27 Şubat 2012 Pazartesi

Sessizlik..

Apartmandaki kadınlar birbirine girmiş, olay mahkemeye yansımış.
Kadınlar duruşma salonunda da birbirlerine bağırmaya devam edince;
-“Susun!..” diye bağırmış Hakim.
-“Hep bir ağızdan konuşmayın! İlk önce en yaşlınızı dinlemek istiyorum…”
Duruşma salonu birden bire olması gerekenden de derin bir sessizliğe bürünmüş…

Doğum Günü Hediyesi..

3 adam oturmuş eşlerine aldıkları hediyelerden bahsediyorlarmış.
Birincisi demiş ki;
-“karıma öyle bir hediye aldım ki, 6 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor.”
Diğer ikisi anlamamışlar. 'Ne aldın?' diye sormuşlar.
-“Beyaz bir Porsche aldım. Çok mutlu oldu.” diye cevap vermiş.
İkinci adam demiş ki;
-“Bende geçen doğum gününde karıma 4 saniyede 0'dan 100'e çıkan bişey almıştım.”
Hemen anlamışlar tabi ki:
-“Heey, yoksa Ferrari mi aldın?”
Adam gülümsemiş:
-“Evet, kıpkırmızı bir Ferrari aldım. Gerçekten de ona çok yakıştı.”demiş.
Bu sefer üçüncü adama sormuşlar:
-“Peki sen ne aldın karına?”
Adam demiş ki:
““Ben öyle bişey aldım ki; sadece 2 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor.”
Adamlar şaşırmışlar:
-“Atıyorsun!” demişler, “öyle bir araba olmaz ki!”
Adam cevap vermiş:
-“Araba aldığımı kim söyledi? İşte bunu aldım” demiş.

Adamın karısına ne aldığını görmek istiyorsanız tıklayın...))

20 Şubat 2012 Pazartesi

Kanada'ya Taşınan Bir İzmir'linin Günlüğü..

Sevgili Günlük;
12 Ağustos: Göçmenlik başvurum kabul edildikten sonra Kanada'daki yeni evime taşındım. Çok heyecanlıyım. Burası çok güzel. Dağların manzarası muhteşem. Onların karlarla kaplı halini görebilmek için sabrımı zorluyorum.
14 Ekim: Kanada dünyanın en güzel yeri. Yapraklar kırmızı ve turuncunun tonlarına dönmeye başladı. Bir atla kır gezintisi yaptım ve bir kaç geyik gördüm. Çok güzeldiler. Muhtemelen yeryüzündeki en harika hayvanlar. Burası cennet olmalı. Burayı çok seviyorum
11 Kasım: Geyik avlama sezonu kısa bir süre sonra başlıyor. Böyle harika hayvanları öldürmeyi nasıl olurda isterler anlamıyorum. Umarım yakında kar yağışı başlar. Burayı seviyorum.
2 Aralık: Dün gece kar yağdı. Her yerin beyaz bir örtü ile kaplanışını seyretmek için gece kalktım. Tıpkı kartpostal gibi. Meğer yıllarca İzmir'de yaşayarak kendime haksızlık etmişim. Dışarı çıktık merdivenlerdeki ve garajın önündeki karları kürekle temizledik. Kartopu oynadık (ben kazandım:))
Kar temizleme makinesi (belediye'nin) gelince, garajın önündeki karları tekrar temizlemek zorunda kaldık. Harika bir yer. Kanada'yı çok ama çok seviyorum.
12 Aralık: Dün gece biraz daha kar yağdı. Kürekle garajın önündeki karları tekrar temizledik. Burayı seviyorum.
19 Aralık: Dün gece biraz daha kar yağdı. İşe gitmek için garajdan çıkamadım. Burası çok güzel bir yer fakat kürekle kar temizlemekten yoruldum. Kar temizleme makinesine Lanet olsun! Sanki beni bekliyor ve sonra yoldan geçerek karları garaj kapıma yığıyor.
22 Aralık: Bu beyaz b*ktan dün gece biraz daha yağdı. Kürekle kar atmaktan ellerim su topladı ve belim ağrımaya başladı. Kar temizleme makinesini ben garajın onunu kürekle temizleyene kadar yolun köşesinde gizlendiğini düşünüyorum peze***gin...
25 Aralık: Sı*tığımın karı, yine yağdı. Eğer kar temizleme makinesini kullanan peze***gi bir elime geçirirsem yemin ederim o puştu gebertecem.
Yollardaki lanet buzları eritmek için neden daha fazla tuz kullanmadığını anlamıyorum.
27 Aralık: Allahın belası, dün gece yine kar yağdı. Kar temizleme makinesinin en son gelişinden beri 3 gündür karları kürekle atamadığım için eve hapsoldum. Hiç bir yere gidemiyorum. Hava durumunu sunan spiker bu gece 25 santim daha yağacağını söyledi. 25 cm. karın kaç kürek edeceğini sizler biliyor musunuz?
28 Aralık: Kuş beyinli spiker yanılmış, tam 83 cm. daha kar yağdı. Bu gidişle karlar yazdan önce erimez. Kar temizleme aracı kara saplandı ve hıyar oğlu hıyar sürücü benden küreğimi ödünç istedi. Karları temizlerken tam altı kürek kırdığımı ve sonuncusunu da onun kalın kafasında kırmaktan zevk duyacağımı söyledim.
4 Ocak: Nihayet evden çıkabildim. Markete gittim ve yiyecek aldım. Dönüşte lanet geyiğin biri arabamın önüne atladı. Arabamda yaklaşık 3000 dolarlık hasar var. Bu hayvanların hepsini gebertmek lazım. Lanet çirkin yaratıklar her yerde varlar. Umarım avcılar hepsinin kökünü kurutur.
3 Mayıs: Arabayı şehirde bir tamirciye götürdüm. Yollara dökülen baş belası tuzlar yüzünden arabamın kaportası çürümüş.
10 Mayıs: Türkiye'ye kesin dönüş yaptım ve İzmir'ime bir daha ayrılmamak üzere yerleştim.
Suratına sı*ayım Kanada'nında, karın da, geyiklerin de...

