direği boyama işini almışlar. Bu iş için ne kadar boya alacaklarını hesaplamak için direği ölçmeye çalışmışlar. Çapını ölçmek kolay olmuş, ama yüksekliği??
Onu ölçmek için Temel İdris’in omuzlarına çıkmış ama direğin tam tepesine ulaşamamış. İdris;
-'Ben senden uzun boyluyum. Bir de ben deneyim' demiş.
Temel'in omuzlarına çıkmış ama yine aynı sonuç...
Oturup ne yapacaklarını düşünürken yanlarına iri-yarı bir adam yaklaşıp ne yaptıklarını sormuş.
Temel'le İdris sorunu anlattıktan sonra, adam direği yerden güçbelâ söküp yere yatırmış. Boyunu ölçüp tekrar yerine diktikten sonra yoluna devam etmiş.
Adam gittikten sonra İdris’le Temel bakışıp gülüşmüşler:
-“Aptal herife bak! Biz ona yüksekliğini sorduk o bize uzunluğunu verdi.”

Eccükte...


Ağır ceza hâkimi, tecavüz davasını yürütürken, karşıdaki çifte bakar.
İri bir kıza, sıska, çelimsiz kısa boylu birisi tarafından tecavüz edildiği iddia edilmektedir. Hâkim buna bir türlü ikna olmaz, bu kıza bu adamın tecavüz etmiş olabileceğine inanmaz ve olay yerinde keşif ve tatbikat yapılmasına karar verilir.
Keşif günü dağ başındaki bir köye gidilir. Tecavüz olayının, köy değirmeninin yakınında bir yerde gerçekleştiği ifade edilir. Hâkim delikanlıyı çağırır:
- "Nasıl oldu anlat" der. Delikanlı kızın yarı beline gelmektedir. Kızın yanına yaklaşıp anlatmaya başlar. Hâkim;
-"Sen buna yetişemiyorsun bile… nasıl yaptın" der. Oğlan;
-"Bir briketin üstüne çıkıp yaptım" der.
Briketin üstüne çıkar gene yetişemez. Hakim kızınca "iki briketti" der, gene yetişemez . Hâkim kızınca üçüncü briketi koyar, briketlerin üzerinde düşmemeye çalışırken hâkim çok sinirlenir;
-"Doğruyu söyleyin... çıldırtmayın beni" der.
Bu esnada hâkimin çok kızdığını gören kız, (duyulur-duyulmaz bir sesle) ve yörenin şivesiyle konuşur:
-"Eccük de ben çömeliveedim hâkim bey"

30 Aralık 2011 Cuma

İnanmazsın...


Küçük Moiz’in okuldaki ilk günüymüş. Okulda neşeli ve öğretici geçen ilk günün akşamı eve dönünce Annesi:
- “Oğlum öğretmenin bu gün neler anlattı size bakayım ?” diye sormuş.
Moiz başlamış anlatmaya…
- “Anne, Musa diye bir adam varmış. Bir gün Ramses diye biriyle kapışmış, adamlarını alıp kaçmaya başlamış. Kaçmışlar, kaçmışlar bir nehrin kenarına gelmişler. Arkadan Ramses’in ordusu geliyormuş. Musa hemen cep telefonundan MOSSAD, CIA, MI5 MİT, Obama, Serkozy, Merkel Tayyip vs.. herkesi aramış. Hemen helikopterlerle birlikler inmiş, nehrin üzerine anında bir köprü yapmışlar. Musa ve adamları geçmiş. Ramses’in adamları köprüye girerken savaş uçakları gelmiş, köprüyü bombalamış, hepsi suya düşüp boğulmuş…”
Anne şaşkın:
- “İnanamıyorum !.. Öğretmenin cidden böyle mi anlattı ?” deyince Moiz;
- “Yahu Anne, ben sana öğretmenin anlattığı şekliyle anlatsam hiç inanmazsın..”

28 Aralık 2011 Çarşamba

İşin erbabı..

Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini var. Ayine Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi... Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım..
Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor...
İkisinin de boynunda kocaman birer levha asılı…
Birinde " Ben koyu bir Hristiyanim ,Lütfen bana yardim ediniz " yazılı.
Ötekinde ise sadece " Ben koyu bir Yahudiyim" yazıyor.
Tabii ki kiliseden çıkanlar Hıristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok.
Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri "Yahudiyim " yazısı taşıyana sokuluyor.
-"Bana bak kardeş" diyor, "..dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hıristiyan kiliseden çıkarken , senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten. Bence çıkar o yazıyı boynundan sen de şu Hıristiyan gibi..." deyince, Boynunda "Yahudiyim" yazılı adam, " Hıristiyanım " yazılı olana dönüp sesleniyor:
- Heey!. Moiz!. Herife bak be!. gelmiş bize ticaret öğretiyor.

Bilim adamı..

Ünlü bir bilim adamı özel otomobiliyle konferans vermeye giderken, uzun yıllardır onunla çalışan şoförü sıkılarak bir teklifte bulunmuş:
- “Sizin konferanslarınızı dinleye dinleye virgülüne kadar ezberledim efendim, ne olur izin verin bu konferansı da sizin yerinize ben vereyim...” demiş.
Bilim adamı öneriyi kabul etmiş.
Şoför arka koltuğa geçmiş. Bilim adamı şoförün şapkasını giyip öne oturmuş. Konferansın verileceği salona varmışlar.
Şoför kürsüye çıkmış, hiç teklemeden çok güzel bir konuşma yapmış. Ve sormuş:
- “Sorusu olan var mı?”
Ülkenin ciddi bilim adamlarından biri "var" demiş ve oldukça zor bir soru sormuş. Şoför hiç tereddüt etmeden:
- “Çok kolay bir soru bu, demiş; şoförüm bile bilir. Gidip çağırayım, sizin sorunuzu da o yanıtlasın...”

26 Aralık 2011 Pazartesi

Sıra..

Temelin; köydeki tüm erkeklerin, gördüklerinde iç geçirdikleri, güzel bir karısı vardır.

Bir süre sonra kadın köydeki erkeklerle beraber olmaya başlar. Öyle ki evin önünde uzun kuyruklar oluşur. Bunu gören arkadaşı Dursun dayanamaz:

- Ula Temel karinun neler yaptığını cörmirmisun? Bu kadıni neden hala boşamaysun?

