30 Aralık 2010 Perşembe

Temel'in intikamı...

Japon' un biri, Rize’de bir kahveye girmiş ve;

-'Var mı aranızda delikanlı? Varsa çıksın dışarı...' diye herkese kafa tutmuş;

Temel kapıya doğru yürümüş,

-'Çıkıyorum ulan! Görelim bakalım erkekliğini...'

Birkaç dakika sonra, Temel ağız-burun dağılmış bir vaziyette, kahveye geri dönmüş... Peşinden de Japon kasılarak içeri girmiş ve kahvedekilere Temel'i göstererek:

-'Ona, 'toyokumi' ustanın, 'katakori' tekniğiyle vurdum.'

Ertesi gün Japon yine gelmiş.

Yine meydan okuma. Yine Temel'den rest...

Ve birkaç dakika sonra kapıda yine, ağzı-burnu dağılmış bir Temel ve peşinden kasılarak yaptığı oyunu açıklayan Japon:

-'Ona, 'kuyotomi' ustanın, 'kihotomi' tekniğiyle vurdum.'

Ertesi gün yine aynı hikaye.

Dayak yemekten ayakta duramaz hale gelmiş Temel ve her gün değişik bir stil kullanan Japon:

-'Ona, 'toyohama' ustanın, 'kimanto' tekniğiyle vurdum...'

-'Ona, 'tiyotoki' ustanın, 'kohimato' tekniğiyle vurdum.'

... derken… bu böyle bir hafta devam etmiş.

Ve sekizinci gün…

Japon yine kahveye gelip, yine herkese kafa tutmuş.

Japon' un restini gören yine Temel olmuş tabii...

Birkaç dakika sonra, herkes yine suratı dağılmış bir Temel beklerken, bu kez Japon, ağız-burun hoşaf gibi dağılmış olarak kanlar içinde kapı da belirmiş.

Temel' de hemen arkasından girmiş içeriye, Japon’u göstererek meraklı ve şaşkın bakışlarla Japon’u inceleyen ahaliyi bilgilendirmiş.

-Ona, 'toyota'nın 'krikosuyla' vurdum...__._,_.___

29 Aralık 2010 Çarşamba

İbrikçi...

Adamın biri yabancı olduğu bir kasabada dolaşırken beşeri ihtiyaçtan dolayı fena halde sıkışmıştır.

Oraya-buraya seyirtir, tuvalet arar, bulamaz.

Sonra aklına gelir. Burası bir müslüman kenti ve her caminin müştemilatında mutlaka bir umumi tuvalet olması gerekir.

Gözlerini havaya çevirir ve bir minare görür. O yana doğru seğirtir ve tuvaleti bulur.

Boş iki kabin... kapılarında birer su ibriği ve bir sandalyenin üstüne adeta tünemiş vaziyette çubuğunu tüttüren bir tuvaletçi görür. İbriklerden birini kaptığı gibi kabinlerden birine dalar. İbrikçi arkasından var gücüyle bağırır.

- Bırak o ibriği, ötekini al...

Adamın tartışacak hali yoktur. Bırakır aldığı ibriği, ötekini alır ve içeri girer…

Ooohhhh...

Rahatlamıştır.

Taharetlenir, dışarı çıkar, ellerini yıkar, parasını da verdikten sonra ibrikçiye sorar...

- Yahu arkadaş içeride merak ettim, düşündüm. Bu ibriği değil de ötekini alsaydım ne olurdu?

İbrikçi mağrur bir ifadeyle çubuğundan iki nefes daha çeker; sandalyesinde horoz gibi iyice kabarır ve soruyu yanıtlar...

- BIRAK!... BİZİM DE BU KADAR FORSUMUZ OLSUN...


* * *

Bazı insanlara yetki verilir; bazıları da yetkiyi kendileri ararlar ve üstlenirler.

Bazı insanlar hayatta zorla ya da hasbelkader aldıkları yetkiyi böyle kullanırlar.

Onun için bu tiplere aldırış etmeyeceksiniz ve üzülmeyeceksiniz…

Gün gelir o ibrikçi gider... yenisi gelir...

