28 Ekim 2009 Çarşamba
Konuşma...
- "Sizi her gün dua ederken görüyorum." Adam cevaplamış:
- "Evet, sabahları gelir, dünya barışı ve kardeşlik için dua ederim... Öğleden sonraları gelir, yeryüzündeki acıların ortadan kalkması ve bütün insanların refaha kavuşması için dilekte bulunurum..."
-Ne kadardır sürüyor bu?"
-Tam 25 yıldır..."
-Bunca yıl sonra nasıl bir duygu var içinizde ?"
- "Duvara konuşuyormuşum gibi bir duygu..."
Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun.!!!
-"Eminim, sen bugünün ne olduğunu hatırlamıyorsun bile" dedi…
-"Tabii, hatırlıyorum" dedi adam... Çıktı, gitti.
Öğleye doğru kapı çalındı…
Çiçekçi çocuk harika bir kırmızı gül buketi bıraktı…
Az sonra kapı tekrar çalındı, bu defa köşedeki pastanenin çırağıydı gelen…
Kocaman bir çikolata kutusu bıraktı gitti.
Öğleden sonra gelen kutudan da, olağanüstü güzel bir elbise çıktı…
Kadın kocasının dönmesini zor bekledi ve daha kapıda boynuna sarıldı…
- "Önce çiçekler, sonra çikolata, ve sonra da elbise…
Bu hayatımdaki en güzel Cumhuriyet Bayramı…
-" Adam: " .........Hadi beeeeee."
ŞAKA BİR YANA TÜM MİLLETİN CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN.
26 Ekim 2009 Pazartesi
İş...
Görevli memur; “ evet bir iş var,” demiş.
- “Rus dans grubu birini arıyor, tüm yapılacak iş kızların soyunmasına, giyinmesine yardım etmek, günde iki kez bebek yağı ile vücutlarını yağlamak, göğüs uçlarına küçük parlak yıldızlar yapıştırmak falan…” deyince adamın sevinçten gözleri parlamış…
- “Oh oh çok iyi ne zaman başlayabilirim?”demiş adam.
- “tamam o zaman” demiş memur. “yarın sabah 07.00 de Adapazarı’nda olabilir misiniz?”
- “Neden, iş Adapazarı’nda mı?”
- “hayır iş İstanbul’da. Fakat başvuru kuyruğunun sonu şu anda Adapazarı’nda…”
22 Ekim 2009 Perşembe
Türk Cehennemi..
21 Ekim 2009 Çarşamba
Kontesi kim becerdi...
13 Ekim 2009 Salı
Afacanlar…
Mahalledeki iki afacan çocuk, yaramazlıklarıyla tüm mahalleyi bıktırmış.
Kırılan camların, çizilen duvarların, lastiği indirilen otomobillerin, kuyruğuna teneke bağlanan kedilerin sorumlusu, hep afacan kardeşler.
Anne ve baba bu işten iyice usanmışlar…
Sonunda, kilisenin papazına gidip, yardım istemişler. Papaz da;
“çocukları bana gönderin, konuşayım” demiş.
Çocuklar gelmiş.
Papaz önce büyük olanı yanına çağırmış;
”Söyle bakalım evladım, Tanrı nerede?”
Çocuk susmuş…
Papaz tekrar sormuş:
“Evladım söylesene, Tanrı nerede?”
Çocuk susmaya devam etmiş. Papaz ısrarla sormuş, çocuk yine susmaya devam etmiş. Papaz, sonunda sinirlenmiş:
“Konuşsana be çocuk, nerede Tanrı?”
Çocuk, aniden fırlayıp koşmaya başlamış. Koşarken kardeşine de seslenmiş:
“Kaçalım çabuk!..”
Eve gidip odalarına girmiş ve kapı kilitlemişler.
Küçük oğlan, büyüğüne sormuş:
‘Neden kaçtık, ve neden saklanıyoruz?’
Büyük yanıtlamış:
“Bu kez olay ciddi… Tanrı kaybolmuş, bizden biliyorlar…”
11 Ekim 2009 Pazar
Tam oğlunuza göre..