Temel sinirli bir şekilde:

-Ula kariyi boşayayum da diğerleri cibi sıraya mı cireyum?

Vejeteryan

İki Rum kadın lokantaya gider. Birincisi kendine etli bir yemek söyler. Bunun üzerine ikinci kadın şöyle bir konuşmaya başlar:

- İnanırmisin ben vejeteryan oldum.

- Nasıl yani?

- 10 yıldır vücuduma dirhem et girmemiştir!!

- Ne yani Alex'in ki sebzediir?

Domiz...

Temelin karısı Fadime, grip olur. Teşhis domuz gribi!..

Uzun uğraşlardan sonra zor da olsa iyileşir…

İdris çarşıda görünce sorar temel'e:

- Temel, nasildur yence?

Temel yorgun, bitkin ve bezgin bir halde:

- Ciripi geçtu geçmesuna da, domizliği devam edii!!!.

10 numara..

Edebiyat öğretmeni sınıfta öğrencilere:

- “Sarı kız pencereden aşağıya baktı gelip geçenlere gülücük dağıttı" cümlesini kim en kısa haliyle ifade ederse, ona on numara vereceğim!!

Öğrenciler:

- Sarı kız gülücük dağıttı,

- Sarıkız aşağıdakilere baktı,

- Sarıkız pencereden güldü,

şeklinde değişik yanıtlar verirler.

Temel arka sırada sinirden kudurmak üzeredir. Sarı kızın bu hareket tarzı Temel'in ahlak anlayışına sığmaz. Sonunda temel parmak kaldırır.

Öğretmen:

- Söyle Temel!!

- Orispi!!

Plajda...

Temel’in oğlu ağlaya ağlaya babasının yanına gelir:

- Pütün çocuklar babalarıyla plaja cideyi. Haçan sen niye peni cötirmeyisun pabacum?.

Temel oğlunu plaja götürmeye karar verir. Ancak mayosu yok. Hemen karısından mayo dikmesini ister. Kadın ne bilsin mayo dikmeyi. Alır bir şeker çuvalını, güzelce kesip diker. Temel oğluyla plajda dolaşmaya başlar.

Çocuk etraftaki herkesin babasına bakıp bakıp güldüğünü görünce kendi kendine sorar;

-“Haçan niye herkes babama bakıp pis pis güliyi?”

Çocuk merakla babasının arkasına bir bakar! Ne görsün?

Arkada “Eskişehir Şeker Fabrikası”

Bir de dönüp ön tarafa bakar;

“Net 25 kilo”.

Balık...

Temel ölünce öteki dünyanın görevlileri listeye bakar ve Temel'e:

- Ya, senin adın bu listede yok!! Sen neden geldin? Bugün ölmeyecektin yanlışlıkla ölmüşsün. Seni yeniden dünyaya göndereceğiz. Ama kurallara göre insan olarak gönderilemezsin artık!. Ancak istediğin bir hayvan olarak dünyaya dönebilirsin. Ne olmak istersin?

Temel biraz düşünür:

- Yunus paliğu olayım o zaman!!

Ve anında yunus balığı olarak dünyaya ışınlanır. Aradan 3 dakika geçmez ve Temel tekrar öteki dünyaya geri döner. Çok şaşıran görevli:

- Yine ne oldu ya? Biz seni şimdi gönderdik niye geldin ki?

Temel mahcup ve masum, mırıldanır:

- Yuzme bilmeyrum da!!, Boğuldum!

Cin...

Evin kapısı çalınır ve evin sahibi erkek kapıyı açar. Karşısında alımlı ve çok güzel bir sarışın durmaktadır. Kadın:
-“İyi günler beyefendi, az önce camınız kırıldı ve bunu yapan benim çocuğum. Lütfen özrümü kabul edin ne kadar masrafı varsa ödemek istiyorum” der.
Adam:
-“hanımefendi hiç sorun değil, çocuğunuz sadece camı kırmadı, içeri giren top değerli bir vazoya çarptı ve o da kırıldı” der.
Kadın daha fazla üzülür ve içeri girdiğinde gerçekten bir vazonun kırılmış olduğunu görür.
-“Çok üzgünüm bunun da masrafını ödemek istiyorum” der.
Adam:
-“Hiç önemli değil, aslında çok büyük bir iyilik yaptınız bana.”
Kadın Merakla:
-“ama camınız ve değerli bir vazonuz kırıldı nasıl olur” der.
Adam:
-“Hanımefendi ben bir cinim ve 100 yıldır o vazoda hapis kalmıştım, çocuğunuz sayesinde özgürlüğüme kavuştum, dileyin benden ne dilerseniz” der.
Kadın önce şaşırsa da, biraz düşündükten sonra;
-“Çok güzel ve büyük bir malikane istiyorum” der.
Adam 'Bir dakika' der ve kısa bir telefon görüşmesinden sonra;
-“tamam hanımefendi, malikaneniz hazır, İkinci dileğiniz nedir?” diye sorar.
Kadın sevinç çığlıkları ile;
-“En güzel kıyafetleri istiyorum” der.
Adam yine kısa bir telefon görüşmesinden sonra;
-“Tamam, hanımefendi, Versace ve DG'ya gidip en güzel kıyafetlerden istediğiniz kadar alabilirsiniz” der ve “Son dileğinizi de alabilir miyim” diye sorar.
Kadın çıldırmış bir halde;
-“Dünyanın en güzel mücevherlerini istiyorum” der.
Adam yine kısa bir telefon görüşmesinden sonra;
-“Tamamdır, yarın tüm mücevherleriniz teslim edilecek” der.
Kadın artık sevinçten çıldırmış vaziyettedir.
Adam kadına sessizce;
-“Eeee şey hanımefendi, benim de sizden küçük bir ricam olacak” der.
-“Malum,100 yıldır bir vazodayım, bu sürede hiç kadın yüzü görmedim, benimle bir gece birlikte olabilir misiniz acaba?” diye sorar.
Kadın biraz düşündükten sonra, O'na bu kadar güzel şeyler veren birinin, isteğini geri çevirmemesi gerektiğini düşünür ve;
-“Tamam, olabilir” der, sabaha kadar birlikte olurlar...
Adam bir ara sigarasını yakar ve kadına sorar;
-“Kaç yasındasın?”
-“32” der Kadın.
Adam hayretle:
-“Hadi yaa.. Çok enteresan” der,
-“Bu yaştasın ve hala cinlere inanıyorsun!”