28 Aralık 2010 Salı

Harman..

Erzurumlu harmanını kaldırmış, ekinini kurutuyormuş.

Öğleden sonra gökyüzü kararmaya başlamış.

—"Allah'ım, ne olirsen ekinim gurumadan yagmurunu yagdirma! "

—"Allah'ım, birkaç gün daha yagmurunu yagdirma, ne olirsen"

diye dualar edip durmuş.

Ekini kurudu kuruyacak.

Akşam üzeri, son yarım saatte bir yağmur bir boran.

Tüm ekini çürümüş.

O hırsla eve gelmiş, Bir de bakmış ki; eşeği de yıldırım çarpmış.

Bu olay Erzurumlunun içine oturmuş ama bir şey de yapamamış.

Zaman geçmiş, Ramazan ayı gelmiş.

İlk gün niyetlenmiş Erzurumlu.

İftara tam yarım saat kala, bir sigara çıkartıp yakmış.

İlk nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.

—"Nasıl? illet oliysen şimdi degil mi?" demiş ve eklemiş:

—"Ölen eşegi de gurbana saymazsam şerefsizim...

Hayat kadını...

Bir anne 8 yaşındaki kızını mecliste gezdirirken Meclis gündeminde ''Hayat Kadınları'' ile ilgili düzenlemeler görüşülmektedir.

“Hayat kadınları” ifadesini duyan kız, annesine:

- Hayat kadınları kim?

Diye sorunca anne de:

- Bunlar değişik yerlerde kocalarını bekleyen kadınlardır, der.

Yakınlarında bulunan muhafazakâr bir milletvekili bunu duyunca dönüp:

- Çocuğa böyle saçma sapan şey anlatmayın; hayat kadını oruspudur ve para için erkeklerle yatarlar, der.

Bu cevapla kafası karışan çocuk da:

- Anne hayat kadınları erkeklerle yatarlarsa, o zaman da çocukları olur, bu çocuklar sonra ne oluyor. Diye sorar…

Anne cevabını verir…

- Milletvekili!..

24 Aralık 2010 Cuma

Gıyotin..

Devrin birinde, bir alman, bir İngiliz ve bizim Temel Amerika da birlikte suç işlemişler ve mahkeme idam edilmelerine karar vermiş, hakim bizimkilere üç seçenek sunmuş;

-asılmayı mı, yanarak ölmeyi mi yoksa giyotini mi tercih edersin?

Alman düşünmüş, yanarak ölmek acı verir, idamda can çekişirim en iyisi giyotin...

Kafasını sokmuşlar cellat ipi çekmiş, tam giyotin almanın kafasına gelince durmuş...

Halktan sesler yükselmeye başlamış,

Hakim;

-bu Allahın sevgili kuluymuş bunu serbest bırakın.

Serbest bırakmışlar almanı.

Sıra ingilize gelmiş, ona da aynı seçenekler sunulmuş. İngiliz de düşünmüş...

Hımm… yanarak ölmek acı verir, idamda kötü, en iyisi giyotin...

Kafasını sokmuşlar cellat ipi çekmiş giyotin inmiş inmiş tam kafasının üstünde durmuş yine...

Halktan sesler yükselmeye başlamış.

Hakim;

-bu da Allahın sevgili kuluymuş bunu da serbest bırakın.

ingilizide serbest bırakmışlar,

sıra Temel'e gelmiş..

Hakim yine ayni soruyu sormuş.

-Yanarak ölmek mi? idam mı? giyotin mi?

Temel düşünmüş ve cevap vermiş,

-Yanarak ölmek acı verir, giyotininiz de bozuk zaten… en iyisi asın beni..

I am sorry!!

Temel, Almanya'da bir bar'a girip bira istemiş. O anda bir Amerikalı gelip barmeni kenara çekip kafasına bir elma koymuş ve uzaklaşarak nişan alıp silahıyla barmenin kafasındaki elmayı tam ortasından vurmuş ve silahını üfyeyip...

-"I AM RED KID" demiş.

