30 Aralık 2010 Perşembe

Temel'in intikamı...

Japon' un biri, Rize’de bir kahveye girmiş ve;

-'Var mı aranızda delikanlı? Varsa çıksın dışarı...' diye herkese kafa tutmuş;

Temel kapıya doğru yürümüş,

-'Çıkıyorum ulan! Görelim bakalım erkekliğini...'

Birkaç dakika sonra, Temel ağız-burun dağılmış bir vaziyette, kahveye geri dönmüş... Peşinden de Japon kasılarak içeri girmiş ve kahvedekilere Temel'i göstererek:

-'Ona, 'toyokumi' ustanın, 'katakori' tekniğiyle vurdum.'

Ertesi gün Japon yine gelmiş.

Yine meydan okuma. Yine Temel'den rest...

Ve birkaç dakika sonra kapıda yine, ağzı-burnu dağılmış bir Temel ve peşinden kasılarak yaptığı oyunu açıklayan Japon:

-'Ona, 'kuyotomi' ustanın, 'kihotomi' tekniğiyle vurdum.'

Ertesi gün yine aynı hikaye.

Dayak yemekten ayakta duramaz hale gelmiş Temel ve her gün değişik bir stil kullanan Japon:

-'Ona, 'toyohama' ustanın, 'kimanto' tekniğiyle vurdum...'

-'Ona, 'tiyotoki' ustanın, 'kohimato' tekniğiyle vurdum.'

... derken… bu böyle bir hafta devam etmiş.

Ve sekizinci gün…

Japon yine kahveye gelip, yine herkese kafa tutmuş.

Japon' un restini gören yine Temel olmuş tabii...

Birkaç dakika sonra, herkes yine suratı dağılmış bir Temel beklerken, bu kez Japon, ağız-burun hoşaf gibi dağılmış olarak kanlar içinde kapı da belirmiş.

Temel' de hemen arkasından girmiş içeriye, Japon’u göstererek meraklı ve şaşkın bakışlarla Japon’u inceleyen ahaliyi bilgilendirmiş.

-Ona, 'toyota'nın 'krikosuyla' vurdum...__._,_.___

29 Aralık 2010 Çarşamba

İbrikçi...

Adamın biri yabancı olduğu bir kasabada dolaşırken beşeri ihtiyaçtan dolayı fena halde sıkışmıştır.

Oraya-buraya seyirtir, tuvalet arar, bulamaz.

Sonra aklına gelir. Burası bir müslüman kenti ve her caminin müştemilatında mutlaka bir umumi tuvalet olması gerekir.

Gözlerini havaya çevirir ve bir minare görür. O yana doğru seğirtir ve tuvaleti bulur.

Boş iki kabin... kapılarında birer su ibriği ve bir sandalyenin üstüne adeta tünemiş vaziyette çubuğunu tüttüren bir tuvaletçi görür. İbriklerden birini kaptığı gibi kabinlerden birine dalar. İbrikçi arkasından var gücüyle bağırır.

- Bırak o ibriği, ötekini al...

Adamın tartışacak hali yoktur. Bırakır aldığı ibriği, ötekini alır ve içeri girer…

Ooohhhh...

Rahatlamıştır.

Taharetlenir, dışarı çıkar, ellerini yıkar, parasını da verdikten sonra ibrikçiye sorar...

- Yahu arkadaş içeride merak ettim, düşündüm. Bu ibriği değil de ötekini alsaydım ne olurdu?

İbrikçi mağrur bir ifadeyle çubuğundan iki nefes daha çeker; sandalyesinde horoz gibi iyice kabarır ve soruyu yanıtlar...

- BIRAK!... BİZİM DE BU KADAR FORSUMUZ OLSUN...


* * *

Bazı insanlara yetki verilir; bazıları da yetkiyi kendileri ararlar ve üstlenirler.

Bazı insanlar hayatta zorla ya da hasbelkader aldıkları yetkiyi böyle kullanırlar.

Onun için bu tiplere aldırış etmeyeceksiniz ve üzülmeyeceksiniz…

Gün gelir o ibrikçi gider... yenisi gelir...

28 Aralık 2010 Salı

Harman..

Erzurumlu harmanını kaldırmış, ekinini kurutuyormuş.

Öğleden sonra gökyüzü kararmaya başlamış.

—"Allah'ım, ne olirsen ekinim gurumadan yagmurunu yagdirma! "

—"Allah'ım, birkaç gün daha yagmurunu yagdirma, ne olirsen"

diye dualar edip durmuş.

Ekini kurudu kuruyacak.

Akşam üzeri, son yarım saatte bir yağmur bir boran.

Tüm ekini çürümüş.

O hırsla eve gelmiş, Bir de bakmış ki; eşeği de yıldırım çarpmış.

Bu olay Erzurumlunun içine oturmuş ama bir şey de yapamamış.

Zaman geçmiş, Ramazan ayı gelmiş.

İlk gün niyetlenmiş Erzurumlu.

İftara tam yarım saat kala, bir sigara çıkartıp yakmış.

