31 Ocak 2012 Salı

KAPTAN BRAVO

Günün birinde açık denizlerde yol alırken, gözcü seslenmiş direğin tepesinden...
-“heyyoooo, uzakta bir korsan gemisi göründüüüüü...”
Bunun üzerine tüm mürettebat dehşet içinde sağa sola koşuşturmaya başlamış. Kaptan Bravo sakin bir sesle yardımcısına seslenmiş;
-"bana kırmızı gömleğimi getirin."
Yardımcı derhal kaptanın kırmızı gömleğini getirmiş... Bravo gömleği giyerken adamlarını savaş düzenine sokmuş ve korsanları yenmiş...
*
Bir müddet sonra gözcü bu kez bir değil, iki korsan gemisini tespit etmiş uzaklarda...
Kaptan Bravo bu kez de kırmızı gömleğini istemiş ve yine korsanları duman etmiş.
O aksam, bütün mürettebat güvertede oturmuş, o günkü zaferi konuşurken, adamlardan biri kaptana sormuş:
-"Kaptanım, niye savaştan önce kırmızı gömleğinizi istiyorsunuz, çok merak ettik de, bağışlayın sormakla bir kusur ediyorsam..."
Bravo soruyu cevaplamış:
"Şundan istiyorum evladım... Eğer saldırı sırasında yaralanırsam kırmızı gömlek akan kanımı belli etmez, böylelikle siz de korkusuzca düşmanlarımıza direnmeyi sürdürürsünüz."
Ortalığı bir sessizlik kaplamış, sadece denizin şıpırtısı ve rüzgârın yelkenlere dokunuşu duyuluyormuş... Adamların yürekleri kaptanlarının cesaretine duydukları hayranlıkla “güm be de güm” atıyormuş...
*
Şafak sökerken gözcü bu kez bir değil, iki değil, ama tam ON korsan gemisinin yaklaşmakta olduğunu tespit etmiş. Mürettebat kutsayıcı bir sessizlikle kaptanlarına bakarak, onun o artık alışılagelen kırmızı gömlek talebinde bulunmasını beklemeye başlamışlar.
Kaptan Bravo çelik gibi gözleriyle gemisine yaklaşan korsan filosuna bakmış, sonra korkusuzca adamlarına dönmüş ve sakin bir sesle bağırmış:
-"Kahverengi pantolonumu getirin bana!"

29 Ocak 2012 Pazar

Feministler...

Uluslararası müşterek bir görevde çalışma yapan üç feminist hanımefendi yılbaşı öncesi yeni yılda kocalarına uygulamak üzere Feminist kararlar alırlar, yeni yılda ilk bir araya gelişlerinde bu kararlarını nasıl uyguladıklarını ve nasıl sonuç aldıklarını sırayla anlatmaya başlarlar.
*
Amerikan Delegesi Hanımefendi kürsüye gelerek anlatmaya başlamış...
-"Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım. Eve gider gitmez kocama:
"Bundan sonra temiz çamaşır istersen kendi çamaşırını kendin yıka. İşte makine orada.." dedim. İlk gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında sadece kendi çamaşırlarını değil, benimkileri de yıkıyor."
*
Alman Delegesi söz almış, arkasından..
-"Ben de kararımız gereğince kocama:
“Bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka" dedim.. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün baktım, makinenin başında sadece kendininkileri değil, benim bulaşıklarımı da yıkıyor."
*
Üçüncü konuşmacı her zaman ki gibi bizden… feminist hanımefendi kardeşimiz..
-"Türkiye'ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona dedim ki:
"Bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. İşte mutfak orada.."
-“Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu, hafiften görmeye başladım!”

Heykel..

Bir turist, Mısır'daki Tutankamon’un heykelini incelerken, orada bulunan müze tercümanı gence sorar:
- Bu heykelin yaşı kaçtır?
Memur cevap verir:
- Dört bin bir sene, altı ay, on gün...
Turist çok şaşırır ve hemen sorar:
- Bu kadar ince bir hesabı buralarda hangi teknikle bulabiliyorsunuz?
Tercüman kendinden emin bir eda ile cevap verir:
- Teknik falan değil, ben burada işe başladığımda bunun dört bin senelik olduğunu söylemişlerdi. Bense bir sene, altı ay, on gündür çalışıyorum. Sonuç ortada.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Boğa..