Erkek dükkanı

Şehrin birinde bekar erkek mağazası açılmıştır. Mağaza 5 katlıdır ve her kat çıkıldıkça, erkeklerin nitelikleri de yükselmektedir. Mağazada sadece tek bir kural geçerlidir: herhangi bir katın kapısından içeri giren kadın, o kattan alış-veriş etmek zorundadır ve eğer bir üst kata çıkmak isterse, tekrar aşağı katlara inemez.
Bir gün bir grup kız arkadaş, kendilerine erkek seçmek için mağazaya gider. Ve...
1.KAT'ın kapısında şunlar yazılıdır:
"Bu kattaki erkeklerin çalışacak bir işleri var ve çocukları da severler".
Kızlar yazılanları okur ve şöyle derler:
-"Eh, hiç yoktan iyidir ama bir de üst kata bakalım".
2. KAT'ın kapısında yazılanlar:
"Buradaki erkeklerin iyi bir işleri var, çocukları severler ve son derece yakışıklıdırlar. Kızlar:
-"Hmmm, hiç fena değil ama acaba bir üst katta ne var ?"
3. KAT:
"Buradaki erkeklerin çok iyi birer işleri var, çocukları severler, son derece yakışıklıdırlar ve ev işlerine de yardım ederler".
Kızlar:
-"Aman Tanrım, çok etkileyici ama yukarıda başka katlar da var."
4. KAT:
"Buradaki erkeklerin işleri çok iyi, çocukları çok severler, gayet yakışıklı olup, ev işlerine yardım ederler ve ayrıca son derece romantiktirler".
Kızlar çığlık atmaya başlarlar:
-"İnanılmaz, bir üst katta bizi neyin beklediğini bir düşünün!"
Ve bir kat daha çıkarlar...
5. KAT'ın kapısında şunlar yazmaktadır:
"Bu kat boştur ve sadece, kadınları memnun etmenin mümkün olmadığını kanıtlamak için konmuştur. Çıkış soldadır; umarız inerken merdivenlerden yuvarlanırsınız...”

19 Şubat 2012 Pazar

David...