24 Aralık 2011 Cumartesi

Siz erkekler hep...

Newyork'ta ikiz kuleler yıkılmadan önce bir adamla bir kadın kulelerin tepesinde akşam yemeği yiyorlarmış. Yer romantik, kemancılar, yemek, ortam süper… Newyork acayip güzel, kadın mest... Başlamışlar muhabbete… adam konuştukça kadın hayran, adam konuştukça kadın hayran.. adam en sonunda konuyu yatağa getirmiş:

-Yatalım mı?? demiş..Kadın, birden ayağa kalkmış;

-Lanet olsun size, bütün erkekler aynısınız.. aklınız fikriniz yatakta.. deyip kendini camdan aşağıya atmış..

*

65. katta bir İngiliz camı açmış hava alıyor… bi bakmış ki kadın düşüyor.. kadını belinden yakalamış..;

-Napıyorsun?? demiş..

Kadın ağlamaklı;

-Yaşamak istemiyorum.. demiş..

İngiliz;

-Olur mu hiç, hayat güzel, bak, seninle Londra'ya gideriz..

Kadın

-eee sonra? demiş..

İngiliz;

-Orada benim şatom var

- eeee sonra??

-Atlara bineriz, av partilerine katılırız..

-eee, sonra?

-en güzel viskileri içeriz

- sonra??

-Şöminemizin karşısına geçeriz..

-eee??

- sonra da yatarız .. demiş İngiliz..

Kadın yeniden ağlamaya başlamış;

-Allah kahretsin, bütün erkekler aynısınız,lanet olsun, aklınız fikriniz yatakta.. demiş ve atmış kendini camdan aşağı..

*

45. katta bir Fransız balkonda hava alıyor.. bi bakmış kadının biri düşüyor, hemen kadını belinden yakalamış.

-Napıyorsun? demiş..

Kadın ağlamaklı;

-nefret ediyorum, yaşamak istemiyorum, hayat çok kötü.. demiş..

Fransız;

-olur mu.. hayat çok güzel.. seninle Paris'e gideriz..

-eee, sonra??

-cafelerde otururuz..

-ee, sonra?? demiş kadın..

-şanzelizede otururuz..

- sonra??

-en güzel yemekleri yeriz.. en güzel şarapları içeriz..

-eee??

-sonra, müzeleri gezeriz, elele tutuşup Eyfel'e çıkarız..

-eee,sonra?? demiş kadın..

-ordan benim çiftliğime geçeriz..

-eee,sonra??

-yıllanmış bi şarap açarız..

-sonra??

-şarabımızı içeriz..

-eee??

-sonra da yatarız.. demiş Fransız..

kadın yine ağlamaya başlamış;

-lanet olsun size.. bütün erkekler aynısınız, aklınız fikriniz yatakta.. deyip kendini tekrar camdan aşağıya atmış...

*

18.katta Temel balkonda hava alıyor... bi bakmış kadının biri düşüyor.. yakalamış belinden hemen;

- ne ediysun?? demiş..

kadın ağlamaklı;

-yaşamak istemiyorum.. demiş..

Temel;

-olur mu, hayat çok güzel daa.. demiş..

-seninle Rize'ye gideriz..

-ee, sonra??

-ee, çay toplaruk..

-ee, sonra??

-yaylaya çıkaruk..

-ee, sonra??

-ee, horon teperuk..

-ee,sonra??

-baktuk sıkılduk,deniz kenarına ineruk..

-ee,sonra??

-denize açıluruk..

-ee,sonra??

-ee, hamsi tutaruk..

-ee, sonra??

-hamsi tava yeruk..

-ee,sonra??

-hamsi buğlama yeruk..

-ee,sonra?

-hamsikoli yeruk..

-ee,sonra??

-hamsili pilav yeruk..

-ee,sonra?

-hamsi çorbası içeruk..

-ee,sonra??

-hamsi reçelu yeruk..

-ee,sonra??

-hamsili ekmek yeruk...

-ee,sonra??

-hamsi çorbası içeruk..

- eeee, yani yatmıycak mıyız..? demiş kadın.

Temel kadına şöyle bir bakmış ve atmış kadını aşağıya... arkasından da seslenmiş…

-Orospii..!!!

İki Arkadaş...

Çocukluktan beri iki eski arkadaş Murat ve Şahin bir kış mevsiminde, hafta sonu kayak yapmak için bir otele rezervasyon yaparlar ve malzemelerini Murat’ın kamyonetine yükleyip kuzeydeki bir dağa doğru yola çıkarlar.

Araçta birkaç saat yol aldıktan sonra çok kötü bir kar fırtınasına yakalanırlar ve en yakındaki bir çiftliğe yetişip yardım istemek için kapıyı çalarlar.

Kapıyı çok hoş ve güzel bir bayan açar. Durumu bayana anlatıp geceyi orada geçirip geçiremeyeceklerini sorarlar.

Bayan;

- Hava şartlarının çok kötü olduğunun farkındayım ve bu kocaman malikâne ve çiftliğe sahibim, ama çok yakın bir geçmişte eşimden boşandım ve yalnız yaşıyorum. Şayet sizi evime alırsam, komşular yanlış düşünüp dedikodular yapmaya başlarlar deyip özür diler.

Murat;

- Endişelenmeyin lütfen hanımefendi, biz şu evin yanındaki ahırınızı da kullanabiliriz. Ahırda da uyuyabiliriz ve hava biraz yumuşayınca sabahın çok erken saatlerinde hemen gideriz der.

Güzel bayan razı olur ve iki arkadaş ahıra girip geceyi orada geçirebilmek için hazırlıklarını bitirip yatarlar.

Sabah olduğunda hava sakinleşmiştir ve iki arkadaş yola çıkarlar. Kayak yaparak harika bir hafta sonu geçirirler.

Lakin takriben 9 ay sonra, Murat’a bir avukattan hiç beklenmedik yazılı ve resmi bir tebligat gelir.