Temel hayran kalmış. Biraz sonra aynı şeyi bir İngiliz yaparak elmayı tam ortasından vurmuş ve silahını üfleyip...

- "I AM JAMES BOND"

Biraz sonra gördüklerinden cesaretlenen Temel bardan dışarı çıkıp tekrar içeri girmiş. Elmayı barmenin kafasına koyup silahıyla ateş eden Temel, barmeni alnının ortasından vurmuş. Adamın öldüğünü anlayan Temel, silahını üflemiş ve...

-"I AM SORRY" demiş.

20 Aralık 2010 Pazartesi

PAPAZI DÖVDÜRTMEYECEKTİK

Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar.

Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni.

Ama Ermeni olan aynı zamanda papaz.

Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar.

Etrafta su yok.

Bağların olgun zamanı.

“İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın,” diye bir bağa giriyorlar.

Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler.

“Kaç paraysa veririz,” diyerek yemeye başlamışlar.

Bu sırada bağın sahibi gelmiş.

Bakmış üç kişi üzümünü yiyorlar.

Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş.

Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli.

Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış.

Üçüncüsü de Türk.

Dönmüş Ermeni’ye,

“Bak bu adam Türk, yesin malımı.

Benim kanımdandır.

Helali hoş olsun.

Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir.

Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?” demiş.

Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt’ün hoşuna gitmiş.

Adam, papazı bir güzel dövmüş.

Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış.

Bağ sahibi biraz sonra Kürt’e dönmüş.

“Müslümansın da niye sahipsiz bağa giriyorsun.

Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, Çünkü o Türk’tür. Kardeşimdir,” diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış.

Bu durum Türk’ün hoşuna gitmiş.

Biraz sonra Türk’e dönmüş ve “Tamam anladık Türk'sün,

Aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?” diyerek Türk’e de vurmaya başlamış.

Türk yumrukla yere yuvarlanınca Kürt’e dönmüş ve “Biz,” demiş…“papazı dövdürmeyecektik.”

Kıssadan hisse:

Ey dostlar uyanın!

Askerini dövdürttün ve seyrettin!.....sesini çıkarmadın !

Yüksek yargıyı da dövdürüp….. seyrediyorsun!.....

Sıra sana geliyor, uyan !… Kendim ettim kendim buldum diye ağlamaman için, bir hakkın kaldı!

Bari artık kendini düşün de, şu insanlara : "bi durun ya huuu" de!

17 Aralık 2010 Cuma

İçecek makinesi

Temel, içecek makinelerinin birinin karşısına geçmis, jeton atıp içecek alıyormuş, jeton atıp içecek alıyormuş, jeton atıp içecek alıyormuş…
Yanına kendi halinde bir adam gelmiş ve sormuş:
-"Afedersiniz ama ne yapıyorsunuz?"
Temel hemen cevap vermiş:
-"Karişma uşağım, hiç bozma şansim yaver cidiyor."

Temelin Vasiyeti

Yolculuktan dönen Idris, kahvede oturanlara sordu :
- Yahu pizum Temel nasil öldi?
- Kalpten cittu, dediler.
- Vasiyetu filan var miydu?
- Var idu. "Beni denize gömün" demiş idu.
- Cömdünüz mü?
- Cömdük amma, mezarinu kazarken çok kayip verduk...

Ağır işçi... (Bu erkek milletine güvenilmez valla..)

Roger ağır şartlar altında çalışan bir işçidir. Boş zamanlarını hep bowling ve voleybol oynayarak geçirmektedir. Karısı bu duruma üzülür ve bir hafta sonu onu striptiz kulübüne götürmeye karar verir. O akşam beraberce kulübün kapısına gelirler.

Kapıdaki bodyguard; "Hey Roger ..seni görmek ne güzel!" der..

Karısı: 'Daha önce buraya gelmiş miydin Roger..?'

Roger: Hayır hayır o adamı bowlingden tanıyorum...

İçeri girerler ve bir masaya otururlar... Garson gelir..

Garson: İyi akşamlar Roger... Her zamanki gibi Cin tonik di mi?..