Amerika'da mahkemede yargıç, tanık kadına kaç çocuğunun olduğunu sorar.
Kadın "on" diye cevap verir.
Adları sorulunca...
Tanık kadın, yargıca;
-David, David, David, David, David, David, David, David, David, David... der.
Yargıç bu kez merak eder.
-On çocuğunuzun onunun da adı David mi?
Kadın "Evet" deyince, yargıç merakla:
-Peki çocuklarınız bahçede oynarken onları içeri nasıl çağırırsınız?
Kadın bu soruyu gülümseyerek yanıtlar:
-Ben yüksek sesle bir kez 'David' diye bağırırım, bir anda onu birden eve gelir.
Yargıç yine merak ve de kuşkuyla:
-Peki, yemeğe nasıl çağırırsınız onları?
Tanık kadın yine gülümser:
-Yüksek sesle bir kez, 'David yemek hazır... Haydi sofraya' derim, çocuklarımın onu birden sofrada yerlerini alırlar...
Yargıçın merakı gittikçe artar:
-"Peki..." diye sorar bir kez daha. "İçlerinden yalnızca birine bir şey söylemek istediğinizde ne yapıyorsunuz?"
Tanık kadın bu soruyu da kolaylıkla yanıtlar:
-O zaman soyadlarıyla çağırırım...

18 Şubat 2012 Cumartesi

Yaramazlık...

Temelle Fadime farklı köylerde doğmuş, sonrada birbirlerini çok beğenmişler.
Aile büyükleri araya girmiş ve nişanlanmışlar. Nişanlanmışlar ama öyle birbirlerini sık sık göremiyorlar. Fadime’nin babası, Temelin evlerine sık sık gelmesine kıllanıyor. Nede olsa kız tarafı, bir sakatlık olmasından korkuluyor… Baba; Temelin bir bahane bulup geldiği ziyaretlerinde, karısını her seferin de kenara çeker:
- “Aman hanum gençlere göz kulak ol! Onlari sakun yalınuz başlaruna bırakmayasun! Köy yerunde elaleme rezil oluruz da!! “diyerek gaz veriyormuş, dikkatli olması için…
Temelin rutin ziyaretlerinden birinde dışarıda öyle bir yağmur yağar ki, Fadime Temelin köye bu şartlarda gitmesine gönlü razı olmaz... Konuyu annesine, annesi de babasına açar… Baba biraz düşünür, asık suratıyla müstakbel damadını kenara çeker:
- “Ula uşağım pu akşam bizde kalacaysun!! Pi yaramazluk istemeyrum haaa!..”
Bunu duyan Temel ok gibi dışarı atar kendini… Peşinden herkes telaşlanır. Anası;
- “Ula pey! ne dedun da uşağa evden gaçar cibu cittu!!...”
- “Ne diyeceydum da!.Size deduğumi dedum. Pi yaramazluk istemeyrum dedum idi..”
Aradan iki saat geçer artık yatmaya hazırlanan kız evinin kapısı gümbürtüyle yerinden oynar. Aile efradı deli gibi çalınan kapıyı açarlar. Gelen Temeldir, elinde bir torba, üstü başı perişan, ıslak bir haldedir. Baba Temele bağırır:
- “Ula uşağum bu ne hal? Habersuz nereye cittun ?”
Temel, elindeki torbayı göstererek:
- “Picamalarimu almağa eve cittum da buba..!!”

Ruhun serseri...

İşadamı, ofisinde geç saatlere kadar sekreteri ile ciddi ciddi çalışır. Artık geç olmuştur, günün yorgunluğuna ek olarak acıkmışlardır da:
- Hadi çıkalım artık, gidip bir şeyler yiyelim de, evlerimize öyle gidelim!!
Çıkarlar, bir lokantada iyi bir akşam yemeği yerler, biraz da alkol alırlar sonra işadamı, sekreterini evine bırakır. O ara sekreter, nezaketen:
- Efendim!! Bir kahve içmek ister misiniz?
İşadamı:
- Oh!! Neden olmasın! diyerek teklifi onaylar..
Kahveyi içki izler, içkiden sonra da ruhlar ısınır ve birlikte olurlar.
İşadamı kalkar, evine gider. Sabah 04 civarıdır. Arabayı parkeder, cebinden bir tebeşir çıkartır, ceketine pantolonuna bir kaç çizik atar biraz tebeşir tozu serper ve içeri girer.
Karısı ayakta beklemektedir.
- Neredeydin?
- Aysel'le geç saate kadar çalıştık, sonra yemeğe gittik, onu eve bıraktım yemekten sonra beni kahve içmeğe çağırdı, kahveydi, sohbetti, içkiydi derken kendimizi yatakta bulduk, ancak toparlandım, geç kaldım, özür dilerim karıcım...
- Yalancııııı! Yine bütün gece o zibidi arkadaşlarınla bilardo oynayıp bira içtin di mi!?? Sen adam olmayacaksın ruhun serseri! Serserisin sen!!!

