28 Ekim 2009 Çarşamba

Konuşma...

Kudüs'e atanan bir gazeteci, ağlama duvarının önünden gelip geçerken, bir Musevi’nin her gün duvarın önünde diz çöküp dua ettiğini fark etmiş. Haftalarca aynı manzarayı görünce dayanamamış gazeteci. Bu adamla konuşmayı denemiş:
- "Sizi her gün dua ederken görüyorum." Adam cevaplamış:
- "Evet, sabahları gelir, dünya barışı ve kardeşlik için dua ederim... Öğleden sonraları gelir, yeryüzündeki acıların ortadan kalkması ve bütün insanların refaha kavuşması için dilekte bulunurum..."
-Ne kadardır sürüyor bu?"
-Tam 25 yıldır..."
-Bunca yıl sonra nasıl bir duygu var içinizde ?"
- "Duvara konuşuyormuşum gibi bir duygu..."

Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun.!!!

Sabah kahvaltıda kadın;
-"Eminim, sen bugünün ne olduğunu hatırlamıyorsun bile" dedi…
-"Tabii, hatırlıyorum" dedi adam... Çıktı, gitti.
Öğleye doğru kapı çalındı…
Çiçekçi çocuk harika bir kırmızı gül buketi bıraktı…
Az sonra kapı tekrar çalındı, bu defa köşedeki pastanenin çırağıydı gelen…
Kocaman bir çikolata kutusu bıraktı gitti.
Öğleden sonra gelen kutudan da, olağanüstü güzel bir elbise çıktı…
Kadın kocasının dönmesini zor bekledi ve daha kapıda boynuna sarıldı…
- "Önce çiçekler, sonra çikolata, ve sonra da elbise…
Bu hayatımdaki en güzel Cumhuriyet Bayramı…
-" Adam: " .........Hadi beeeeee."


ŞAKA BİR YANA TÜM MİLLETİN CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Seyyar Biracı...


AKP'nin Mahalle baskısından kurtulmak isteyenlerin tercihi...

İş...

Tayyip Erdoğan’ın derin ekonomi bilgisi sayesinde memlekette ekonomik kriz teğet geçince, işsiz kalan bir adam istanbulda iş ve işçi bulma kurumuna baş vurur.
Görevli memur; “ evet bir iş var,” demiş.
- “Rus dans grubu birini arıyor, tüm yapılacak iş kızların soyunmasına, giyinmesine yardım etmek, günde iki kez bebek yağı ile vücutlarını yağlamak, göğüs uçlarına küçük parlak yıldızlar yapıştırmak falan…” deyince adamın sevinçten gözleri parlamış…
- “Oh oh çok iyi ne zaman başlayabilirim?”demiş adam.
- “tamam o zaman” demiş memur. “yarın sabah 07.00 de Adapazarı’nda olabilir misiniz?”
- “Neden, iş Adapazarı’nda mı?”
- “hayır iş İstanbul’da. Fakat başvuru kuyruğunun sonu şu anda Adapazarı’nda…”

22 Ekim 2009 Perşembe

Türk Cehennemi..


Dört samimi arkadaş aynı arabayla yolculuk ederken trafik kazasında ölürler. Azrail:
- 'Türk cehennemine mi, Avrupa cehennemine mi gitmek istersiniz?' diye sorar.
- Fark nedir?' diye sorarlar. Azrail:
- 'Avrupa cehenneminde her gün bir kepçe, Türk cehenneminde her gün bir kova bok yersiniz' der. Üç tanesi;
- 'Biz Türk doğduk, Türk ölürüz!..' derler.
Bir tanesi ise uyanıktır, Avrupa cehennemini seçer...
Aradan epey zaman geçer.
Avrupa cehennemindeki adam artık kepçe kepçe yemekten bıkmıştır, arkadaşlarının durumunu merak eder, hallerini görmek için ziyarete gider. Oysa onlar halay çekerek, sen şakrak gülerek karşılarlar onu. Dayanamaz sorar...
-'Ben bir kepçesini hazmedemezken siz her gün bir kova bok yiyip nasıl bu kadar neşeli olursunuz?'
- "Oğlum, oğlum!!.. Burası Türk cehennemi, bir gün bok olur kova olmaz, bir gün kova olur bok olmaz, bir gün görevli işe gelmez, gelen ise her boka karışır, anlayacağın 3 aydır bir bok yediğimiz yok!.."