Karısı: Roger bana bak sen buraya daha önce geldin değil mi?

Hafif hafif öfkelenmeye başlayan karısını sakinleştirmek zordur..

Roger: Ne alakası var.. Voleyboldan tanırım onu bir iki tek içmişliğimiz var ordan yani...

Karısı pek tatmin olmamıştır ama neyse..

Derken striptizci hatunlardan biri masaya gelir..

Striptzci: Selam Roger...Yine özel masa şovundan mı istersin..?

Roger artık boka batmıştır...

Karısı hışımla yerinden kalkar ve kulübü terk eder.. Roger peşinden koşar.. Kadın bir taksiye biner ve taksi kalkmadan Roger da biner...

Kadın öfkeden patlayacak gibidir… ve korkunç sinirlidir..

Son noktayı da şoför: Bu geceki çok suratsızmış Roger...

6 Aralık 2010 Pazartesi

İman gücüyle..

Avrupa kentlerinden birinin banliyösündeki otelde, Uluslararası Din Adamları toplantısı yapılmakta imiş. Bu toplantıda bir Katolik İtalyan papaz, bir Müslüman Türk imam ve bir Yahudi haham dost olmuşlar.
Öğle yemeği molasında sandviçlerini alıp, otelin yakınındaki bir parkta bulunan göle giderek buldukları bir kayıkla gölde dolaşmaya ve sandviçlerini yemeye başlamışlar. Gölün ortalarında bir yerde haham özür dileyerek;
-"Çok affedersiniz, Tel Aviv'e acele bir telefon etmem gerek, hemen dönerim" demiş ve eteklerini toplamış ve gölün üzerinde zıplaya zıplaya yürüyerek kıyıya çıkıp otele gitmiş. Gerçekten de kısa bir süre sonra dönmüş, gölün üstünde zıplaya zıplaya yürüyerek kayığa binmiş ve göl turlarına devam etmişler. Bizim imam bu işe çok şaşırmış. “Allah Allah, adamdaki iman gücüne bak yahu” diye derin derin düşünmüş.
Bir süre sonra papaz izin istemiş;
-"Çok affedersiniz, ilacımı almam gerek, hemen dönerim." demiş ve eteklerini toplamış ve gölün üzerinde zıplaya zıplaya yürüyerek kıyıya çıkıp otele gitmiş. Olan bitene bizim imam çok duygulanmış.
-“Mutlaka benim de yapmam gerek, yoksa Müslümanlığa gölge düşürürüm” diye papazın dönüşünü beklemiş.
Papaz kısa bir süre sonra dönmüş, yine gölün üstünde zıplaya zıplaya yürüyerek kayığa binmiş ve göl turlarına devam etmişler.
Gölün ortasına gelince bizim imam aşırı heyecanla hazırladığı bahaneyi unutup;
-"çok affedersiniz, gidip tespihimin imamesini yağlamam gerek" deyip uzun bir besmele çekmiş, atmış kendini göle. Tabii doğru suyun dibine…
Papazla haham imamı sudan çıkarıp, kayığa bindirmişler. İmam bu işe çok şaşırmış.
-“Yüce Allahım, bu kefereleri suyun üstünde yürüttün, beni dibe batırdın, olmaz böyle şey. Yüzümü ak çıkar yarabbim” diyerek uzuuun bir besmele daha çekmiş ve tekrar atmış kendini göle. Ve yine “gluk gluk” deyip dibi boylamış.
Papazla haham imamı tekrar gölden çıkarırken haham papaza çıkışmış:
-"Peder Bey, lütfen imam efendiye taşların yerini gösterin, yoksa adamcağız kendini helak edecek."

3 Aralık 2010 Cuma

less.. siz.. suz.. süz..