İlk nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.

—"Nasıl? illet oliysen şimdi degil mi?" demiş ve eklemiş:

—"Ölen eşegi de gurbana saymazsam şerefsizim...

Hayat kadını...

Bir anne 8 yaşındaki kızını mecliste gezdirirken Meclis gündeminde ''Hayat Kadınları'' ile ilgili düzenlemeler görüşülmektedir.

“Hayat kadınları” ifadesini duyan kız, annesine:

- Hayat kadınları kim?

Diye sorunca anne de:

- Bunlar değişik yerlerde kocalarını bekleyen kadınlardır, der.

Yakınlarında bulunan muhafazakâr bir milletvekili bunu duyunca dönüp:

- Çocuğa böyle saçma sapan şey anlatmayın; hayat kadını oruspudur ve para için erkeklerle yatarlar, der.

Bu cevapla kafası karışan çocuk da:

- Anne hayat kadınları erkeklerle yatarlarsa, o zaman da çocukları olur, bu çocuklar sonra ne oluyor. Diye sorar…

Anne cevabını verir…

- Milletvekili!..

24 Aralık 2010 Cuma

Gıyotin..

Devrin birinde, bir alman, bir İngiliz ve bizim Temel Amerika da birlikte suç işlemişler ve mahkeme idam edilmelerine karar vermiş, hakim bizimkilere üç seçenek sunmuş;

-asılmayı mı, yanarak ölmeyi mi yoksa giyotini mi tercih edersin?

Alman düşünmüş, yanarak ölmek acı verir, idamda can çekişirim en iyisi giyotin...

Kafasını sokmuşlar cellat ipi çekmiş, tam giyotin almanın kafasına gelince durmuş...

Halktan sesler yükselmeye başlamış,

Hakim;

-bu Allahın sevgili kuluymuş bunu serbest bırakın.

Serbest bırakmışlar almanı.

Sıra ingilize gelmiş, ona da aynı seçenekler sunulmuş. İngiliz de düşünmüş...

Hımm… yanarak ölmek acı verir, idamda kötü, en iyisi giyotin...

Kafasını sokmuşlar cellat ipi çekmiş giyotin inmiş inmiş tam kafasının üstünde durmuş yine...

Halktan sesler yükselmeye başlamış.

Hakim;

-bu da Allahın sevgili kuluymuş bunu da serbest bırakın.

ingilizide serbest bırakmışlar,

sıra Temel'e gelmiş..

Hakim yine ayni soruyu sormuş.

-Yanarak ölmek mi? idam mı? giyotin mi?

Temel düşünmüş ve cevap vermiş,

-Yanarak ölmek acı verir, giyotininiz de bozuk zaten… en iyisi asın beni..

I am sorry!!

Temel, Almanya'da bir bar'a girip bira istemiş. O anda bir Amerikalı gelip barmeni kenara çekip kafasına bir elma koymuş ve uzaklaşarak nişan alıp silahıyla barmenin kafasındaki elmayı tam ortasından vurmuş ve silahını üfyeyip...

-"I AM RED KID" demiş.

Temel hayran kalmış. Biraz sonra aynı şeyi bir İngiliz yaparak elmayı tam ortasından vurmuş ve silahını üfleyip...

- "I AM JAMES BOND"

Biraz sonra gördüklerinden cesaretlenen Temel bardan dışarı çıkıp tekrar içeri girmiş. Elmayı barmenin kafasına koyup silahıyla ateş eden Temel, barmeni alnının ortasından vurmuş. Adamın öldüğünü anlayan Temel, silahını üflemiş ve...

-"I AM SORRY" demiş.

20 Aralık 2010 Pazartesi

PAPAZI DÖVDÜRTMEYECEKTİK

Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar.

Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni.

Ama Ermeni olan aynı zamanda papaz.

Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar.

Etrafta su yok.

Bağların olgun zamanı.

“İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın,” diye bir bağa giriyorlar.

Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler.

“Kaç paraysa veririz,” diyerek yemeye başlamışlar.

Bu sırada bağın sahibi gelmiş.

Bakmış üç kişi üzümünü yiyorlar.

Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş.

Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli.

Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış.

Üçüncüsü de Türk.

Dönmüş Ermeni’ye,

“Bak bu adam Türk, yesin malımı.

Benim kanımdandır.

Helali hoş olsun.

Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir.

Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?” demiş.

Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt’ün hoşuna gitmiş.

Adam, papazı bir güzel dövmüş.

Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış.

Bağ sahibi biraz sonra Kürt’e dönmüş.

“Müslümansın da niye sahipsiz bağa giriyorsun.

Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, Çünkü o Türk’tür. Kardeşimdir,” diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış.

Bu durum Türk’ün hoşuna gitmiş.

Biraz sonra Türk’e dönmüş ve “Tamam anladık Türk'sün,

Aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?” diyerek Türk’e de vurmaya başlamış.

Türk yumrukla yere yuvarlanınca Kürt’e dönmüş ve “Biz,” demiş…“papazı dövdürmeyecektik.”