21 Ekim 2009 Çarşamba

Kontesi kim becerdi...


Temel bir gün bir kitap yazmaya karar verir ve hemen Orhan Pamuk'a koşar.
-“Üstat, ben bir kitap yazmaya karar verdim ama çok satsın istiyorum ne yapmalıyım” der.
Pamuk:
-“Bak oğlum, Türkiye'de tutan üç şey vardır. Birincisi seks, ikincisi asalet, sonuncusu da gizem. Sen kitaba bunları içeren bir başlık koyarsan kitabın en az on bin satar”
Temel hemen başlamış kitabı yazmaya, üç ay sonra geri gelmiş. Orhan Pamuk kitabın adını sormuş...
Temel de:
-“Kontesi kim becerdi?” demiş.
Orhan Pamuk:
-“Aferin, çok güzel olmuş, kontes ile asaleti, becermekle seksi vurgulamışsın, kim de gizemle ilgili. Ama sana söylemeyi unuttuğum bir şey daha var, Türkiye'de en çok tutan şey aslında dindir. Bir de onu koyarsan, o zaman best-seller olursun.”
Temel yine çıkmış ve kitabı değiştirmeye başlamış. Bir ay sonra tekrar geri gelmiş. Orhan Pamuk kitabın adını sormuş. Temel cevap vermiş:
-“Allah Allah! Kontesi kim becerdi?”

13 Ekim 2009 Salı

Afacanlar…

Mahalledeki iki afacan çocuk, yaramazlıklarıyla tüm mahalleyi bıktırmış.

Kırılan camların, çizilen duvarların, lastiği indirilen otomobillerin, kuyruğuna teneke bağlanan kedilerin sorumlusu, hep afacan kardeşler.

Anne ve baba bu işten iyice usanmışlar…

Sonunda, kilisenin papazına gidip, yardım istemişler. Papaz da;

“çocukları bana gönderin, konuşayım” demiş.

Çocuklar gelmiş.

Papaz önce büyük olanı yanına çağırmış;

”Söyle bakalım evladım, Tanrı nerede?”

Çocuk susmuş…

Papaz tekrar sormuş:

Evladım söylesene, Tanrı nerede?”

Çocuk susmaya devam etmiş. Papaz ısrarla sormuş, çocuk yine susmaya devam etmiş. Papaz, sonunda sinirlenmiş:

“Konuşsana be çocuk, nerede Tanrı?”

Çocuk, aniden fırlayıp koşmaya başlamış. Koşarken kardeşine de seslenmiş:

“Kaçalım çabuk!..”

Eve gidip odalarına girmiş ve kapı kilitlemişler.

Küçük oğlan, büyüğüne sormuş:

Neden kaçtık, ve neden saklanıyoruz?’

Büyük yanıtlamış:

“Bu kez olay ciddi… Tanrı kaybolmuş, bizden biliyorlar…”

11 Ekim 2009 Pazar

Tam oğlunuza göre..

Bir aile, 30 yaşındaki oğullarını evlendirmek için bir çöpçatanla anlaşıyor, iyi bir eş bulmasını istiyor.
Çöpçatana gelinden beklentiler konusunda uzun bir liste vermişler… İki hafta kadar sonra çöpçatan aileye çok iyi bir kız bulduğunu müjdelemiş..

- Tam oğlunuza göre… Mutlu bir yuva kurarlar. Namazını kılar, duaların çoğunu ezbere okur, harika yemek yapar, çocukları çok sever, çok çocuk sahibi olmak ister ve en iyisi de gerçekten bir içim su ve çok güzel !!

Bunları duyunca aile pek bi memnun olmuş.. hemen telaş başlamış, düğün dernek hazırlığı kararlaştırılıyor…

Ama bu arada damat adayı bi duraksamış ve çöpçatanın kulağına doğru eğilip sormuş
- Peki yatakta nasıl acaba?
- Valla… Kimisi iyi diyooor , kimisi kötü !!!