Vesikalık..

Dursun iş için müracaatta bulunmuş. İş yerinden iş alınması için bazı evraklarla birlikte 8 adet de vesikalık fotoğraf istemişler, ancak Dursun vesikalık fotoğrafın ne olduğunu bilmiyormuş. Hemen akıl hocası Temelin yanına koşmuş, durumu Temele anlatmış. Temel:
-"bildiğim kadarıyla vesikalık fotoğraf belden yukarı çekilen fotoğraftır. Sen şuraya çukur kaz içine gir. Bende fotoğraf makinesi getireyim. Fotoğrafını çeker veririz" demiş.
Temel fotoğraf makinesi getirmeye gitmiş, Dursun başlamış çukur kazmaya.
Temel bir az sonra geri döndüğünde ne görsün?.. Dursun 8 tane çukur kazmış. Temel:
-"ula dursun niye 8 çukur kazdın" demiş. Dursun:
-"8 vesikalık lazım ya"
Temel:
-"ula salak ben zaten 8 tane fotoğraf makinesi getirmiştim

10 Şubat 2012 Cuma

Eşek..

Ayşe Teyze ile Fadik kız ormanda bir kulübede yaşarlarmış.
Fadik kız o kadar güzelmiş ki, Ayşe Teyze, Fadik kızı her şeyden sakınır, gözü gibi korur, ortaya çıkarmazmış.
Bütün işleri kendisi yaparmış.
Ormana gider, ağaç keser, kestiği ağaçları sırtına yüklenir, kasabaya götürüp satarmış.
Kazandığı para ile aldıklarını da yine sırtlanır, kulübeye getirirmiş.
Gel zaman git zaman Ayşe Teyze yaşlanmış ve hastalanarak, yatağa düşmüş.
Ölümünün yaklaştığını anladığında, Fadik kızı yanına çağırarak, üç altın vermiş ve demiş ki;
- Ben artık ölüyorum. Şu üç altınla kasabaya gidip, kendine bir eşek satın al. Kasabaya gidip gelirken yükünü taşır, sen de yorulmazsın.
Bunları söyledikten sonra da son nefesini vermiş.
Fadik kız bir süre sonra Ayşe Teyzenin dediğini yapmak için, üç altını almış yanına ve kasabaya doğru yola çıkmış. Ancak eşek nasıl alınır, bilmiyormuş.
Ne yapacağını düşünürken, kasabanın ileri gelenlerinden birisi çıkmış karşısına.
Sormuş;
- Ne arıyorsun burada Fadik kız.
- Ayşe Teyzem ölmeden önce üç altın verdi. Eşek alacağım. Ancak nasıl alacağımı bilmiyorum.
- Ne yapacaksın ki eşeği?
-Kasabaya gidip gelirken yük taşıyacağım.
- Yanlış öğüt vermiş Ayşe Teyzen. Şimdi sen beni dinle, al o üç altını, git kendine güzel esvaplar, ziynet ve çeyiz al. Ondan sonra da sana bir koca bulalım, evlendirelim.
- Niye ki?
- Eeee, bir koca on eşeğe bedeldir.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Çerez Tabağı..

Adamın biri Liseden bir arkadaşı ile karşılaştığında kısa bir sohbetten sonra bekar olduğunu ve hiç evlenmediğini öğrenir. İlerleyen günlerde yine bir araya geldiklerinde;
-“Yeter artık evlen, evlen de çoluk çocuk sahibi ol' der ve sözlerine devam eder.
-“Bir kuruyemiş tabağı kalabalık bir grubun önüne geldiği zaman sırasıyla önce Antep fıstıkları, ardından bademler, sonra fındıklar gider. En sona beyaz ve sarı leblebiler kalır.
Eğer belli bir yaşa kadar evlenmezsen senin de durum farklı olmaz. Ya kalan leblebiler ve ay çekirdekleri ile idare edersin, ya da olur ya bir fıstık bulurum diye tabağı karıştırır durursun…”
Adam büyük bir olgunlukla cevap vermiş.
-“Yanlış düşünüyorsun. Aynı tabakta ucu açılmamış kabuklu Antep fıstıkları da kalır. Herkes bir eller, bakar ama kimse açmaya cesaret edemez, tabağa geri bırakır. Onlara ulaşmak cesaret ister. Dişine güveneceksin kıracaksın ki, içinde gizlediği lezzete ulaşabilesin. Ama risklidir, dişini de kırabilirsin!..”