Kıssadan hisse:

Ey dostlar uyanın!

Askerini dövdürttün ve seyrettin!.....sesini çıkarmadın !

Yüksek yargıyı da dövdürüp….. seyrediyorsun!.....

Sıra sana geliyor, uyan !… Kendim ettim kendim buldum diye ağlamaman için, bir hakkın kaldı!

Bari artık kendini düşün de, şu insanlara : "bi durun ya huuu" de!

17 Aralık 2010 Cuma

İçecek makinesi

Temel, içecek makinelerinin birinin karşısına geçmis, jeton atıp içecek alıyormuş, jeton atıp içecek alıyormuş, jeton atıp içecek alıyormuş…
Yanına kendi halinde bir adam gelmiş ve sormuş:
-"Afedersiniz ama ne yapıyorsunuz?"
Temel hemen cevap vermiş:
-"Karişma uşağım, hiç bozma şansim yaver cidiyor."

Temelin Vasiyeti

Yolculuktan dönen Idris, kahvede oturanlara sordu :
- Yahu pizum Temel nasil öldi?
- Kalpten cittu, dediler.
- Vasiyetu filan var miydu?
- Var idu. "Beni denize gömün" demiş idu.
- Cömdünüz mü?
- Cömdük amma, mezarinu kazarken çok kayip verduk...

Ağır işçi... (Bu erkek milletine güvenilmez valla..)

Roger ağır şartlar altında çalışan bir işçidir. Boş zamanlarını hep bowling ve voleybol oynayarak geçirmektedir. Karısı bu duruma üzülür ve bir hafta sonu onu striptiz kulübüne götürmeye karar verir. O akşam beraberce kulübün kapısına gelirler.

Kapıdaki bodyguard; "Hey Roger ..seni görmek ne güzel!" der..

Karısı: 'Daha önce buraya gelmiş miydin Roger..?'

Roger: Hayır hayır o adamı bowlingden tanıyorum...

İçeri girerler ve bir masaya otururlar... Garson gelir..

Garson: İyi akşamlar Roger... Her zamanki gibi Cin tonik di mi?..

Karısı: Roger bana bak sen buraya daha önce geldin değil mi?

Hafif hafif öfkelenmeye başlayan karısını sakinleştirmek zordur..

Roger: Ne alakası var.. Voleyboldan tanırım onu bir iki tek içmişliğimiz var ordan yani...

Karısı pek tatmin olmamıştır ama neyse..

Derken striptizci hatunlardan biri masaya gelir..

Striptzci: Selam Roger...Yine özel masa şovundan mı istersin..?

Roger artık boka batmıştır...

Karısı hışımla yerinden kalkar ve kulübü terk eder.. Roger peşinden koşar.. Kadın bir taksiye biner ve taksi kalkmadan Roger da biner...

Kadın öfkeden patlayacak gibidir… ve korkunç sinirlidir..

Son noktayı da şoför: Bu geceki çok suratsızmış Roger...

6 Aralık 2010 Pazartesi

İman gücüyle..

Avrupa kentlerinden birinin banliyösündeki otelde, Uluslararası Din Adamları toplantısı yapılmakta imiş. Bu toplantıda bir Katolik İtalyan papaz, bir Müslüman Türk imam ve bir Yahudi haham dost olmuşlar.
Öğle yemeği molasında sandviçlerini alıp, otelin yakınındaki bir parkta bulunan göle giderek buldukları bir kayıkla gölde dolaşmaya ve sandviçlerini yemeye başlamışlar. Gölün ortalarında bir yerde haham özür dileyerek;
-"Çok affedersiniz, Tel Aviv'e acele bir telefon etmem gerek, hemen dönerim" demiş ve eteklerini toplamış ve gölün üzerinde zıplaya zıplaya yürüyerek kıyıya çıkıp otele gitmiş. Gerçekten de kısa bir süre sonra dönmüş, gölün üstünde zıplaya zıplaya yürüyerek kayığa binmiş ve göl turlarına devam etmişler. Bizim imam bu işe çok şaşırmış. “Allah Allah, adamdaki iman gücüne bak yahu” diye derin derin düşünmüş.
Bir süre sonra papaz izin istemiş;
-"Çok affedersiniz, ilacımı almam gerek, hemen dönerim." demiş ve eteklerini toplamış ve gölün üzerinde zıplaya zıplaya yürüyerek kıyıya çıkıp otele gitmiş. Olan bitene bizim imam çok duygulanmış.
-“Mutlaka benim de yapmam gerek, yoksa Müslümanlığa gölge düşürürüm” diye papazın dönüşünü beklemiş.
Papaz kısa bir süre sonra dönmüş, yine gölün üstünde zıplaya zıplaya yürüyerek kayığa binmiş ve göl turlarına devam etmişler.
Gölün ortasına gelince bizim imam aşırı heyecanla hazırladığı bahaneyi unutup;
-"çok affedersiniz, gidip tespihimin imamesini yağlamam gerek" deyip uzun bir besmele çekmiş, atmış kendini göle. Tabii doğru suyun dibine…
Papazla haham imamı sudan çıkarıp, kayığa bindirmişler. İmam bu işe çok şaşırmış.
-“Yüce Allahım, bu kefereleri suyun üstünde yürüttün, beni dibe batırdın, olmaz böyle şey. Yüzümü ak çıkar yarabbim” diyerek uzuuun bir besmele daha çekmiş ve tekrar atmış kendini göle. Ve yine “gluk gluk” deyip dibi boylamış.
Papazla haham imamı tekrar gölden çıkarırken haham papaza çıkışmış:
-"Peder Bey, lütfen imam efendiye taşların yerini gösterin, yoksa adamcağız kendini helak edecek."