Our communication – Wireless

Haberleşmemiz - Kablosuz

*

Our phones – Cordless

Telefonlarımız - Kordonsuz

*

Our cooking – Fireless

Yemek pişirmemiz - Alevsiz

*

Our food – Fatless

Yiyeceklerimiz – Yağsız

*

Our Sweets – Sugarless

Tatlılarımız - Şekersiz

*

Our labor – Effortless

İş gücümüz - Zahmetsiz

*

Our relations – Fruitless

İlişkilerimiz – Kısır Faydasız

*

Our attitude – Careless

Tavrımız – Tasasız Kayıtsız

*

Our feelings – Heartless

Duygularımız – Kalpsiz İnsafsız

*

Our politics – Shameless

Siyasetimiz – Terbiyesiz Yüzsüz

*

Our education – worthless

Eğitim Öğrenimimiz – Değersiz Önemsiz

*

Our Mistakes – Countless

Yanlışlarımız – Sayısız Hesapsız

*

Our arguments – Baseless

Parametrelerimiz Değişkenlerimiz – Asılsız Temelsiz

*

Our youth – Jobless

Gençliğimiz – İşsiz

*

Our Ladies – Topless

Hanımlarımız - Üstsüz

*

Our Boss – Brainless

Patronumuz - Beyinsiz

*

Our Jobs – Thankless

İşlerimiz Görevlerimiz – Takdirsiz

*

Our Needs – Endless

İhtiyaçlarımız – Sonsuz

*

Our situation – Hopeless

Halimiz Durumumuz - Ümitsiz

*

Our Salaries - Less and less

Maaşımız - Daha az ve Daha az

2 Aralık 2010 Perşembe

Sinek..

Adam mutfakta sinek raketiyle sinek avlıyormuş; karısı içeri girmiş ve sormuş tabiatıyla..
-"Ne yapıyorsun?",
-"Sinek avlıyorum",
-Kaç tane " etkisiz hale getirdin?",
-"6 tane, üçü dişi, üçü erkek.
-"Nasıl anladın?"
-"üçü bira kutusunun üstündeydi, üçü de telefonun üstünde."

Dini bütün...

Dini bütün birisi olan ve bununla her dem övünen Temel, güzel ve tesettürlü bir hanımla evlenir ve aradan iki ay geçtikten sonra bir gece karısına sorar:

-"Ula Fadime! Benden önce sevgilun oldu mu?"

Fadime, "Dinle benum aslan yürekli uşağum” der;

-Evinde sicak, iyi yemeğun var midur?"

-"Evet var"

-"Esvapların temuz ve ütülü mü?"

-"Evet"

-"Evimiz düzgün ve temiz mi?"

-"Hem de nasul, çoook memnunum da !..."

-"Ha peku...yatakta benim cilveli sevişmemden memnun musun?"

-"Hemde çokkk, sen ne deyisun, haçan aklimu başimden alayisun..."

-"Öyleyse söyle da uşağum.. Bütün bunlari Camide kuran kursunda mı öğrendim sanayisun?"

... beraatine...

Halepli Abdürrahim Efendi uzun entarisi ile dolaşır, altına don giymezmiş..

Bir gün Halep çarşısında dolanırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış... Entari havalanmış... Halepli Abdürrahim Efendi'nin açıkta kalan yerlerini herkes görmüş... Esnaf kendi arasında homurdanmış, bu uygunsuz durumu Kadı'ya kadar duyurmuşlar..

Kadı da Abdürrahim Efendi'yi adaba mugayir davranışlarından dolayı yargılamak üzere mahkemeye çağırmış...
Dava görülmeye başlamış... Kadı kimlik tespiti yaparken sormuş:
-'Evli misin?'
-'Evliyim.. Dört karım, dört de cariyem var..'
-'Kaç çocuğun var?'
-'Dur hele Kadı efendi düşüneyim?'
Halepli Abdürrahim Efendi başlamış düşünmeye, düşünürken de parmak hesabı yapmaya...
-'Birinci karıdan altı çocuk... Ikinciden dört çocuk... Üçüncüden iki kızım var ellerinden öper...'
-'On iki etti... Başka?'
-'Küçük karıdan da üç çocuk... Cariye kullarından ikişer çocuk daha...'
Bizimki sadece sayı söylüyor... Hesabı Kadı yapıyor...
-'On dokuz etti... Başka?'
-'Başka yok Kadı efendi... Hanımlardan üçü hamile... Cariye kullarından da ikisi yüklü...'
-'Yani beş çocuk daha yolda...'
-'Sayende Kadı efendi...
Halep Kadısı bu ifade üzerine biraz düşünmüş... Uzun, kır sakallarını karıştırmış... Karşısında boynu bükük duran Abdürrahim Efendi'ye uzun uzun baktıktan sonra;
'Yaz kâtip' deyip hükmünü açıklamış..