Murat ilk başta biraz şaşırmıştır. Lakin tebligatı dikkatlice okuduktan sonra, gelen yazının, 9 ay önce arkadaşı Şahin ile birlikte kayak yapmak için hafta sonu kayak merkezine giderken tanıştıkları o güzel bayanın avukatından olduğunu anlar.

Murat hemen arkadaşı Şahin’e uğrar ve Şahin, yaklaşık 9 ay önce kayak yapmaya giderken ahırında kaldığımız o varlıklı, boşanmış ve güzel bayanı hatırlıyor musun? Diye sorar.

- Evet, tabi ki hatırlıyorum der Şahin.

- Pekiyi, gece yarısı ahırda uyuyorken kalkıp bayanın evini ziyaret edip kendisiyle görüştün mü? Diye sorar Murat.

- Iııhhh.... Evet, maalesef itiraf etmem gerekir ki yaptım der Şahin, yakayı ele vermiş olmanın verdiği utanç ile.

- Pekâlâ, bana dürüst bir cevap ver lütfen. Bayanla birlikte oldun mu diye sorar Murat.

Şahin artık kıpkırmızı olmuştur ve nerdeyse fısıldayarak;

- Eveett... der.

Murat;

- Yine dürüst bir cevap istiyorum, bayana kendi adın yerine benim adımı verdin mi? diye sorar tekrar.

Şahin’in yüzü artık bir pancar kadar kırmızı olmuştur;

- Bak dostum, çok özür diliyorum ve korkarım ki senin adını verdim, evet der.

Şahin titreyerek, korku ve panik içinde;

- Neden sordun ki? diye mırıldanır.

Murat yanıtını verir;

- Çünkü kadın ölmüş ve tüm malvarlığını bana bırakmış...

***

Sizler, öykünün başka türlü biteceğini bekliyordunuz, değil mi?

23 Aralık 2011 Cuma

Yaşlı Damat..

85 yaşındaki Martin 25 yaşındaki bakıcısı Filipinli Rose ile evlenmiş..

Kız, yeni kocasının ileri yaşı nedeniyle bütün geceyi onunla geçirip sağlığı bozulmasın diye 2 ayrı yatak odası hazırlamış. Düğün sonrası yatağa girip kocasını beklemiş.. 85 yaşındaki damat az sonra gelmiş..

Her şey mükemmel gitmiş, Martin odadan ayrılmış ve güzel gelin uyumaya başlamış ki.. Az sonra kızın kapısı gene açılmış. Yaşlı damat, yine hazır ve tabi her şey gene çok güzel gitmiş, Martin gelini öpmüş, iyi geceler dileyip ayrılmış..

Kız tekrar uyumaya çalışırken Martin bir daha geri gelmiş, inanılmaz, bir daha birbirlerini mutlu etmişler.. Damat ayrılırken, genç gelin;

- "Gerçekten çok etkilendim.. " demiş,

- "Senin yaşında birinden bu kadar sık bir performans beklemiyordum.. Üçte birin yaşındaki gençler ancak bir kere beraber olabiliyorlar... Gerçekten müthiş birisin Martin..!"

- "Nee??.." demiş Martin,

- "Yani ben buraya daha önce geldim mi?.."

*

Öyküden alınacak ders..

“Alzheimer her zaman kötü bir hastalık değildir.!!!!!”

20 Aralık 2011 Salı

Peri…

60'li yaşlarındaki evli bir çift evliliklerinin 35inci yılını sakin, romantik bir restoranda kutlamaktadırlar. Aniden önlerinde zarif ve güzel bir peri belirir ve şunu söyler:
- Bu kadar uzun bir süre örnek bir çift olmanız ve hep birbirinize sadık kalmanız nedeniyle birer dileğinizi yerine getireceğim.
-Ah, ben sevgili kocamla tüm dünyayı görebileceğimiz uzun bir seyahat yapabilmek istiyorum' demiş, kadın, sevgi dolu gözlerle kocasına bakarak.
Peri sihirli değneğini sallamış ve gerekli tüm uçuş, gemi, otel, yemek ve eğlenceleri içeren voucher'lar kadının eline gelivermiş.
Sıra kendisine gelince adam biraz düşünmüş ve:
- Evet, demiş, tüm bunlar harika ve çok romantik. Ama böyle bir fırsat insanın ömrü boyunca sadece bir kez eline geçer ve artık ömrümüzün sonuna yaklaştık. Kusura bakma hayatım, ama benim dileğim benden 30 yaş daha genç bir karım olması.
Kadın ve peri oldukça büyük bir hayal kırıklığı içine düşseler de, dileğin yerine getirilmesi gereklidir. Bunun üzerine peri değneğiyle bir daire çizer ve...
Adam 92 yaşına gelir !!
*
Perilerin de dişi olduğunu unutmuş salak...

18 Aralık 2011 Pazar

Piyango...

Adamın biri bir kahveye girer ve,
-"Bana bakın Millet!.. Size söylüyorum!. Tam 30 sene sonra ben bu kahveye gene geleceğim" der ve çıkar, gider. Kahvedekiler "Adam deli herhalde" diye fazla önemsemezler. Ve aradan 30 sene geçer. Aynı adam kahveye gene gelir ve:
-"Hatırladınız mı beni millet. Size demiştim 30 sene önce, ben yine geleceğim diye. İşte geldim" der. Kahvedekiler tabi ki şaşırır. Adam devam eder.
-"30 sene sonra gene geleceğim bu kahveye" der ve gider.
Aradan bir 30 sene daha geçer. Nesil değişmiştir 30 sene önceki insanların çocukları kahvede oturmaktadır artık. Adam kahveden içeri girer.
-"Bana Bakın Millet Ben Sizin babalarınıza söyledim. Size de söylüyorum 30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem" der ve çıkar. Kahve milleti gene bunu takmaz. Aradan 30 sene geçer ve adam gene gelir.
-"Beni hatırladınız mı millet 30 sene önce tekrar gelicem demiştim, işte geldim ve 30 sene sonra gelip sizin cocuklarınıza da aynı şeyi söylicem" der ve gider. Aradan bir 30 Sene daha geçmiştir. Ve adam Gene Kahveye gelir.
-"Bana Bakın Millet Ben sizin dedelerinize söyledim. Babalarınıza söyledim, şimdi size söylüyorum tam 30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem" der ve gider. İçlerinden birisi,
-"Arkadaşlar bana bu olayı dedem anlatmıştı. Gelin hocaya gidelim, bu adam niye ölmüyor, nedir bunun hikmeti? diye soralım" der.
Ve bir hocaya giderler. Hocaya durumu anlatırlar. Hoca:
-"Ben bu gece rüyaya yatayım. Azrail ile konuşayım. Bakayım niye canını almıyor bu adamın, size yarın haber veririm" der.
Ve gece olunca hoca rüyaya yatar. Rüyasında Azrail ile konuşur.
-"Ya Azrail!. Sen bu şahısın canını niye almıyorsun" Azrail:
-"Zamanında bu adam bir dilek diledi. Ve bu dileği kabul oldu. Onun için" der. Hoca,
-"Ne diledi Ya Azrail" diye sorar. Azrail:
-"Allah'ım bana milli piyangodan büyük ikramiye çıkana kadar canımı alma diye diledi" der. Hoca:
-"Eeee… Allah istese buna büyük ikramiyeyi çıkartamaz mı?" Azrail:
-"Çıkartmasına çıkarır da! ŞEREFSİZ BİLET ALMIYOR Kİ."