3 Aralık 2010 Cuma

less.. siz.. suz.. süz..

Our communication – Wireless

Haberleşmemiz - Kablosuz

*

Our phones – Cordless

Telefonlarımız - Kordonsuz

*

Our cooking – Fireless

Yemek pişirmemiz - Alevsiz

*

Our food – Fatless

Yiyeceklerimiz – Yağsız

*

Our Sweets – Sugarless

Tatlılarımız - Şekersiz

*

Our labor – Effortless

İş gücümüz - Zahmetsiz

*

Our relations – Fruitless

İlişkilerimiz – Kısır Faydasız

*

Our attitude – Careless

Tavrımız – Tasasız Kayıtsız

*

Our feelings – Heartless

Duygularımız – Kalpsiz İnsafsız

*

Our politics – Shameless

Siyasetimiz – Terbiyesiz Yüzsüz

*

Our education – worthless

Eğitim Öğrenimimiz – Değersiz Önemsiz

*

Our Mistakes – Countless

Yanlışlarımız – Sayısız Hesapsız

*

Our arguments – Baseless

Parametrelerimiz Değişkenlerimiz – Asılsız Temelsiz

*

Our youth – Jobless

Gençliğimiz – İşsiz

*

Our Ladies – Topless

Hanımlarımız - Üstsüz

*

Our Boss – Brainless

Patronumuz - Beyinsiz

*

Our Jobs – Thankless

İşlerimiz Görevlerimiz – Takdirsiz

*

Our Needs – Endless

İhtiyaçlarımız – Sonsuz

*

Our situation – Hopeless

Halimiz Durumumuz - Ümitsiz

*

Our Salaries - Less and less

Maaşımız - Daha az ve Daha az

2 Aralık 2010 Perşembe

Sinek..

Adam mutfakta sinek raketiyle sinek avlıyormuş; karısı içeri girmiş ve sormuş tabiatıyla..
-"Ne yapıyorsun?",
-"Sinek avlıyorum",
-Kaç tane " etkisiz hale getirdin?",
-"6 tane, üçü dişi, üçü erkek.
-"Nasıl anladın?"
-"üçü bira kutusunun üstündeydi, üçü de telefonun üstünde."

Dini bütün...

Dini bütün birisi olan ve bununla her dem övünen Temel, güzel ve tesettürlü bir hanımla evlenir ve aradan iki ay geçtikten sonra bir gece karısına sorar:

-"Ula Fadime! Benden önce sevgilun oldu mu?"

Fadime, "Dinle benum aslan yürekli uşağum” der;

-Evinde sicak, iyi yemeğun var midur?"

-"Evet var"

-"Esvapların temuz ve ütülü mü?"

-"Evet"

-"Evimiz düzgün ve temiz mi?"

-"Hem de nasul, çoook memnunum da !..."

-"Ha peku...yatakta benim cilveli sevişmemden memnun musun?"

-"Hemde çokkk, sen ne deyisun, haçan aklimu başimden alayisun..."

-"Öyleyse söyle da uşağum.. Bütün bunlari Camide kuran kursunda mı öğrendim sanayisun?"

... beraatine...

Halepli Abdürrahim Efendi uzun entarisi ile dolaşır, altına don giymezmiş..

Bir gün Halep çarşısında dolanırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış... Entari havalanmış... Halepli Abdürrahim Efendi'nin açıkta kalan yerlerini herkes görmüş... Esnaf kendi arasında homurdanmış, bu uygunsuz durumu Kadı'ya kadar duyurmuşlar..

Kadı da Abdürrahim Efendi'yi adaba mugayir davranışlarından dolayı yargılamak üzere mahkemeye çağırmış...
Dava görülmeye başlamış... Kadı kimlik tespiti yaparken sormuş:
-'Evli misin?'
-'Evliyim.. Dört karım, dört de cariyem var..'
-'Kaç çocuğun var?'
-'Dur hele Kadı efendi düşüneyim?'
Halepli Abdürrahim Efendi başlamış düşünmeye, düşünürken de parmak hesabı yapmaya...
-'Birinci karıdan altı çocuk... Ikinciden dört çocuk... Üçüncüden iki kızım var ellerinden öper...'
-'On iki etti... Başka?'
-'Küçük karıdan da üç çocuk... Cariye kullarından ikişer çocuk daha...'
Bizimki sadece sayı söylüyor... Hesabı Kadı yapıyor...
-'On dokuz etti... Başka?'
-'Başka yok Kadı efendi... Hanımlardan üçü hamile... Cariye kullarından da ikisi yüklü...'
-'Yani beş çocuk daha yolda...'
-'Sayende Kadı efendi...
Halep Kadısı bu ifade üzerine biraz düşünmüş... Uzun, kır sakallarını karıştırmış... Karşısında boynu bükük duran Abdürrahim Efendi'ye uzun uzun baktıktan sonra;
'Yaz kâtip' deyip hükmünü açıklamış..