-'Halep'de mukim, Abdülmecit'ten olma Razıye'den doğma Abdürrahim Efendi'nin don giymeye fırsat bulamadığından beraatine..'

Fransız ordu fıkraları…

İngilizler Fransızlarla yüzyıllar boyunca hem askeri, hem diplomasi hem de ekonomi alanında ezeli rakiplerdir. İngiliz Daily Mail gazetesi de Fransızlarla ilgili fıkralar yayınlamış…

- Ellerini kaldırmış 100 bin Fransız'a ne nedir?

Fransız ordusu.

*

- Fransa'da neden hep geniş meydanlar vardır?

Alman askerleri geniş kollar halinde yürümeyi sevdiği için.

*

- Fransızlar neden özgürlük heykelini ABD'ye verdi?
Çünkü heykelin sadece tek kolu havadaydı.

*

- Fransızlar neden BM'de daha fazla oy hakkına sahip?
Çünkü her iki elleriyle de oy kullanıyorlar.

*

Paris'teki Disneyland'da neden havai fişek şovu yapılmaz?

Çünkü her şov başladığında Fransızlar saldırı olduğunu zannedip teslim olmaya çalışıyor.

*

- Yazılan en kısa kitap nedir?
Fransız savaş kahramanları...


*

- Fransız askerlerine eğitimlerde ilk ne öğretilir?
10 dilde “Teslim oluyorum” demek.


*

- Fransız ordusunda en önemli şey nedir?
Dikiz aynası. Böylece kaçarken savaşı görebilirler.


*

Bir Fransız generali bir İngiliz generaline;

-“Neden hep kırmızı giyiyorsunuz? Düşman için çok kolay hedef olmuyor musunuz?” diye sormuş.

İngiliz general;

-“Böylece kan izi belli olmuyor. Diğer askerlerin de morali bozulmuyor” diye cevap vermiş.

"O gün bugündür Fransız askerleri kahverengi pantolon giyiyor..."

1 Aralık 2010 Çarşamba

HOCA NASRETTİN'DEN SWAT ANALİZİ !

Bir gün Recep Efendi, Nasreddin Hocayı eşeğin önünde oturmuş, kağıda birşeyler karalarken bulmuş.
-Ne yapıyorsun Nasreddin Hoca?, diye seslenmiş.
Hoca da:
-Eşeğime swat analizi yapıyorum Recep Efendi, demiş.
Recep Efendi, swat analizi nedir diye sorunca hoca anlatmış:
-Eşeğimin güçlü, zayıf yönlerini ve kendisi için olan fırsatlarla tehlikeleri yazıyorum. Beriki:
-Peki sonra ne olacak, diye sorunca, o da:
-Böylece iyi bir plan yapıp eşeğimi maksimum verimle çalıştırabileceğim, demiş. Bunun üzerine Recep Efendi:
-Bütün eşekler aynı değil mi, analize ne gerek var? diye sormuş. Nasreddin hoca:
-Öyle deme Recep Efendi, demiş. Mesela benimkini atlarla otlatınca daha bir şevkle çalışıyor. Kendini at sanması onun güçlü tarafı. Öğleden sonra bir de ineklerle otlatacağım. Belki sütünü bile içerim deyince, Recep Efendi:
-Bekle hoca, demiş, benim eşeği kapıp geliyorum. Hoca bunu duyunca hemen atılmış:
-Aman Recep Efendi, eşekleri bir araya getirmeyelim, eşek olduklarını anlıyorlar.
* * *
Bu fıkranın Kıssadan Hissesi yorumlarınıza açıktır...