Çöpçatana gelinden beklentiler konusunda uzun bir liste vermişler… İki hafta kadar sonra çöpçatan aileye çok iyi bir kız bulduğunu müjdelemiş..
- Tam oğlunuza göre… Mutlu bir yuva kurarlar. Namazını kılar, duaların çoğunu ezbere okur, harika yemek yapar, çocukları çok sever, çok çocuk sahibi olmak ister ve en iyisi de gerçekten bir içim su ve çok güzel !!
Bunları duyunca aile pek bi memnun olmuş.. hemen telaş başlamış, düğün dernek hazırlığı kararlaştırılıyor…
Ama bu arada damat adayı bi duraksamış ve çöpçatanın kulağına doğru eğilip sormuş
- Peki yatakta nasıl acaba?
- Valla… Kimisi iyi diyooor , kimisi kötü !!!
6 Ekim 2009 Salı
Heykel
-"Çabuk! Köşeye geç ve bir heykel gibi davran..." diyerek adamın her yerine bebe yağı sürerek bebe pudrası serper, Kocası gelir,
-"Bu nedir hayatım?..." diye sorar.
-"O mu? Sadece bir heykel hayatım. Smith' ler yatak odaları için bir tane almışlardı, çok beğendim bizim için de bunu ısmarladım." der Kadın...
Kimse o andan itibaren heykel hakkında konuşmaz ve daha sonra yatarlar. Gece saat iki sularında adam kalkar ve doğruca mutfağa gider. Sonra elinde bir sandviç ve bir kutu bira ile geri döner ve heykel gibi duran adama dönüp:
-"Al bakalım, bir şeyler ye, ben 3 gün boyunca Smith'lerde salak gibi dikilirken kimse bana bir bardak su bile vermemişti!"
Kavga böyle başladı...
Tanrı ne mühendisi?
Makineci;
-“Bence Tanrı kesinlikle makine mühendisi” demiş.
-“Neden” demiş diğerleri.
-“Şu vücuda, eklemlere, iskelet yapısına bakın. Ne kadar iyi tasarlanmış, mafsallar, kemik yapıları falan. Tanrı kesinlikle makineci” demiş…
Elektronik mühendisi;
-“hayır bence Tanrı elektronik mühendisi” demiş.
-“Neden” demişler.
-“E baksanıza şu sinir sistemine, beyne. Muazzam bir elektronik yapı bu. Yok yok, Tanrı bir elektronikçi” demiş.
İnşaat mühendisi;
-“Bence Tanrı inşaat mühendisi” demiş.
-“Ne alaka lan” demiş diğerleri. Bizimki de;
-“Düşünsenize, sırf ekonomik olsun diye, zevk merkezinin ortasından atık su hattı geçirmek kimin aklına gelir, Üstelik mimariyi de bozmadan…”
Lenin...
hacı
Fakat öbür tarafta karşılayan melekler:
-“Hacı Amca kusura bakma biz seni yanlışlıkla aldık, daha senin üç yılın var. Seni eski yerine yollayamayız, herkes öldüğünü biliyor. Bu yüzden başka bir kimlikle gideceksin. Fakat elimizde iki tane kadro var, biri profesörlük diğeri ise i...lik. İstediğini seçebilirsin” demişler…
Hacı Amca düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş ve i...liği seçmeye karar vermiş.
Tabi hemen iyilik melekleri yanına gelmişler,
-"Aman hacım ne yapıyorsun bunca yıl edebinle yaşadın koskoca profesörlük varken hiç i...lik istenir mi?"
Hacı amca cevap vermiş,
-"Çok düşündüm, zaten topu topu üç yıl yaşayacağım, bilmediğim onca şeyi kafama sokacağıma, bildiğimi g...me sokarım."
5 Ekim 2009 Pazartesi
Erzurumlu Diyir ki He!...
Teknik servis elemanı bilgisayarı işyerine kurduktan sonra stok programının kullanımı ile Ilgili bilgi verir ve ayrılır. Aradan bir iki saat geçer, işyerinden teknik servise bir telefon:
-"Kardeşim sizin anlattığınız gibi yapirem, fakat program düzgün çalışmiir."
Teknik servis elemanı sorar:
-"Nasıl yapıyorsunuz?"