-'Halep'de mukim, Abdülmecit'ten olma Razıye'den doğma Abdürrahim Efendi'nin don giymeye fırsat bulamadığından beraatine..'

Fransız ordu fıkraları…

İngilizler Fransızlarla yüzyıllar boyunca hem askeri, hem diplomasi hem de ekonomi alanında ezeli rakiplerdir. İngiliz Daily Mail gazetesi de Fransızlarla ilgili fıkralar yayınlamış…

- Ellerini kaldırmış 100 bin Fransız'a ne nedir?

Fransız ordusu.

*

- Fransa'da neden hep geniş meydanlar vardır?

Alman askerleri geniş kollar halinde yürümeyi sevdiği için.

*

- Fransızlar neden özgürlük heykelini ABD'ye verdi?
Çünkü heykelin sadece tek kolu havadaydı.

*

- Fransızlar neden BM'de daha fazla oy hakkına sahip?
Çünkü her iki elleriyle de oy kullanıyorlar.

*

Paris'teki Disneyland'da neden havai fişek şovu yapılmaz?

Çünkü her şov başladığında Fransızlar saldırı olduğunu zannedip teslim olmaya çalışıyor.

*

- Yazılan en kısa kitap nedir?
Fransız savaş kahramanları...


*

- Fransız askerlerine eğitimlerde ilk ne öğretilir?
10 dilde “Teslim oluyorum” demek.


*

- Fransız ordusunda en önemli şey nedir?
Dikiz aynası. Böylece kaçarken savaşı görebilirler.


*

Bir Fransız generali bir İngiliz generaline;

-“Neden hep kırmızı giyiyorsunuz? Düşman için çok kolay hedef olmuyor musunuz?” diye sormuş.

İngiliz general;

-“Böylece kan izi belli olmuyor. Diğer askerlerin de morali bozulmuyor” diye cevap vermiş.

"O gün bugündür Fransız askerleri kahverengi pantolon giyiyor..."

1 Aralık 2010 Çarşamba

HOCA NASRETTİN'DEN SWAT ANALİZİ !

Bir gün Recep Efendi, Nasreddin Hocayı eşeğin önünde oturmuş, kağıda birşeyler karalarken bulmuş.
-Ne yapıyorsun Nasreddin Hoca?, diye seslenmiş.
Hoca da:
-Eşeğime swat analizi yapıyorum Recep Efendi, demiş.
Recep Efendi, swat analizi nedir diye sorunca hoca anlatmış:
-Eşeğimin güçlü, zayıf yönlerini ve kendisi için olan fırsatlarla tehlikeleri yazıyorum. Beriki:
-Peki sonra ne olacak, diye sorunca, o da:
-Böylece iyi bir plan yapıp eşeğimi maksimum verimle çalıştırabileceğim, demiş. Bunun üzerine Recep Efendi:
-Bütün eşekler aynı değil mi, analize ne gerek var? diye sormuş. Nasreddin hoca:
-Öyle deme Recep Efendi, demiş. Mesela benimkini atlarla otlatınca daha bir şevkle çalışıyor. Kendini at sanması onun güçlü tarafı. Öğleden sonra bir de ineklerle otlatacağım. Belki sütünü bile içerim deyince, Recep Efendi:
-Bekle hoca, demiş, benim eşeği kapıp geliyorum. Hoca bunu duyunca hemen atılmış:
-Aman Recep Efendi, eşekleri bir araya getirmeyelim, eşek olduklarını anlıyorlar.
* * *
Bu fıkranın Kıssadan Hissesi yorumlarınıza açıktır...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Pantolon

Türk Hava Yollarının İstanbul-Wien seferini yapan uçakta inişe doğru pilot anons eder:
-'Sayın yolcularımız 25 dakika sonra Viyana havalimanına iniş yapacağız, hava parçalı-bulutlu 15 dereceee ........AMAN ALLAHIM!.... ......... ' !....!!!
Ve anons o anda kesilir. Ortalık çalkalanır. Bütün yolcular panik halindedir.
Bir kaç dakika sonra, ki bu yolcular için sanki yıllar kadar uzun sürmüştür;
Pilot:
-'Sayın yolcularımız, kusura bakmayın sizleri korkuttum ama hostes yanlışlıkla üstüme bir fincan sıcak kahve döktü, canım çok yandı, pantolonumun ön kısmını bir görseniz!'
Arka sıralarda oturan bir yolcu bağırarak:
-'O da birşey mi, sen bizim pantolonların arka kısmını bir görsen'