7 Şubat 2012 Salı

Canlılar..

Gel oğlum kalk bakalım tahtaya, sana bi sorum var.
- Buyurun, sorun öğretmenim...
- Canlılar kaça ayrılır?
- Dörde ayrılır öğretmenim.
- Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım..
- Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlar, Çocuklar.
- Çocuklarda insan değilmi oğlum?
- Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim
- Peki, şimdi yeniden say bakalım..
- Bitkiler, Hayvanlar ve çocuklar..
- Oğlum insanlara ne oldu?
- Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenleri hep çocuk kaldılar, diğerleri ise hayvanlaştılar öğretmenim ...!

4 Şubat 2012 Cumartesi

Mantık..

İki rahibe varmış. Biri matematikçi, diğeri mantıklı...
Bunlar bir akşam karanlıkta kiliseye dönerlerken matematikçi, mantıklıya dönerek;
-“Yaklaşık 20 dakikadır bir adam bizi takip ediyor. Gittikçede yaklaşıyor. Şu anda aramızdaki mesafe 50 m” demiş.
Bunun üzerine mantıklı rahibe “bunun tek mantıklı açıklaması olduğunu, adamın kendilerine tecavüz edeceğini, daha hızlı yürümelerini” söylemiş.
Rahibeler daha hızlı yürümeye başlamış...
2 dakika sonra matematikçi rahibe;
-“Adam da hızlandı. Mesafeyi kapatıyor. Şu anda 30 m arkamızda.” demiş. Mantıklı da “o zaman koşmalıyız” diye cevap vermiş ve koşmaya başlamışlar.
3 dakika sonra matematikçi rahibe;
-“o da koşuyor. Aramızda 10 m kaldı.” deyince mantıklı rahibe;
“o zaman bizi yakalayacak. Birimiz sağa diğerimiz sola saparak kiliseye ulaşmaya çalışalım. En azından birimiz kurtulur” demiş...
Matematikçi rahibe 20 dakika sonra kiliseye ulaşmış. Telaş içinde beklemeye başlamış. Aradan 10 dakika geçmeden mantıklı rahibe kiliseye gelmiş. Matematikçi sormuş:
-“Anlatsana ne oldu ?”
-“Adam beni takip etti. Aradaki mesafe 3-5 adım kalmıştı. Mantık olarak daha fazla koşmanın anlamın yoktu.”
-“Eeeeee!”
-“Ben de durdum. Adam da durdu.”
-“Sonra?”
-“Sonra ben eteğimi kaldırdım o da pantolonunu indirdi.”
-“Peki sonra?.. sonra ne oldu?”
-“Ne olacak! Mantık olarak, eteğini kaldırmış bir rahibe, pantolonunu indirmiş bir adamdan daima hızlı koşar.”

1 Şubat 2012 Çarşamba

Rahip Temel..

Papaz her pazar öğlen kasabadaki ahalinin günah çıkartmasını dinler ve de onlara yol gösterirmiş. O gün rahibi başka bir kasabadan bir davet için hafta sonu için çağırmışlar. Papaz hem gitmek istiyor hem kiliseyi kime bırakacağını bulamıyormuş. Sonunda kilisenin tam karsısındaki camiye gidip, durumu caminin hocası Temel'e anlatmış.
Temel:
-“Nasıl olur ben sizin kuralları hiç bilmem ki...” dese de papaz:
-Ben vaaz verdikten sonra sana öğretirim, çok kolay, sen sesini çıkarmadan yanımda dur, günah çıkartanlara nasıl cevap verdiğimi gör, işi hemen anlarsın demiş. Hoca Temel, Tanrı katında bir din adamına yardım edeceği için boynu bükük kabul etmiş.
Pazar günü gelmiş papaz ile hoca Temel ile birlikte odaya girip günah çıkartmaya gelen birinci kadını dinlemişler:
- Muhterem peder!
- Evet yavrum demiş papaz. Temel de dinlemede.
- Muhterem peder. Ben tam üç kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu günahtan arınayım.
- Yavrum Kudüs tarafına dön ve kutsal bakire Meryem ana ile ilgili bir dua oku, çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arinmis olursun.
Biraz sonra bir başka kadın gelmiş:
- Muhterem peder.
- Efendim kızım... Hoca Temel yine dinlemede...
- Muhterem peder, ben tam üç kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu günahlardan arınayım.
- Hımmmm. Yavrum Kudüs tarafına dön ve kutsal bakire Meryem ana ile ilgili bir dua oku çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun.
Kadın teşekkür edip gittikten sonra Papaz Temel'e dönmüş:
-Anladın dimi diyip, bir koşu arabaya binip yola çıkmış. Biraz sonra günah çıkarmak için bir kadın daha gelmiş:
- Muhterem peder.
 Temel öğrendiği gibi:
- Evet yavrum...
- Muhterem peder, ben tam iki kez zina işledim. Ama çok pişmanım bana bir yol göster de bu günahlardan arınayım. Çok utanıyorum.
Temel bir süre düşündükten sonra cevap vermiş:
-Yavrum üzülme, şu anda bir kampanyamız var; sen git bir zina daha yap, sonra gel Kudüs tarafına dön ve Kutsal bakire Meryem ana ile ilgili bir dua oku çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun.