6 Ekim 2009 Salı

Heykel

Kadın yatakta sevgilisiyle birlikteyken kocasının eve girdiğini duyar ve;
-"Çabuk! Köşeye geç ve bir heykel gibi davran..." diyerek adamın her yerine bebe yağı sürerek bebe pudrası serper, Kocası gelir,
-"Bu nedir hayatım?..." diye sorar.
-"O mu? Sadece bir heykel hayatım. Smith' ler yatak odaları için bir tane almışlardı, çok beğendim bizim için de bunu ısmarladım." der Kadın...

Kimse o andan itibaren heykel hakkında konuşmaz ve daha sonra yatarlar. Gece saat iki sularında adam kalkar ve doğruca mutfağa gider. Sonra elinde bir sandviç ve bir kutu bira ile geri döner ve heykel gibi duran adama dönüp:
-"Al bakalım, bir şeyler ye, ben 3 gün boyunca Smith'lerde salak gibi dikilirken kimse bana bir bardak su bile vermemişti!"

Kavga böyle başladı...

Karımla yatakta "kim 500 milyon ister"i izliyorduk...
Ona doğru dönüp, "Sevişelim mi?" dedim.
"Hayır," dedi.
"Son kararın mı?" dedim..
Bana bakmadı bile, sadece ekledi "Evet."
"Öyleyse telefon hakkımı kullanayım?" dedim…
İşte kavga böyle başladı!..
*
Karıma dedim ki,
-"Doğum gününde nereye gitmemizi istersin?"
Yüzünde keyiften eridiğini görmek beni ihya etti!.
-"Uzun zamandır gitmediğimiz bir yer olsun !" dedi.
O zaman önerdim, "Mutfağa ne dersin?"
İşte kavga böyle başladı....
*
Cumartesi sabahı, sakin- sakin giyindim, kahvaltımı ettim, köpeği kapıp sessizce garaja geçtim... Kayığı arabanın üzerine atıp, şelaleye doğru yola çıktıydım ki, baktım fırtına çıktı-çıkacak... Garaja geri döndüm, radyoyu açtım, hava durumu, havanın gün boyu böyle gideceğini söylüyor... Eve geri döndüm, yavaşça soyunup, yatağa süzüldüm...
Uyumakta olan karımın vücuduna arkadan sarılıp, arzu dolu, kulağına fısıldadım,
-"Dışarıda hava berbat"...
10 yıllık sevgili karım mırıldandı;
-"Salak kocam bu havada balığa gitti, inanabiliyor musun?"
Ve kavga böyle başladı...
*
Bir adamla bir kadın, bebekler gibi uyumakta.
Sabahın üçünde, birden dışarıdan bir gürültü geldi.
Kadın, panik içinde yataktan fırlayıp adama doğru bağırdı.
-"Aman Tanrım, Bu kocam galiba!"
Adam da yataktan fırladı, korku içinde ve çıplak, kendini camdan attı, yere yapıştı. Dikenli çalının arasından koşabildiğince hızlı arabasına koştu; Birden ayıldı, geri dönüp yatak odasına girdi, ve karısına;
-"Has s..tir!!! Senin kocan benim!!!" diye bağırdı.
-"Yok yaa ne kaçtın öyleyse?"
Ve kavga böyle başladı...
*
Karıma 14.95'e bir kasa Miller bira alalım, diyordum ki,
7.95'e bir kutu dondurma almasın mı?.
-"Oysa bira ile bu gece, dondurmayla olduğundan daha çekici olurdun" demiş bulundum.
Ve kavga böyle başladı...
*
Kadın çıplak, yatak odasındaki aynadan kendine baktı.
Gördüğünden pek memnun kalmamıştı ki, kocasına dönüp,
-"Korkunç görünüyorum; yaşlı, şişman ve çirkinim!!" dedi ve devam etti:
-"Hadi bana bir iltifat yap, buna ihtiyacım var!!."
Kocanın cevabı:
-"Gözlerin iyi görüyormuş !!."
Ve kavga böyle başladı...
*
Karımı restorana götürdüydüm... Garson, her nasılsa, önce benim siparişi aldı.
-"Ben ızgara bonfile alacağım, az-orta pişmiş lütfen."
-"Deli danadan korkmaz mısınız?" dedi,
-"Yok, o kendi siparişini kendi verir!." dedim.
Ve kavga böyle başladı...
*
Mezunlar yemeğinde karımla masadayız. Yandaki masada, elindeki kadehi çevirip duran sarhoş kadına baka kalmışım. Karım sordu,
-"Onu tanıyor musun?"
-"Evet," dedim,
-"Eski flörtüm. Duydum ki yıllar önce ayrıldığımızda içmeye başlamış, o zamandan beri kendisini ayık gören yokmuş"
-"Hadi canım!" dedi karım,
-"amma uzun kutlamış!!"
Ve kavga böyle başladı...
*
Emekli olduğumun ertesi, Sosyal Sigortalar'a gidip müracaatımı yapayım dedim.
Masadaki memure, yaşımı teyit etmek için ehliyetimi istedi.
Ceplerimi karıştırdım, cüzdanımı evde bırakmışım!.
Kadına dedim ki "Bir koşu eve gidip getirebilirim!".
"-Yok canım", dedi kadın, "Gömleğinizi açın lütfen!"...
Düğmeleri açtığımda, kıvırcık, kırlaşmış göğüs kıllarıma bakıp,
-"bu kır renk, benim için kanıt olarak yeterli!" dedi ve müracaatımı aldı.
Eve döndüğümde, sigortalarda başıma geleni karımla paylaştım.
-"Pantolonunu da indireydin keşke! Maluliyet de bağlarlardı belki!" dedi.
İşte kavga böyle başladı...
*
Oturmuş TV de kanallar arası zaplarken, yanıma oturan karım sordu:
-"Ne varmış bakiim TV'de?"
'Toz.' dedim,
Ve kavga başladı...
*
Karım, yaklaşmakta olan yıldönümümüz için çaktırmadan ayak yapıyordu...
-"Üç saniyede hızla 0 dan, 100 ye çıkabilen bir nesne istiyorum" dedi,
"Bir baskül aldım ona!.."