Piyanist..

Adamın biri bara girmiş.. Üç duble viski içtikten sonra barmene:
-"Ödeyecek param yok" demiş..
-"Ama cebimde 25 santimlik bir piyanist var. Sana istediğin her şeyi çalabilir.."
-"Hadi ordan sarhoş" herif" demiş, barmen..
Adam elini cebine atmış. Çıkarmış 25 santim boyunda bir piyanist. Piyanosu da önünde.. Barmen şaşkın şakın "Türk marşı" diyebilmiş…
Bir döktürmüş 25 santimlik piyanist, Mozart'ı.. Allah, Allah."Bu nasıl iş" demiş barmen şaşkınlık içinde..
Sarhoş adam:
-"Hurdalıkta bir lamba buldum, bin yıllık.. Parlatmak için ovarken içinden bir cin çıktı.. Bin yaşında.. Çökmüş.. Bitkiin... Kulakları da zor duyuyor…"
Elini öbür cebine atmış, bir eski lamba çıkarmış. Barmen'in önüne koymuş...
-"Ovala ve bir dilek tut" demiş.
Barmen lambayı ovalamış...
Ve hakikaten ihtiyar, ayakta bile zor duran bir cin çıkmış karşısına.
Bir eli kulağında "Haa.. Hii.." deyip duruyor..
Barmen:
-"Burada bu sigara dumanı ve içki kokuları arasında, iki ciğerim de perişan hale geldi.. Bana iki yeni ciğer ver" demiş, barmen..
Hooop!.. Barın başında, pala bıyıkları, heybetli serpustları, rengarenk kılıkları ile iki Yeniçeri, belirivermiş..!
-"Ama ben yeniçeri değil, yeni ciğer istemiştim" demiş barmen..
-"Ya ben..!" demiş adam.. "Ya ben 25 santimlik piyanist mi istedim sanıyorsun!.."

Saat

Matrak bir adam bara girer. Barda çok çekici bir kadının oturduğunu görür ve kadının yanına gider, oturur. Meraklı bir şekilde sürekli olarak kol saatine bakmaya başlar. Yanında oturan kadın bir süre sonra dayanamaz ve;
- Randevunuza gelecek arkadaşınız geç mi kaldı? diye sorar.
Adam;
- Hayır. Sadece günümüzün en modern ürünü olan bu saati yeni satın aldım. Test ediyorum...
- En modern saat mi? Ne farkı var bu saatin?
- Benimle beyin dalgalarını kullanarak iletişim kurabiliyor.
- Simdi ne diyor?
- Sizin iç çamaşırı giymediğinizi söylüyor.
Kadın kıkırdayarak;
- Öyleyse saat arızalı olmalı. Çünkü benim iç çamaşırım var...
Adam mütebessim…
- hay Allah! bu cihaz yine bir saat ileriyi gösteriyor...

17 Aralık 2011 Cumartesi

Biyoloji sınavı..

Biyoloji dersinden yapılacak sınav için sınıftaki herkes acayip çalışmış, notlar fotokopiler havada uçuşmuş.
Daha sonra sınavın yapılacağı gün okula gitmişler bir de bakmışlar, ortada kâğıt kalem yok… sadece sıra sıra mikroskoplar.
Hocada başlarında beklerken demiş ki;
- "Bu mikroskoplarda bir böceğin bacağı var, sınavınız bacağından böceği tanımak"
Tabi hemen itirazlar falan ama fayda etmemiş, hocanın dediği dedik…
Öğrenciler mikroskopların başına geçmişler. Ama bir şey yapamıyorlar. En sonunda biri dayanamamış, kapıyı çarpıp çıkmış.
Hoca arkasından seslenmiş;
- "Kimsin ulan sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?"
Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış…
- "Tanısana hadi lan… tanısana kim olduğumu?"

Ağrı...

Temel doktora gitmiş.
- Hastayım doktor, çok hastayım, vücudumun her yeri ağrıyor, nereme dokunsam sızım sızım sızlıyor, dökülüyor...
Doktor:
- Nasıl hastalık o, tüm vücudunu saran, ağrıtan?
Temel parmağının ucuyla kafasına dokunmuş.
- Ay ay ay...
Sonra göğsüne parmağını basmış ve yine acıyla bağırmış. Sonra beline, yine acıdan allak bullak olmuş, sonra bacaklarına... Temel parmağını neresine dokundursa ağrıyla irkiliyormuş...
Doktor daha fazla dayanamamış.
- Ver bakayım şu elini salak,senin parmağın kırık...

Hızlı Baba..

Çocuklar oturmuş birbirlerine babalarının ne kadar "hızlı" olduğunu anlatıyorlarmış.. Biri demiş ki:
- Benim babam ok attıktan sonra koşup hedefe oktan önce varıyor...
- O da birsey mi, demiş ikinci çocuk... Benim babam tabancasını ateşliyor ve hedefe kursundan önce yetişiyor...
- O da birsey mi, demiş üçüncü çocuk... Benim babam devlet hastanesinde doktor... Mesai 5'de bitiyor, benim babam eve 3:30'da geliyor.