-"Senin anlattığın gibi."
-"Hata NE?"
-"Yazdığım bilgiler kaydetmeme Rağmen saklanmir."
-"İşlem basamaklarını tek tek anlatın."
-"Tamam" diyor erzurumlu ve başlıyor anlatmaya...
-"Programı açirem. Malın adı bölümüne adını, adedi bölümüne adedini, birim fiyatını vb. Yazirem. Hepsini yazdıktan sonra senin anlattığın gibi kayıt bölümüne basirem. Ekrana Bir yazı geliir;
-"Kaydetmek ister misiniz?"
E / H yazısı çıkir.
-"Bende diyirem He."
4 Ekim 2009 Pazar
kıvırmak budur herhalde...
- "Efendim, hayvanın biri yarım kivi almak istiyor" der demez şöyle bir arkasına dönünce ne görsün !! Müşteri arkasından gelmiş, ensesinde duruyor... Tezgahtar hemen müşteriyi işaret ederek:
- "Bu beyefendi de diğer yarısını almak istiyor, efendim..."
Müdür durumu anlar, adama yarım kiviyi mecburen verip gönderirler. Müdür bir saat sonra tezgahtarı çağırtır:
- "Tebrik ederim, çok zekice davrandın, iyi idare ettin. Nerelisin sen?"
- "Brezilya’lıyım efendim..."
- "Amerika'ya niye geldin?"
- "Brezilya cazip bir yer değil efendim, orada insanlar ya orospu, ya da futbolcu oluyor..."
- "Biliyor musun, benim karım da Brezilyalı...!!!"
- "Yaa öyle mi, acaba karınız hangi takımda futbol oynuyor???
Testler karışınca...
-Kusura bakmayın beyefendi, ama ufak bir problemimiz var. Karınızın testlerini laboratuara gönderdiğimizde aynı isimli bir başka bayan da teste gitmiş ve hangisi karınızın hangisi diğer bayanın emin olamıyoruz maalesef, demiş. Açık olmak gerekirse sonuçlardan biri kötü diğeri ise daha da kötü!
Adam:
-"Ne demek istiyorsunuz yani?"
Hemşire:
-"Testlerden biri Aids diğeri ise Alzheimer çıktı ve hangisi karınızınki bir şey söyleyemiyoruz."
Adam:
-"Korkunç bir şey, peki şimdi ne yapmalıyım?"
Hemşire:
-"Bence, karınızı şehrin göbeğinde en kalabalık noktaya bırakın ve eğer evin yolunu bulabilirse de bir daha da onunla yatmayın..."
3 Ekim 2009 Cumartesi
Fransız ve Horoz..
- "Anlamadığım bir şey var. Biz kimsenin işine karışmazken özellikle Avrupa ülkelerinde Türkiye hakkında kendi kendilerine kararlar almak gibi bir alışkanlık var. Üstelik siz Fransızlar Cezayir'de yasadıklarınızı unutuyorsunuz, nasıl olup da bir numaralı demokrasi savunucusu olduğunuzu iddia ediyorsunuz anlamıyorum"
Bunun üzerine fransız adama sorar:
- "Fransa’nın sembolü neden horozdur biliyor musun?"
- "Neden? " der adam, Cevabı aynen şöyledir.
- "Kendi ayakları bokun içindeyken şarkı söyleyen tek hayvan horozdur da ondan."
Ohaa...
2 Ekim 2009 Cuma
Erkek olmanın dayanılmaz keyfi...
• Bıyıkların utanç değil, çoğu zaman övünç kaynağıdır.
• Beş günlük tatil için ufak bir çanta yeter.
• Her kavanozu tek başına açma kabiliyetine sahipsin.
• Makyaj tazeleme sorunun olmadığı için zırt pırt tuvalete gitmezsin.
• Kilo aldığında dostların sana acıyarak bakmaz.
• Topuklu ayakkabı gibi bir şeyin üstünde hokkabazlık yapmak zorunda değilsin.
• Ayakkabılarının topuğu ve tırnağın asla kırılmaz, çorabın kaçmaz.
• Saçının nasıl göründüğü hiç önemli değildir.