Çok güçlü, damızlık bir boğa köyündeki tüm ineklerle çiftleşmiş. İnekler yetmeyince diğer hayvanlara ve hatta köyün kadınlarına bile yan gözle bakmaya başlamış.
Bu durumdan rahatsız olan köy ahalisi ne yapsak diye düşünürken; Köy ihtiyar heyeti toplanmış ve ünü tüm ülkeye yayılan boğayı devlet üretme çiftliğine satmaya karar vermiş.
Bakıcıları devlet üretme çiftliğine satılan boğayı ineklerin arasına salmışlar, aradan birkaç gün geçmiş ancak boğada hiç bir hareket yok... Bakıcısı ağacın altında geviş getiren boğanın yanına gitmiş ve:
-Boğa kardeş, köydeyken seni kimse tutamazdı, ne oldu hastamısın? diye sormuş. Boğa, yavaşça dönerek bakıcısına bakmış ve cevabını vermiş..
-Eeee ne yapalım? Artık devlet memuru olduk!..

Koyun...

Çoban'ın biri dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş. Tam o anda, yanına bir Cherokee Jeep yanaşmış. Brioni gömlek, Cerruti ayakkabılar giyen, Ray-Ban gözlüklü ve YSL kravatlı bir sürücü aşağıya inmiş ve çobana sormuş.
-Eğer kaç tane koyunun olduğunu bilirsem bana onlardan bir tanesini verir misin?
Çoban bir adama birde koyunlarına bakmış,
-"Tamam" diye cevap vermiş.
Genç adam arabasını park etmiş, telefonunu bilgisayarına bağlamış bir NASA sitesine girmiş, GPS'ini kullanarak yeri taramış, bir database ve logaritma ile doldurulmuş 60 excel tablosunu açmış 150 sayfalık bir rapor basmış. Çobana dönmüş,
-"Tam olarak 1586 adet koyunun var" demiş. Çoban;
-"Doğru" diye cevap vermiş, "Koyununu alabilirsin." Genç adam koyunu almış ve jeep'inin arkasına koymuş. Bu sefer çoban genç adama dönmüş,
-"Eğer senin ne iş yaptığını bilirsem koyunumu geri verirmisin?" diye sormuş. Adam,
-"Evet neden olmasın" diye yanıtlamış.
-"Sen Dünya Bankası’nda Danışmansın" demiş çoban. Adam sormuş,
-"Nasıl oldu da bildin?". Çoban
-"Çok basit" diye cevap vermiş.
-" Buraya çağrılmadan geldin, bu bir. İkincisi benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için benden bir koyunumu istedin. Üçüncüsü yaptığın işten hiçbir şeyden anlamıyorsun çünkü köpeğimi aldın!"

9 Ocak 2012 Pazartesi

Flüt...

Adamın biri her gün akşam meyhaneye gelip, sarhoş olana kadar içki içiyor hesabını ödeyip;
- ah şu flüt! deyip öyle gidiyormuş.
Bu durum aylarca aynı şekilde devam etmiş. Meyhanenin sahibi artık dayanamamış. Bir gün adamdan müsaade isteyip masasına oturmuş.
-Özür dilerim beyefendi, rahatsız etmek istemem ama merakımı hoş görün size bir şey sormak istiyorum.
-Buyrun sorun
-Meyhanemize aylardır istinasız her akşam geliyorsunuz, mekan sahibi olarak teşekkür ederim iyi bir müşterisiniz. Fakat neden her aksam hesabı ödeyip giderken; “Ah şu flüt” diyorsunuz, çok merak ettim... Deyince adam derin bir “ahhhhhh ahh...” çekmiş ve anlatmaya başlamış.
-Bundan seneler önce bizim orkestramız vardı, bende bu orkestranın flütçüsüydüm. Bir konser vermek için bir ülkeye gittik. Konserimizi çok beğendiler, alkışladılar, çiçek attılar, oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine altın doldurdular. Benimki ufacık bir flüt.. içine hiçbir şey sığmadı, davulcu filan herkes köşeyi döndü, hepside orkestrayı bıraktılar. Ben bağrıma taş bastım hiç birşey söylemedim, paradan daha önemli şeyler vardı çünkü. Yeni bir orkestra kurdum, yetiştirdim ve konser vermek için başka bir ülkeye gittik, orada da konserimizi çok beğendiler, elleri şişene kadar alkışladılar oda yetmedi herkesin müzik aletinin içine değerli taşlar, paralar doldurdular, benimkisi ufacık bir flüt… yine hiç bir şey sığmadı. Yine sesimi çıkarmadım bağrıma taş bastım. Neyse yeni bir orkestra daha kurdum eğittim ve konser için başka bir ülkeye gittik. O ülkenin müzik tarzı çok farklıymış. Konserimizi hiç beğenmediler. Yuhaladılar, çürük domates attılar, bütün bunlar yetmiyormuş gibi birde sahneye gelip herkesin müzik aletini k...na sokmaya çalıştılar. Arkadaş herkesin çalgısı büyük olduğu için girmedi ama benimkisi...