Deneme...

Seksenlik ihtiyar tutmuş yirmi beş yaşlarında bir taze ile evlenmiş. Vakit geçirmeden bir çocuk yapmaya niyetlenmişler. Tabii ki önce bir doktora danışmakta yarar var... Tavsiye üzerine bu alanda uzman bir doktorun yolunu tutmuşlar.
Doktor kısa bir muayeneden sonra bir sperm testini uygun görmüş. Dedenin eline bir kavanoz tutuşturmuş:
- Su kapalı bölmeye geçin, demiş, orada bu kavanozun içine bir miktar sperm bırakıp kavanozu bana getirin...
İhtiyar adam denileni yapmış. Biraz sonra bölmeden sıkıntılı sesler, ahlamalar, uflamalar duyulmuş... Doktor ile genç gelin içerde ne olup bittiğini merak ederken dede başını dışarı uzatmış:
- Doktor bey acaba karım da buraya gelebilir mi?
- Elbette, demiş doktor...
Genç kadın da bölmenin arkasına geçmiş. Bu defa sesler ikileşmiş... Yine ahlamalar.. Uflamalar... Yeni evli çift neden sonra yorgun bir biçimde bölmenin arkasından çıkmış. Yaşlı adam kavanozu umutsuz bir şekilde doktora uzatmış. Doktor kavanoza bakmış:
- Ama bu kavanoz boş...
- Evet, demiş yaşlı adam, olmadı...
- Neden olmadı?
- Olmadı işte... Sağ elimle denedim olmadı... Sol elimle denedim olmadı.. iki elimle denedim olmadı... Karim içeri gelip her iki eliyle denedi yine olmadı. Bir ara dişleriyle denedi o da fayda vermedi. Sonuçta kavanozu açamadık doktor bey...

Beyin...

Ağır bir hasta hastanede yoğun bakımda yatıyor. Tüm ailesi de bekleme odasında doktorlardan haber bekliyor.
Yorgun ve umutsuz bakışlı bir doktor çıkıyor içeriden;
- "Tek yaşam şansı var oda beyin nakli. Böyle bir ameliyatı ilk olarak deneyeceğiz, tabi masraflar hastanın ailesine ait."
Aile, şaşkın, yorgun, çaresiz... Aralarından biri;
- "Peki ama fiyat nedir diyor ?"
- "Değişir" diyor doktor. “erkek beyni kullanırsak 5000 Euro, kadın beyni kullanırsak 200 euro.”
Uzun bir sessizlik çöker. Beyler gülmemeye çalışırlar. Hanımlarla göz göze gelmekten kaçarlar. Ama aralarından biri merakını yenemez ve sorar;
- “Peki doktor bu fiyat farkının nedeni nedir?”
Cerrah gülümser.
- "Eh tabi, aynı arabalar gibi… Kadın beyinleri ucuz oluyor, akıllarını çok kullandıkları için. Kullanılmış akıl, kullanılmış beyin. Erkek beyni hiç kullanılmamış… sıfır km araba gibi pahalı oluyor."

14 Aralık 2011 Çarşamba

Tersten Yaşamak...

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir...
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Cami de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaşlara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz... ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz.
Herkes karşınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade...
Aman ne güzel günler başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, “fazla çalıştın” diyor “artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun...”
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.
Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık...
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, “evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna” diyorlar.
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veeeeee...
En güzeli deeee...
Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatınız bitiyor...
Can YÜCEL

Dere..

Temel, dere kenarında oturuyormuş.
Cipiyle geçmekte olan bir adam suyun derin olup olmadığını sormuş.
Temel, "Derin değil geçebilirsin," deyince, adam Temel'e güvenerek suya girmiş ama cip bir anda sulara gömülmüş.
Zar zor arabadan çıkan adam Temel'in yakasına yapışmış.
-"Hani derin değildi ulan!?"
Temel:
"Abi vallahi benim suçum yok, demin bir ördek geçiyordu, su beline geliyordu."

13 Aralık 2011 Salı

Ticaret böyle olur...

Temel Vatikan’da gezerken upuzun bir kuyruk görür.
"Nedir bu kuyruk..?" diye sorduğunda; Kuyruğun diğer ucunun kiliseye uzandığını ve Vatikan kilisesi tarafından cennetin parça parça satıldığını, 1000 dolar verenin de cennetten bir parça satın alabildiğini öğrenir. Kuyruğu takip edip kiliseye ulaşır, kapıdaki görevlilere;
- "Ben cehennemi satın almak istiyorum.." der.
-"Olmaz burada cehennem satışımız yok, cennetten bir parça almak istiyorsan da sıraya gir.." derler.
Temel cehennemi almakta kararlıdır ve ısrarını da sürdürür. Kapıda Temeli ikna edemeyen görevliler, içerde Papa'ya durumu anlatırlar. Papa gülerek;
-"gidin sorun bakalım cehennemin tümüne ne kadar veriyormuş bu akılsız adam.." der.
Kapıya inip Temele sorarlar;
-"10.000 dolar veririm.." der Temel.
Papa Temeli içeri çağırtır, hazırlattığı evrakı da Temele imzalatıp 10.000 dolarını da aldıktan sonra arkasından gülerek uğurlarlar.
Dışarı çıkan Temel, kapıda günlerdir cennetten bir parça satın almak için bekleyen binlerce kişiye elindeki belgeyi gösterip;
-"Eyyyy uşaklar; cehennemin tümünü ben satın aldım, artık cennet için uğraşmanıza gerek kalmadı, dağılabilirsin..." der…
*
Sonra ne oldu dersiniz...
*
Cennet satışları sıfırlayan Papa ve ekibi 10.000 dolara sattığı cehennemi Temel’den geri alabilmek için hala pazarlık etmekle meşguller…
Son durum..;
Temel 10 milyon dolarda ısrarcı...

12 Aralık 2011 Pazartesi

İsim..

Kızılderili çocuk babasına soruyor:

- Baba diğer milletlerin ne güzel adları var, Ali, Ayşe, Hans, Tom... Hepsi kısa kısa isimler. Bizimkiler, sanki birer öykü. Gece uluyan çakal, gün doğarken uçan kartal, bunlar ne biçim adlar?