Hayat Tecrübesi

Bir diyetisyen, huzur evinde büyük bir kalabalığa konferans vermektedir:
-'Midemize indirdiğimiz her şey bizleri her an öldürebilecek kadar tehlikelidir. Kırmızı et kanser yapar, gazlı içecekler midemizin dokusunu tahriş eder, sebzeler öldürücü bakteriler barındırabilir, Çin yemekleri karbonhidrat yüklüdür. Ayrıca hiçbirimiz içme suyunun barındırabileceği mikropların uzun vadedeki etkilerinin farkında bile değiliz. Fakat bir yiyecek vardır ki içlerinde en tehlikelisidir. Hepimiz onu mutlaka yemişizdir ya da yemek zorunda kalabiliriz. İçinizden birisi en ciddi rahatsızlıkları yaratacak ve uzun yıllar bizlere acı verebilecek bu gıdayı tahmin edebilir mi ?
Ön sıralardan hayli yaşlı bir ihtiyar ayağa kalkar ve titrek sesiyle cevap verir...
-'Düğün pastası...'

27 Kasım 2010 Cumartesi

Karın öldü stop..

Adam köyde bir kızla evlenmiş. Aradan 2 ay geçmiş adamın Almanya'ya işçi olarak gitmek için başvurusu kabul edilmiş. Bavulunu toplayıp çiçeği burnunda karısıyla vedalaşıp düşmüş Almanya yollarına. 7-8 ay sonra bir telgraf gelmiş bizim adama:

"Karın öldü stop... Hemen gel stop... Cenazeye yetiş stop..."

Adam telgrafı alır almaz uçağa atlamış ve memleketine gitmiş. Eve geldiğinde bir bakmış ki karısı yerde üstü örtülü herkes ağlıyor. Hemen eğilmiş örtüyü açmış:

- Ah ben senin o gül yanaklarına doyamadım. Demiş yanaklarını öpmüş karısının.

- Ah ben senin kiraz dudaklarına doyamadım. Demiş dudaklarına yumulmuş.

- Ah ben senin memelerine doyamadım. Demiş memelerine yumulmuş.

Böyle böyle derken herkesin içinde karısını halletmiş. Ama işte ozaman olan olmuş ve kadın dirilmiş. Herkes korku ve şaşkınlık içinde kalakalmış.

Neyse herkes kendine gelmiş, adamla kadın evlerinde Baş başa kalmışlar. Üzüntü sevinç korku şaşkınlık hepsi bir arada. Adam birkaç hafta sonra Almanya'ya geri dönmüş. Aradan 3-4 ay geçmeden bir telgraf daha gelmiş.

"Karın öldü stop.. Gelmene gerek yok stop.. Bütün köy bir aydır uğraşıyoruz stop.."

26 Kasım 2010 Cuma

Patron..

Uçakta hostes, papaza sormuş :
- Viski, cin, şarap... Ne emredersiniz?
- Kaç metrede uçuyoruz kızım?
- On bin metredeyiz peder!
- O halde sen bana su getir kızım, patrona çok yakınız, ayıp olur!

Siyanürlü Karpuz..

Bir karpuz tarlası olan çiftçi; her akşam tarlasına çocukların dadandığını ve birkaç karpuzun eksildiğini fark etti. Bir süre düşündükten sonra, tarlaya bir uyarı levhası koymaya karar verdi:

'Dikkat! Karpuzlardan birine siyanür enjekte edildi!'

Ertesi akşam çiftçi karpuz yiyemeden kaçan çocukları keyifle izledi. Bir hafta sonra, çiftçi tarlasında geziyordu. Karpuzlarını denetleyerek eksik olmadığının düşünürken gözü kendi levhasının yanına konan bir levhaya ilişti:

'Şimdi o karpuzlardan iki tane var!'

Seyahat

Genç bir kadın sol gözü mosmor bir halde evine gelmiş.

- aman Allah'ım kim yaptı bunu kızım?

- kocam.

- peki ama o Londra da değil miydi?

- bende öyle zannediyordum anne.

25 Kasım 2010 Perşembe

cennet...

Adam Cennetin kapısına gelir. Kapıdaki Melek sorar:

-"Din?"

-"Hristiyan" der adam.

Melek elindeki listeye bakar ve:

-"28 numaralı oda," der.

-"Yalnız 8 numaranın önünden geçerken sessiz ol."

Bir başka adam gelir.

-"Din?"

-"Budist"

-"18 numara. Yalnız 8 numaranın önünden geçerken sessiz ol."

Bir adam daha gelir.

-"Din?"

-"Musevi"

-"11 numaraya git. Yalnız 8 numaranın önünden geçerken sessiz ol."

Adam bu ikazın üzerine:

-"Farklı dinler için farklı odaların bulunmasını anlıyorum, Ama neden 8 numaranın önünden sessizce geçecek mişim?" diye sorar.

-"8 numarada Müslüman var." der Melek.