İşte kavga böyle başladı...

Tanrı ne mühendisi?

Bir makine, bir elektronik bir de inşaat mühendisi sohbet ediyorlarmış.
Makineci;
-“Bence Tanrı kesinlikle makine mühendisi” demiş.
-“Neden” demiş diğerleri.
-“Şu vücuda, eklemlere, iskelet yapısına bakın. Ne kadar iyi tasarlanmış, mafsallar, kemik yapıları falan. Tanrı kesinlikle makineci” demiş…

Elektronik mühendisi;
-“hayır bence Tanrı elektronik mühendisi” demiş.
-“Neden” demişler.
-“E baksanıza şu sinir sistemine, beyne. Muazzam bir elektronik yapı bu. Yok yok, Tanrı bir elektronikçi” demiş.

İnşaat mühendisi;
-“Bence Tanrı inşaat mühendisi” demiş.
-“Ne alaka lan” demiş diğerleri. Bizimki de;
-“Düşünsenize, sırf ekonomik olsun diye, zevk merkezinin ortasından atık su hattı geçirmek kimin aklına gelir, Üstelik mimariyi de bozmadan…”

Lenin...


Fıkra bu ya.. Lenin ölür ve Tanrı onu cehenneme koyar. Ama Lenin durur mu hiç, başlar cehennemde insanları örgütlemeye...
- 'Bakın, biz burada yanıyoruz, acı çekiyoruz, öbürleri orada cennette rahatlar, bollukla yaşıyorlar, olmaz böyle !' diyor ve cehennemde insanlar ayaklanmaya başlar.
Melekler hemen giderler Tanrı'ya;
-'Tanrım, Lenin cehennemi karıştırdı, insanlar ayaklandı' derler.
Tanrı:
-'O zaman onu alın, Cennete koyun' der..
Bu sefer de Lenin cennette başlar konuşmaya:
-'Bakın, biz burada bolluk içinde yaşarken, cehennemde yoldaşlarımız acı çekiyor, yanıyor, buna izin vermeyelim' diyerek orayı da karıştırır.
Melekler hemen giderler yine Tanrının huzuruna;
-'Tanrım' derler, 'Lenin orayı da karıştırdı, insanlar cennette de ayaklandılar ne yapalım?'
Tanrı;
-'Getirin su Lenin'i karşıma bakayım' der.
Melekler gidip getirirler Lenin'i, Lenin girer Tanrının yanına, kapılar kapanır, aradan 1 saat geçer, 2 saat geçer, Lenin çıkmaz Tanrının yanından...
Melekler iyice merak etmeye başlıyorlar...
Saatler sonra kapı açılır; Lenin çıkar içeriden. Hemen girerler melekler içeriye;
-'Tanrım, ne oldu, bu kadar ne konuştunuz?' diye sorarlar.
Tanrı meleklere seslenir:
-'Şşşt ! Tanrı yok, Tanrı yok !! hepimiz yoldaşız !!!'