- Bak yavrum, Kızılderili adları, gerçekten bir öyküdür ve güzeldir. Örneğin;

Küçük kardeşin Dolun Ay; ay gökyüzünde dolunay halinde iken, annen yanıma geldi, birlikte olduk, o güzel çocuk doğdu…

Erkek kardeşin, Çakan Şimşek; annenle bir gün gezerken, sağanak halinde yağan yağmurdan kurtulmak için girdiğimiz mağaranın ağzında, şimşekler çakarken annenle birlikte olduk ve o kahraman kardeşin, Çakan Şimşek oldu.

Ablan, Bahar Çiçeği; ilkbaharda annenle otların arasında koşarken, birlikte olduk ve o güzel çocuk, Bahar Çiçeği oldu.

Şimdi anladın mı Yırtık Prezervatif?

Basit düşüneceksin basit...

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır.

Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar.

Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır.

Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.

Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı: "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"

Fizikçi: "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"

Jeolog: "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"

Matematikçi: "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"

Antropolog: "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş"

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar…

Adam cevap verir:

- "Boru yetmedi."

Çuvallama..

Kadın: Ben ölürsem ne yaparsın? Tekrar evlenir misin?

Adam: Hayır. Kesinlikle hayır !!

Kadın: Neden?? Evli olmak hoşuna gitmiyor mu!!??

Adam: Öyle demek istemedim. Tabi ki gidiyor.

Kadın: O zaman neden tekrar evlenmezsin ki??

Adam: Tamam. Tamam. Evlenirim.

Kadın: (yüzünde üzgün kırgın bir ifadeyle)....Evlenirsin!?..

Adam: (ne diyeceğini bilemez ve azıcık kızgın bir iç çeker)

Kadın: Onunla bizim yatağımızda mı yatarsın?

Adam: Başka nerede yatılabilir ki??

Kadın: Benim resimlerimi kaldırıp yerine onun resimlerini koyar mısın??

Adam: Sanırım bu yapılacak en uygun şey olur.

Kadın: O zaman onun benim ayakkabı koleksiyonumdan ayakkabılar giymesine de izin verirsin....??

Adam: Hayır onun ayakları 37 numara...

Kadın: .....................????

Adam: Haas....s.......ttiirr.........!!!

11 Aralık 2011 Pazar

Kasırga..

Tatil köyünde bir Amerikalı ile tanışan Türk işadamı sohbet ediyorlar. Bizimki anlatıyor:

- Böyle bir tatil aklımdan bile geçmezdi. Bir yangın fabrikamı kül etti. Sigorta paramı ödeyince, "oğlum dedim, bunca yıl eşek gibi çalıştın da ne oldu? Şimdi tatil zamanı", dedim ve bu tatile çıktım.

- Tesadüfe bak, demiş Amerikalı... Benim de çok iyi iş yapan bir restoranım vardı. Bir kasırga taş üstünde taş bırakmadı. Sigorta paramı ödeyince ben de bu tatile karar verdim.

Epey bir zaman geçtikten sonra, sessizliği bizim iş adamı bozmuş:

- Yahu anlatsana, sen kasırgayı nasıl başlattın?

8 Aralık 2011 Perşembe

Evlilikte Paylaşmak...

Soğuk bir kış aksamı, McDonalds'ın kapısından içeri yaşlı bir amcayla teyze girmişler, bir masaya oturmuşlar. Derken amca, kasaya gidip 1 hamburger, 1 büyük boy patates ve bir büyük kola almış.

Elinde tepsiyle masaya dönmüş, hamburgeri ikiye bölerek yarısını teyzenin önüne koymuş, sonra bütün patatesleri tek tek sayarak onların da yarısını teyzeye vermiş, sonra kola kutusunu da ortaya koymuş, önce bir yudum kendisi içiyor sonra da teyze bir yudum alıyormuş.

Herkes 'ne tatlılar, iki tonton buraya gelmişler, bir kişilik yemeği ikisi yiyorlar zavallıcıklar' diye onları izliyormuş. Derken bir de bakmışlar ki teyzenin önünde hamburgerle, patatesler olduğu gibi duruyor, kocasının afiyetle yemek yiyişini seyrediyor, arada bir de kola'dan bir yudum alıyormuş.

Sonunda orda çalışanlardan biri dayanamamış, yanlarına gitmiş;

- “Afedersiniz, ben sizi izlemekten kendimi alamadım… lütfen izin verin size bir menü kendim ısmarlayayım.”

Yaşlı amca;

- “Teşekkür ederiz ama biz halimizden memnunuz. 60 yıldır evliyiz ve her şeyimizi işte böyle paylaşırız” demiş.

Bunun üzerine genç adam teyzeye dönmüş;

- “Peki ama teyzeciğim, siz neden hamburgerinizi, patateslerinizi yemiyorsunuz, neyi bekliyorsunuz?..”

Yaşlı teyze yanıt vermiş;

- “Dişleri!..”

6 Aralık 2011 Salı

Şeytan..

İnsanlığın ilk var olduğu dönemde, adamın biri şeytanı yakalamaya karar vermiş.

Ancak bunun için 40 yıl Tanrı’ya ibadet etmesi gerekiyormuş.

Karısıyla, dostlarıyla ve bütün dünyayla ilişkisini kesmiş, kendisini ibadete adamış.

40 yıl sonra Tanrı, ibadetinin karşılığı olarak ona ağzı kapalı bir şişenin içinde şeytanı sunmuş.

Artık özgürmüş adam ve Dünyada neler olup bittiğini görmek, nelerin değiştiğini öğrenmek için sabırsızlanıyormuş. şişeyi karısına teslim etmiş, ona iyi sahip olmasını söylemiş ve dışarıya çıkmış.

Kadın şeytanı çok merak ediyormuş. Merakına yenilip şişenin ağzını açıvermiş...

Açar açmaz da şeytan şişeden fırlayıp çıkmış ve gülmeye başlamış.

- “Merakına engel olamadın ve kocanın 40 yıllık emeğini boşa çıkardın' diye alay etmiş kadınla.