"Müslümanlar kendilerinden başkası buraya gelemiyor zannediyorlar…”

Ölüm döşeğinde..

Kayserilinin biri ölüm döşeğindedir:
Kayserili: Sevgili karıcım burada mısın?
Eşi: Evet hayatım buradayım.
Kayserili: Sevgili oğlum Mehmet burada mısın?
Mehmet: Evet babacım buradayım.
Kayserili: Oğlum Ahmet ya sen burada mısın?
Ahmet: Evet ben de buradayım.
Kayserili: Güzel kızım sende burada mısın?
Kızı: Evet buradayım babacım.
Kayserili: Allah hepinizin belasını versin. Dükkanda kim duruyor o zaman?

İyilik...

Avukatın biri ölür ve öte tarafa geçer. Cennetin kapısında sorgu meleği avukatın günahlarını dinlemeye başlar:

1 Çevreyi kirleten büyük bir şirketi, suçlu olduklarını bildiğim halde savundum ve beraat ettirdim.

2 Bir seri cinayet katilini, yüksek ücret ödediği için savundum ve idamdan kurtardım.

3 Bir çok müşteriden fahiş fiyat aldım.

4 Parası olmayan kadınları savunmak için onlara sex teklif ettim.

……

Ve liste uzadikça uzaar gider.

Melek "bitti mi?" diye sorunca da avukat telaşla atılır.

-"Evet, yalnız bir dakika! bu arada yaptığım iyilikler ne olacak?"

Bunun üzerine Melek bir süre düşünür;

-"hımm..dur bakalım. Bir tarihte dilencinin birine yüzbinlira vermissin"

Avukat sevinir, “evet,evet”

-"hımm..." der melek "Bir başka tarihte de boyacı çocuğa ikiyüzbinlira bahşiş vermişsin..."

Avukat yüzünde büyük bir sırıtmayla cevap verir.

-“evet, tabii ki…”

Melek yanında duran yardımcısına döner ve şöyle söyler…

-"Bu Pezevenge üçyüzbin lirasını verin ve derhal cehenneme atın!..."

İsim..

Kızılderili kabilesinin liderinin küçük oğlu babasına çekinerek sorar.

-“Neden bizim isimlerimiz beyazların isimleri gibi değil?”
Reis:
-“Bizim isimlerimizin birer hikayesi vardır. Bu bir gelenektir" der.
Oğlan:
-“Nasıl yani?” Der.
Reis:
-“Sana bir kaç tane örnek vereyim” diyerek açıklamaya başlar.
-"Mesela ben doğduğumda çadırımızın etrafında vahşi bir puma dolaşıyormuş benim adımı vahşi puma koymuşlar. Ağabeyin doğduğu anda gök gürledi adını gök gürültüsü koyduk. Ablan doğduğunda ay dolunaydaydı. Adını dolunay koyduk. Kardeşin doğduğunda gökkuşağı çıkmıştı. Adını gökkuşağı koyduk. Anladın mı şimdi patlak prezervatif"

24 Kasım 2010 Çarşamba

Lokum..

Hava yağmurlu ve soğuktu. Köşede araba bekleyen rahibeyi görünce durdu, kapıyı açtı
"-Atlayın! dedi sizi manastıra kadar bırakırım!"
Araba sıcacık, kadın ise muhteşemdi. Rahibenin gözleri önce ayakkabılarına takıldı. Rugan stiletto'lar pırıl pırıldı!
-Ne güzel, diye mırıldandı..yani....ayakkabılarınız...çokk..güzel!
-Ah evet! dedi kadın...Prada, 700€!
Rahibe afallamış, kadına baktı.
-700 € ?? Ayakkabının fiyatı mı... Bir ayakkabıya bunca para verilir mi??
-Yok canım, dedi kadın. Ben değil, dostum aldı bunları, hediye!
Rahibe bu sefer kadını incelemeye başladı. Gerçekten çok şıktı!
-Elbiseniz de güzelmiş... diye mırıldandı...
-Teşekkürler canım, o Chanel, tam 4000€ eder...
Rahibenin yüreği hopladı..
-4000 € ??? bir elbiseye bu parayı mı verdiniz?
-Yok şekerim, bir gecelik macera yaşamıştım bir işadamıyla, ondan hediye!!
Yolculuk sona eriyordu. Manastıra yanaştı araba, rahibe inerken arabaya bakakaldı.
-Güzel di mi, dedi direksyondaki kadın. Bu da 165.000 €!
-N......nnasıl.....nasıl y..y..yani.....
-Hah hah ha....şu haline bak!! Şekerim, dur, heyecanlanma.... ben verirmiyim o parayı? İki gece
önce şehrin ileri gelenlerinden dört kişiyle grup seks yapmıştık... Tabii ki onlar aldı!!!

Rahibe afallamış vaziyette manastıra attı kendini, geceye kadar da kendine gelemedi! Son dualar
da okunup el ayak çekildikten sonra, odasında yatmaya hazırlanıyordu ki, kapı "tık" landı....
Fısıltıyla sordu rahibe:
-Kim o??
-Benim, rahip Ernesto!
-S.tir git ordan Ernesto! Sı.mışım sana da, lokumlarına da!!!!!