hacı

Hacı Amca ölmüş..
Fakat öbür tarafta karşılayan melekler:
-“Hacı Amca kusura bakma biz seni yanlışlıkla aldık, daha senin üç yılın var. Seni eski yerine yollayamayız, herkes öldüğünü biliyor. Bu yüzden başka bir kimlikle gideceksin. Fakat elimizde iki tane kadro var, biri profesörlük diğeri ise i...lik. İstediğini seçebilirsin” demişler…
Hacı Amca düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş ve i...liği seçmeye karar vermiş.
Tabi hemen iyilik melekleri yanına gelmişler,
-"Aman hacım ne yapıyorsun bunca yıl edebinle yaşadın koskoca profesörlük varken hiç i...lik istenir mi?"
Hacı amca cevap vermiş,
-"Çok düşündüm, zaten topu topu üç yıl yaşayacağım, bilmediğim onca şeyi kafama sokacağıma, bildiğimi g...me sokarım."

5 Ekim 2009 Pazartesi

Erzurumlu Diyir ki He!...

Erzurum'a bilgisayarın daha yeni yeni gelmeye başladığı zamanlarda bir işyerine bilgisayar ve stok programı satılır.
Teknik servis elemanı bilgisayarı işyerine kurduktan sonra stok programının kullanımı ile Ilgili bilgi verir ve ayrılır. Aradan bir iki saat geçer, işyerinden teknik servise bir telefon:
-"Kardeşim sizin anlattığınız gibi yapirem, fakat program düzgün çalışmiir."
Teknik servis elemanı sorar:
-"Nasıl yapıyorsunuz?"
-"Senin anlattığın gibi."
-"Hata NE?"
-"Yazdığım bilgiler kaydetmeme Rağmen saklanmir."
-"İşlem basamaklarını tek tek anlatın."
-"Tamam" diyor erzurumlu ve başlıyor anlatmaya...
-"Programı açirem. Malın adı bölümüne adını, adedi bölümüne adedini, birim fiyatını vb. Yazirem. Hepsini yazdıktan sonra senin anlattığın gibi kayıt bölümüne basirem. Ekrana Bir yazı geliir;
-"Kaydetmek ister misiniz?"
E / H yazısı çıkir.

-"Bende diyirem He."

4 Ekim 2009 Pazar

kıvırmak budur herhalde...

Amerika'da bir süpermarkette, müşteri yarım kivi satın almak isteyince Tezgahtar bunun mümkün olmadığını söyler, kavga çıkar… Tezgahtar koşarak müdüre gider:
- "Efendim, hayvanın biri yarım kivi almak istiyor" der demez şöyle bir arkasına dönünce ne görsün !! Müşteri arkasından gelmiş, ensesinde duruyor... Tezgahtar hemen müşteriyi işaret ederek:
- "Bu beyefendi de diğer yarısını almak istiyor, efendim..."
Müdür durumu anlar, adama yarım kiviyi mecburen verip gönderirler. Müdür bir saat sonra tezgahtarı çağırtır:
- "Tebrik ederim, çok zekice davrandın, iyi idare ettin. Nerelisin sen?"
- "Brezilya’lıyım efendim..."
- "Amerika'ya niye geldin?"
- "Brezilya cazip bir yer değil efendim, orada insanlar ya orospu, ya da futbolcu oluyor..."
- "Biliyor musun, benim karım da Brezilyalı...!!!"
- "Yaa öyle mi, acaba karınız hangi takımda futbol oynuyor???

Testler karışınca...