Sifon..

Temel 4 katlı bir apartmanda oturuyormuş. Apartmanın sifonlarıyla ilgili tesisatında bir sorun varmış ve bütün dairelerin sifonları bozukmuş. Yönetici yaptırmış sifonları ve apartman sakinlerinin sifonlarından memnun olup olmadığını sormaya gitmiş.
1. kata giden yönetici sormuş.
-"Sifonunuzdan memnun musunuz?".
Adam cevap vermiş.
-"Evet çok memnunum, her çektiğimde pop müzik çalıyor” demiş.
Yönetici 2. kata çıkmış ve sormuş.
-"Sifonunuzdan memnun musunuz?".
Adam cevaplamış.
-"Evet çok memnunum her çektiğimde Türk sanat müziği çalıyor" demiş.
Yönetici 3. kata çıkmış ve aynı soruyu ona da sormuş.
Adam cevaplamış.
-"Evet çok memnunum her çektiğimde rock müzik çalıyor" demiş.
Yönetici, Temel'in oturduğu daireye çıkmış ve sormuş.
-"Sifonunuzdan memnun musunuz?"
Temel "Hayır" demiş. Yönetici sormuş.
-"Neden efendim yapılmadı mı sifonunuz?"
Temel cevaplamış yöneticiyi..
-“Yapıldı yapılmasına da, her çektiğimde İstiklal Marşı çalıyor, donu mu bile çekemiyorum”

İnat...


Temel, İdris ve Dursun kahvede oturmuşlar, hepsi de en inatçı olanın kendisi olduğunu iddia ediyorlar. İdris;
-"en inatçı benim" demiş.
-"Geçen kış eve biraz geç kaldum. Lapa lapa kar yağıyor, hava da kararmişdu. Kapiyi çaldum. Hatice içerden "Kim o ?" diye seslendi. Bilmiyor mu o saatte benden başka kimsenin gelmeyeceğinu. Sabaha kadar ben kapıyı çaldum, O 'kim o?' dedu. İnadumdan sesimu çıkarmadum.”
Dursun atılmış;
-"O da bir şey mi? Dişim ağrıyordu, dişçiye cittum. Şu ağrıyan dişimu çekiver dedum. Dişçi 'hangisi' diye sordi. O kadar okimuşsun, dişçi olmişsun, sen bilmeyeceksun da ben mi bileceğum dedum. Bir dişimi çekti. Sordu 'Bu mi?' "hayır." İkinci dişimi çekti sordu 'Bu mi?' İnadımdan söylemedum. Ancak 7. dişten sonra bulabildi."
Temel gülmüş;
-"İkiniz de inatçısınız, bileyrum, ama benim kadar olamazsinuz. Fadime’yle evlenduğumuz gece 'Başım ağrıyor, canım istemiyor' diye bir sürü pahane uydirdu, beraber olamaduk. Ondan sonra da kendisi istedu ama inadumdan o gün bugündur ben istemeyrum...
Dursun’la İdris birlikte atılmışlar:
-"Atma be Temel. 17 yaşındaki Ayşe ile 14'ündeki İlyas kimdendur?"
-"Valla inadumdan oni da sormamişum."