YAVRU TAVŞAN

Yavru tavşan yuvasından ilk kez ayrılır ve ormanda dolaşmaya başlar. Karşılaştığı ilk hayvana kendini tanıtır:
-“Merhaba kardeş ben TAVŞAN, sen kimsin?”
Karşısındaki hayvan:
-“Ben de KATIR” der.
Tavşan ilk defa duyduğu bir isim karşısında şaşırır:
-“Nasıl yani?” der.
Katır:
-“Benim annem Eşek, babam da At; onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum” der.
Tavşan yoluna devam eder.. Karşılaştığı başka bir hayvana kendini tanıtır:
-“Merhaba kardeş, ben TAVŞAN, sen kimsin?”
Hayvan:
-“Ben kurt köpeğiyim” der.
Tavşan şaşırır:
-“Nasıl yani?” der.
Kurt köpeği:
-“Benim annem kopek, babam da kurt; onlar birlikte olmuşlar sonra ben doğmuşum” der.
Tavşan yoluna devam ederken yavaş yavaş aklından bu bilgileri geçirir ve işlerin nasıl olduğunu anlamaya başlar…
Karşılaştığı başka bir hayvana kendini tanıtır.
-“Merhaba kardeş ben TAVŞAN, sen kimsin?”
-“Ben Devekuşuyum” der hayvan.
Tavşan şöyle bir düşünür, düşündükçe afallar:
-“Yoook artık..!”

5 Ocak 2012 Perşembe

Ne yapılabilir?..

Üç mahkûm cezaevi yolundadırlar.
Her birine, hapiste geçirecekleri günler için bir eşya getirmelerine izin verilmiştir.
Otobüste, biri diğerine döner ve sorar:
- Eeee, sen ne getirdin?
Diğer mahkûm bir boya kutusu çıkarır ve;
- “Bununla her şeyi boyayabileceğim” der.
İkinci mahkûm bir deste iskambil kağıdı çıkarır.
- “Bunlarla poker oynayabilir, fal bakabilir veya herhangi bir kağıt oyunu oynayabilirim.”
Üçüncü mahkûma merakla sorarlar:
- “Sen ne getirdin?”
Adı Temel olan üçüncü mahkûm bir kutu çıkarır ve gülerek:
- “Bu orkidleri getirdim” der.
Diğer iki mahkûmun kafası karışmıştır. Merakla sorarlar:
- “Bunlarla ne yapabilirsin ki?”
Temel sırıtır ve elindeki kutuyu göstererek;
- “Kutuda yazdığına göre, bunlarla ata binebilir, yüzmeye gidebilir, hatta paten kayabilirmişim...”

2 Ocak 2012 Pazartesi

Yılbaşı Hediyesi...

Afacan çocuk yılbaşı hediyesi olarak annesinden bir kırmızı bisiklet ister. Annesi de, bisikleti hak etmediğini ve Hazreti İsa'ya günahlarını itiraf ettiği bir mektup yazmasını söyler.
Çocuk odasına gider ve başlar yazmaya...
“Mukaddes İsa Hazretleri, hep yalan söylediğim için affedin. Söz veriyorum bir daha olmayacak. Bugün yılbaşı ve sizden bir kırmızı bisiklet istiyorum”.
Çocuk yazmayı bırakır ve sonra mektubu yırtar atar. Çünkü günahları o kadarcık değildir, ikinci mektubu yazmaya karar verir.
“Mukaddes İsa, hep yalan söylediğim ve annemi dinlemediğim için beni affedin. Bu bir daha olmayacak. Söz veriyorum. Bu gün yılbaşı. Sizden bir kırmızı bisiklet istiyorum.”
Bu mektubu da yırtar, çünkü bunlarda işlediği bütün günahlar değildir. Ve başlar üçüncü mektuba. Yine olmaz ve afacan çocuk başka bir yol denemek için annesinden izin alır ve kiliseye gider.
Bunu gören annesi çok sevinir ve yaramaz oğlunun akıllandığını sanır.
Küçük çocuk kilisede küçük Meryem Ana heykelinin yanına gider ve sağa sola baktıktan sonra onu çantasına koyar ve eve götürür.
Evde yine odasına çıkar ve İsa'ya son mektubunu yazar:

“ Bana kırmızı bisikleti al. Anan elimde rehin.”