Adamın biri karısının test sonuçlarını almak üzere doktora gitmiş. Resepsiyondaki hemşire:
-Kusura bakmayın beyefendi, ama ufak bir problemimiz var. Karınızın testlerini laboratuara gönderdiğimizde aynı isimli bir başka bayan da teste gitmiş ve hangisi karınızın hangisi diğer bayanın emin olamıyoruz maalesef, demiş. Açık olmak gerekirse sonuçlardan biri kötü diğeri ise daha da kötü!
Adam:
-"Ne demek istiyorsunuz yani?"
Hemşire:
-"Testlerden biri Aids diğeri ise Alzheimer çıktı ve hangisi karınızınki bir şey söyleyemiyoruz."
Adam:
-"Korkunç bir şey, peki şimdi ne yapmalıyım?"
Hemşire:
-"Bence, karınızı şehrin göbeğinde en kalabalık noktaya bırakın ve eğer evin yolunu bulabilirse de bir daha da onunla yatmayın..."

3 Ekim 2009 Cumartesi

Fransız ve Horoz..

Adamın biri, bir Fransız arkadaşıyla sözde "Ermeni Soykırımı" yasası ile ilgili konuşurken ona şunu söyler.
- "Anlamadığım bir şey var. Biz kimsenin işine karışmazken özellikle Avrupa ülkelerinde Türkiye hakkında kendi kendilerine kararlar almak gibi bir alışkanlık var. Üstelik siz Fransızlar Cezayir'de yasadıklarınızı unutuyorsunuz, nasıl olup da bir numaralı demokrasi savunucusu olduğunuzu iddia ediyorsunuz anlamıyorum"
Bunun üzerine fransız adama sorar:
- "Fransa’nın sembolü neden horozdur biliyor musun?"
- "Neden? " der adam, Cevabı aynen şöyledir.
- "Kendi ayakları bokun içindeyken şarkı söyleyen tek hayvan horozdur da ondan."

Ohaa...

Adamın biri evine gelir ve posta kutusunda telefon faturasını görür. Bir bakar ki 3 milyar küsur lira fatura. Beyninden vurulmuşa döner. Hemen ayrıntılı fatura ister. Fatura gelir. Aranan bütün numaralar adamın arkadaşlarına ve dostlarına aittir. Adam:
- "Bu nasıl olur? Ödeyeceğiz mecburen" der.
O sırada gözü papağanına takılır. Bir an tereddüt eder.
- "Yok canım hayvancağızın günahını alıyorum" der içinden ama şüphe de devam etmektedir. "Ya yapmışsa",
- "Yok, yok yapmamıştır..."
*
Gece papağanı gözlemeye karar verir. Akşam olunca papağan kafesinden çıkar ve telefonun başına gidip rehberi açar, adamın kız arkadaşlarını tek tek arayıp saatlerce konuşur. Adam sinirden çıldırmış bir şekilde papağanı yakalar ve kanatlarından duvara çiviler. Papağan çarmıha gerilmiş bir vaziyette duvarda asılı kalmıştır. Adam sinirle papağanı azarlar;
- "Bir hafta burada asılı kal da aklın başına gelsin. Çek bakalım cezanı!..."
*
Adam evden çıkıp gider.
Papağan bir bakar ki karşı duvarda çarmıha gerilmiş İsa durmakta.
Hemen muhabbete koyulur;
- "Birader sen ne kadardır buradasın?"
- "2000 yıldır buradayım" der İsa.
Papağan hayretler içinde;
- "Ohaaaa!.. Nereyi aradın lan öyle?"

2 Ekim 2009 Cuma

Erkek olmanın dayanılmaz keyfi...

• Kolundaki, bacağındaki tüyleri mütemadiyen aldırmak zorunda değilsin.
• Bıyıkların utanç değil, çoğu zaman övünç kaynağıdır.
• Beş günlük tatil için ufak bir çanta yeter.
• Her kavanozu tek başına açma kabiliyetine sahipsin.
• Makyaj tazeleme sorunun olmadığı için zırt pırt tuvalete gitmezsin.
• Kilo aldığında dostların sana acıyarak bakmaz.
• Topuklu ayakkabı gibi bir şeyin üstünde hokkabazlık yapmak zorunda değilsin.
• Ayakkabılarının topuğu ve tırnağın asla kırılmaz, çorabın kaçmaz.
• Saçının nasıl göründüğü hiç önemli değildir.
• Pişireceğin hayvanı kendin avlayabilecek güçtesindir.
• Duş yapman ve giyinmen en fazla on dakika sürer.
• Gereksiz eşyaların bulunduğu bir çantayı taşıma alışkanlığın yoktur.
• Ceketini alıp çıkarsın.
• Beşli paket halindeki donların fiyatı, tek bir sutyenin ki kadardır.
• 50 yaşına da gelsen kimse evde kaldığını iddia edemez.
• Yüzündeki tüm renkler orijinaldir. Ne silince, ne yağmurda çıkmaz.
• Sohbet ettiğin insanlar, bakışlarını göğüslerine doğru kaydırmaz.
• Evlenince soyadını değiştirmek zorunda kalmazsın.(yeni kanun değişikliği ile pek önemi kalmadı ama olsun yine yazdım...)
• Her zaman tek parça mayo giyersin.
• Karşı cinsle eşit olduğunu kanıtlamak için adanmış ömür süren hemcinslerin yoktur.
• Kahvehaneler, stadyumlar ve bilumum yerler sırf senin daha keyifli bir hayat sürmen için vardır.
• YAHU BIRAK HEPSİNİ;
Sen hiç 'Erkek Hastalıkları Uzmanı' diye bir kavram duydun mu?