• Pişireceğin hayvanı kendin avlayabilecek güçtesindir.
• Duş yapman ve giyinmen en fazla on dakika sürer.
• Gereksiz eşyaların bulunduğu bir çantayı taşıma alışkanlığın yoktur.
• Ceketini alıp çıkarsın.
• Beşli paket halindeki donların fiyatı, tek bir sutyenin ki kadardır.
• 50 yaşına da gelsen kimse evde kaldığını iddia edemez.
• Yüzündeki tüm renkler orijinaldir. Ne silince, ne yağmurda çıkmaz.
• Sohbet ettiğin insanlar, bakışlarını göğüslerine doğru kaydırmaz.
• Evlenince soyadını değiştirmek zorunda kalmazsın.(yeni kanun değişikliği ile pek önemi kalmadı ama olsun yine yazdım...)
• Her zaman tek parça mayo giyersin.
• Karşı cinsle eşit olduğunu kanıtlamak için adanmış ömür süren hemcinslerin yoktur.
• Kahvehaneler, stadyumlar ve bilumum yerler sırf senin daha keyifli bir hayat sürmen için vardır.
• YAHU BIRAK HEPSİNİ;
Sen hiç 'Erkek Hastalıkları Uzmanı' diye bir kavram duydun mu?
Sabun
Rahiplerden biri giyinmeye gerek görmeden çıplak bir vaziyette sabun almak üzere üst kattaki odasına gitmiş.
İki kalıp sabunu alarak duşların olduğu alt kata koşmaya başlamış. Yarı yolda bir bakmış ki karşıdan üç rahibe geliyor. Koridorda saklanacak yer yok, ne yapsın zavallı genç rahip, hemen bir heykel gibi olduğu yerde hareketsiz dikilmiş.
Rahibeler çıplak rahibin önünde durmuşlar ve heykelin ne kadar gerçeğe benzediğini konuşmaya başlamışlar. Rahibelerden biri aniden uzanıp rahibin aletini çekiştirmiş. Boş bulunan rahibin elindeki sabunlardan biri yere düşmüş.
"Ah bakın" diye bağırmış çekiştiren rahibe, "bu heykel değil sabun otomatıymış..."
İkinci rahibe bu tezin doğruluğunu test etmek üzere uzanıp aynı şekilde rahibin aletini çekiştirmiş, doğal olarak zavallı rahip elindeki ikinci sabun da yere düşürmüş…
Üçüncü rahibe durur mu, o da çekiştirmiş.
Tabii sabun yok.
Bir daha çekiştirmiş, yine sabun yok...
Bir daha, bir daha, bir daha derken sevinçle haykırmış:
"Yaşasın sıvı sabun geldi..."
Mosmor...
Gecenin yarısında yola düşen Temel, nöbetçi eczaneye girer. İsteğini eczacıya söyleyen damat şu cevabı alır;
Mor: Çok az seviye koruma, 5 cent,
Siyah: Az seviye koruma, 10 cent,
Kırmızı: Orta seviye koruma, 15 cent,
Mavi: İleri seviye koruma, 20 cent,
Şeffaf: Maksimum seviye koruma, 25 cent,
Telaşe ile cüzdanını evde unutan genç damat Temel'in, bu işe canı sıkılır ama aklı da gelindedir. Elleriyle ceplerini yoklarken bulduğu 10 cent ile bir adet siyah prezervatif alır.
Bu arada otel odasına giren zenci bir hırsız karanlıkta yarı çıplak gelini görünce işi bitirir. Fadime adamı kocası sanır ve tepki vermez.
Bu arada otele geri dönen genç Temel işe girişir.
Tabi Fadime kocasının ikinci performansından memnun...
Derken güzel bir balayı geçirirler.
Aradan yıllar geçer ve 10 yaşına gelen idris babasına sorar:
-"Babacığım annem beyaz, sen beyazsın ama ben neden siyahım?"
Bunun üzerine Temel; Bir taraftan o günü hatırlayıp, cüzdanı unutmanın pişmanlığıyla Oğluna cevap verir.
-"Sen böyle olduğuna dua et... Cebimden 5 cent daha çıkmasaydı o zaman mos mor olacaktın..."