- “Yok canım” demiş kadın. “Sen hiç o şişenin içinde olmadın ki!”

- “Nasıl olur?” diye haykırmış şeytan. “Sen de gördün... şişeden çıktım ben!”

- “Hiç o şişenin içinde değildin, inanmıyorum buna. Nasıl küçücük şişeye girebilirsin ki?”

Kafası atmış şeytanın. “Gireyim de gör!” demiş ve yeniden şişenin içine girivermiş.

*

İşte böyle... Adamın şeytanı hapsetmesi 40 yılını, kadının ise yalnızca 5 dakikasını almış. Şeytan da bu duruma şöyle isyan etmiş:

- “Tanrım, madem kadını yaratacaktın, o zaman beni neden yarattın?”

5 Aralık 2011 Pazartesi

Bedelli...

Sabah 07.30 da kalktım…
Bu askerlik işi hiç güzel değil sabahın bu saatinde kalkılır mı?
Babam geceden tembihlemişti traş ol diye… baktım sakallar tam kirli sakal kıvamında dokunmadım.
Annemi “askere gidişimi görmek ister” diye uyandırayım dedim…
- hıı tamam oğlum güle güle kapıyı çekersin dedi gözlerim doldu.
*
Evden çıktım arabaya binecektim ki;
Apartman görevlisi Hikmet Efendi ile karşılaştım,
- Sabah sabah hayırdır dedi.
- Askere gidiyorum dedim.
Gözleri doldu,
- Benim oğlumda Hakkâri'de, 6 ayı kaldı, “nereye düştün” dedi
- Aksaray 'a gidiyorum dedim.
- Allah´a emanet ol dedi gözleri doldu…
Biran sarılmak istedim ama sonra vazgeçtim, otoparktan çıkarken arabanın arkasından su döküyordu. Herhalde çamur kalmış tamponda, sağ olasın Hikmet efendi.
*
Sabah trafiğinde askerlik şubesine gitmek epey zamanımı aldı, yolda çok sıkıldım, bu saatte uyanık arkadaşım olmadığı için telefonla da konuşamadım. Her giden söylüyordu “telefon yasak” diye, demek böyle oluyormuş…
*
Askerlik şubesine geldim.
Kapıda elinde silah tutan askere müracaatı nereye yapacağımı sordum, cevap vermedi. Yanında ondan daha büyük olan üniformalı bir abi vardı, bu sefer ona sordum, gel bakalım böyle dedi, sert birine denk geldim herhalde…
Üzerimi aradılar sonra eliyle bir yeri gösterdi, benim gibi 3-5 kişi bekliyordu arkalarına takıldım.
Aradan 25-30 dakika geçti hala bekliyordum. Demek askerlikte zaman hiç geçmiyormuş… Önümdekilerle konuşayım dedim, tam önümde hafif uzun saçlı eleman gazeteciymiş… Ülke sorunlarından bahsetmeye başladı.
Çok vatansever birine benziyor, bu kadar ilgili olduğuna göre tamam dedim “Çok memnun oldum tanıştığıma” telefonlarımızı verdik birbirimize, askerden sonrada görüşelim istedim, nede olsa askerde en yakın arkadaşımdı…
Sıra ilerlemeye başlamıştı,
Tam bana geliyordu ki iri yapı sert görünümlü biri bunlar ne yapıyor burada diye çıkıştı.
- “Müracaatı bekliyorlar komutanım!” cevabı geldi bankodaki askerden…
-“Burada gürültü yapmasınlar çıksınlar dışarıda beklesinler” diye çıkıştı.
İşte dedim komutan bize taktı. “Ah ah sivilde karşıma çıkarsın elbet ben bunun intikamını almaz mıyım” diye içimden söylendim.
*
Saat 12'ye geliyordu evraklarımı verdiler, banka dekontunu getirmemi istediler.
Binadan dışarıya çıktım yemek saatiymiş.
Orada duran askerlere midpoint var mı diye sordum, acıkmıştım.
Yine cevap vermediler. Bu üst devreler yeni askerleri çok eziyorlar.
*
Her neyse açlığa biraz daha dayanabilirdim, zaten havada serindi bir an önce banka işini halletmeliydim… Şafak sıkıştırmaya başlamıştı.
Bankada sıra beklerken, sevgilimi aradım, onu çok özlediğimden buradaki zorlu koşullardan bahsettim. esneyerek “sonra konuşalım” dedi, beni unutmaya mı başlamıştı ne??
Yine gözlerim doldu, ağlamamak için başımı yukarılara çeviriyordum ki…
- Buyurun işlem nedir diye veznedar sordu.
- Hesabımdan vatan borcu ödeyeceğim dedim. İşlemi yaptı, dekontu verdi…
- “Vatan sağ olsun” dedim, cevap vermedi.
*
Tekrar şubeye gittim.
Artık ayaklarıma kara sular inmişti, 5 saattir askerliğin kralını yapıyordum.
Oradan oraya koştur, aç kaldım, zaten bir de hava soğuk…
Bankodaki askere dekontu verdim.
- 5 dakika bekle teskereni vereceğiz dedi.
- şafak 5! dedim gülerek, o gülmedi.
Komutanın odasına çağırdı beni. Komutan;
- “al bakalım teskeren” dedi, yarım ağızla “vatan size minnettar” diye söylendi…
Yine gözlerim doldu,
- “Vatan sağ olsun” diyecektim ki,
- “Çıkabilirsin” dedi.
*
Bankonun önünden yavaş yavaş dışarı doğru yürümeye başladım, artık zaman geçmiyordu. Avludan geçip kapıdan dışarı çıkarken son bir kez dönüp arkama baktım… Ne anılarım vardı bu koca nizamiyede. Artık hür generaldim.
Koşa koşa evime gitmek istiyordum… Arabama atladım ki telefonum çaldı, benim kanka… Derse gelip gelmeyeceğimi soruyordu.
Nasıl unutmuştum bunu.
Üniversitemin 8. senesindeydim dersler bitmek bilmiyordu.
Her ne kadar zorlu bir askerlikten yeni çıkmış olsam da… Hayata devam etmeliydim direksiyonu Yeditepe ye doğru kırdım ve hayatın zorlu basamaklarını tırmanmak için kaldığım yerden devam etmeye yola koyuldum…