21 Kasım 2010 Pazar

Ateş..

İki akbaba sakin sakin uçarlarken yanlarından korkunç gürültü ve hızla bir savaş uçağı geçmiş..

İkisinin de tüyleri uçuşmuş, uçağın süratinden kendi eksenlerinde dönmüşler, tekrar dengeye geldiklerinde birisi;

“Yuh be! Eloğlundaki şu sürate bak, bir de bize bak!” demiş.

“Sen ne bakıyorsun ona oğlum!” demiş Öteki..

“Senin de arkanda üç tane delik olsa üçünden de ateş çıksa ne biçim gidersin kim bilir!..”

Mercedes..

Adam şehrin kırmızı fenerli sokağında gördüğü muhteşem güzellikteki kıza hayran olmuş,

-“Adınız?..” demiş heyecandan titreyerek,

-“Benz..” diye cevap vermiş incecik fıstık..

-“İlginç” demiş adam olaya biraz espri katmak için de eklemiş

-“Mercedes Benz’le bir yakınlık var mı?..” diye gülerek.

-“Evet” demiş kız göz süzerek,

-“Fiyatlarımız birbirine çok yakın.”

Dua..

Horoz, önünde naz yapmak için kaçan, sıra nihayet kendisine geldi diye, dünden razı tavuğu kovalarken çiftçinin karısı elinde yem torbasıyla çıkagelmiş. Horozun tavuğu kovaladığı istikametin tam aksine bir avuç mısır tanesi atmış. Horoz, anında tavuğun peşini bırakıp mısır tanelerine doğru uçmuş.. Kenardan olanları seyreden bir köy delikanlısı;

-“Tanrım..” demiş, “Ne olur beni böyle bir tercihe mecbur edecek kadar aç bırakma!..”

Ovalama...

Tahta gibi dümdüz göğüslü kadın kendine uygun bir sütyen bulamayıp sinirinden patlayacak vaziyete gelince bluzunun ön düğmelerini koparırcasına açmış. Tezgâhtar delikanlıya;

-“Bunlar için bana ne verebilirsiniz?” diye sormuş.

-“Bayan..” demiş tezgahtar genç dikkatle iki kahverengi lekeyi inceledikten sonra,

-“Vim’le ovarak çıkartmayı bir deneseniz!”

İlk kar..

Yılın ilk karı yağdığı gün yan villada oturan komşusu kapıyı yumruklayarak çalmış.

Kapıyı açtığında komşusu;

-“Kapımın önündeki kara oğlunuz çişiyle adını yazmış” demiş sinir içinde.

-“Ne var bunda?.. Her erkek çocuk bunu mutlaka yapar” demiş adam,

Komşusu sinirle konuşmaya çalışmış..

-“Tamam da..” demiş dişlerini sıkarak, “El yazısı kızımın!..”

Kiralık Katil..

Adam kiralık katil tutup karısını öldürtmek istemiş.

-“Tamam, Hallederiz.” demiş katil..

Adam sormuş;

-“Anlaştık, ama nasıl öldüreceksin, bilmem lazım.”

Kiralık katil;

-“Sol memesinin tam altına tek kurşun atacağım.. Tık!..” demiş.

-“Yok, yok, olmaz..” diyerek ayağa fırlamış adam

-“Ben onun ölmesini istiyorum.. Şimdi kurşun sol dizi parçalayacak seke seke gezecek ortalıkta!..”

Seksi öldürmek..

Lise arkadaşı iki kız, yıllar sonra karşılaşmışlar..

Bir Nostalji.. Bir sohbet.. derken;

-"Geçenlerde evlendim" demiş, birisi ..

-"Nasıl geçiyor" demiş, öteki..

-"Evlilik seksi öldürüyor" demiş, birincisi..

-"Evleneli beş ay oldu, Ahmet benimle bir defa bile sevişmedi.."

-"Ne duruyorsun o zaman, boşasana herifi" demiş, arkadaşı..

-"Nasıl boşayayım yahu" demiş, evli olan..

-"Ahmet kocam değil ki.."

19 Kasım 2010 Cuma

Kıskanmak..

Adamın başka bir hapishaneden bu hapishaneye nakledilişinin üzerinden 3-5 ay geçmişti...
Koğuşun kıdemli mahkumlarından birisine yaklaşıp sordu:
-"Bu hapishanenin 100 metre ilerisinde ne var?.."
Adam "Genelev" diye yanıtladı...
-"Ama hiç umutlanma tahliye olmadan gidemezsin."
-"Şey" dedi yeni mahkûm,
-"Ben ondan sormadım. Bak, karım mektubunda ne yazmış?.."
Koğuşun kıdemlisi mektubu okudu:
"Yeni nakledildiğin bu hapishanenin yüz metre yakınında çalışıyorum! Parası iyi! Hem üstelik burada sadece kadınlar çalışıyor. Kıskanman da gereksiz yani!.."