Sabun

İki genç rahip gecenin bir yarısı duşa girmek üzere soyunmuşlar, tam duşa girerken yanlarına sabun almadıklarını fark etmişler.

Rahiplerden biri giyinmeye gerek görmeden çıplak bir vaziyette sabun almak üzere üst kattaki odasına gitmiş.

İki kalıp sabunu alarak duşların olduğu alt kata koşmaya başlamış. Yarı yolda bir bakmış ki karşıdan üç rahibe geliyor. Koridorda saklanacak yer yok, ne yapsın zavallı genç rahip, hemen bir heykel gibi olduğu yerde hareketsiz dikilmiş.

Rahibeler çıplak rahibin önünde durmuşlar ve heykelin ne kadar gerçeğe benzediğini konuşmaya başlamışlar. Rahibelerden biri aniden uzanıp rahibin aletini çekiştirmiş. Boş bulunan rahibin elindeki sabunlardan biri yere düşmüş.

"Ah bakın" diye bağırmış çekiştiren rahibe, "bu heykel değil sabun otomatıymış..."

İkinci rahibe bu tezin doğruluğunu test etmek üzere uzanıp aynı şekilde rahibin aletini çekiştirmiş, doğal olarak zavallı rahip elindeki ikinci sabun da yere düşürmüş…

Üçüncü rahibe durur mu, o da çekiştirmiş.
Tabii sabun yok.
Bir daha çekiştirmiş, yine sabun yok...
Bir daha, bir daha, bir daha derken sevinçle haykırmış:

"Yaşasın sıvı sabun geldi..."

Mosmor...

Yeni evli Temel ile Fadime, Amerika'ya balayına giderler. Huzurlu bir gece geçirmek isteyen çift, ne yazik ki yanına prezervatif almayı unutur.
Gecenin yarısında yola düşen Temel, nöbetçi eczaneye girer. İsteğini eczacıya söyleyen damat şu cevabı alır;
Mor: Çok az seviye koruma, 5 cent,
Siyah: Az seviye koruma, 10 cent,
Kırmızı: Orta seviye koruma, 15 cent,
Mavi: İleri seviye koruma, 20 cent,
Şeffaf: Maksimum seviye koruma, 25 cent,
 Telaşe ile cüzdanını evde unutan genç damat Temel'in, bu işe canı sıkılır ama aklı da gelindedir. Elleriyle ceplerini yoklarken bulduğu 10 cent ile bir adet siyah prezervatif alır.
 Bu arada otel odasına giren zenci bir hırsız karanlıkta yarı çıplak gelini görünce işi bitirir. Fadime adamı kocası sanır ve tepki vermez.
Bu arada otele geri dönen genç Temel işe girişir.
Tabi Fadime kocasının ikinci performansından memnun...
Derken güzel bir balayı geçirirler.
Aradan yıllar geçer ve 10 yaşına gelen idris babasına sorar:
-"Babacığım annem beyaz, sen beyazsın ama ben neden siyahım?"
Bunun üzerine Temel; Bir taraftan o günü hatırlayıp, cüzdanı unutmanın pişmanlığıyla Oğluna cevap verir.
-"Sen böyle olduğuna dua et... Cebimden 5 cent daha çıkmasaydı o zaman mos mor olacaktın..."