İstanbul’da Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin barış ve
huzur içinde yaşadığı bir bayram günü küçük Agop babasına sitem eder:
-Baba biz niye kurban kesmiyoruz, bizim Tanrı’mız yok mu,
der.
Babası ısrara dayanamaz. Mantıken de reddedemez. Ama
karısı karşı çıkar:
-Yahu sen delirdin mi? Ermeniler kurban kesmez, der.
Der ama baba bir kere karar vermiştir. Gider güzel bir
koç alır. Bir de iri bir bıçak. Bıçağı kapıp koçun yamacına geçer. “Baba, oğul
ve Kutsal Ruh olan tek Tanrı’nın adıyla…” deyip bıçağı sallar.
Ama koçun ayaklarını bağlamamıştır. Koçu Tutma işi küçük
Agop’tadır. Koç, ilk sıyrığı aldığında Agop kendini metrelerce uzakta bulur.
Koç önde baba arkada bahçede döner dururlar.
Komşusu yan bahçeden seslenir:
-Boşuna işkence çekme, git Müslüman kahvesinden birini
bul, o kessin! der.
Babanın aklına yatar, hemen elinde bıçak kapıdan fırlar,
üstü başı kan içinde kahveye dalar. Gören kenara kaçar. Telaşlı ve aceleci bir
ses tonuyla:
-Aranızda Müslüman var mı? der. Herkes telaşla ayaklanır.
Kahvenin ortası anında boşalır. En akıllıları çaycıdır:
-Kahvede Müslüman ne gezer, sen camiye git, Müslümanlar
orada, der. Baba oradan çıkıp camiye koşar. Öğle namazının duası yapılmaktadır.
Arkadan:
-Aranızda Müslüman var mı? diye bağırır.
Cemaat kaçışır. Arka saftaki biri en önde mihrapta sırtı
dönük dua eden imamı eliyle işaret eder:
-İşte aha Müslüman! der.
Baba agop öne doğru ilerler. İmam neler oluyor diye ayağa
kalkıp döner ki elinde koca bir bıçak, üstü başı kan içinde Ermeni babayı
görür. Baba, imama:
-Sen Müslümanmışsın, doğru mu, der.
İmam bir gözü kanlı bıçakta, diğer gözü ise Ermeni’de,
kısık ve titrek bir sesle:
-Dur yahu! İki rekat namaz kıldırdık diye hemen Müslüman
mı olduk…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder