30 Mart 2010 Salı

Onun masrafı ağır be molla...

Zengin ve ikram seven ağanın konağına bayramda önce bir molla gelmiş, peşinden de Bektaşi... Ağa ikisini de ağırladıktan sonra ocak başında kahvelerini içerken mollaya sormuş:
— Tütün içer misiniz?
— Estağfurullah, mekruhtur!
— Ya içki?
— Aman efendim haramdır, hiç olur mu?
— Ya kadınlarla ilişkiniz?
— Hiç olur mu, biz harama uçkur
çözmeyiz!
— Saz, çalgı, musiki?
— Tövbe tövbe! Bunları, bana sorarak günaha giriyorsunuz.
Ağa, Bektaşi'ye dönmüş, aynı soruları ona da sormuş, Bektaşi her soruya;
— Eyvallah imanım, emrin olur! diye cevap vermiş...
Yemek bitmiş, misafirler yola çıkarlarken ağa onlara diş kirası vermiş. Mollaya bir altın, Bektaşi'ye de elli altın. Bunun üzerine Molla itiraz etmiş:
— Böyle bir kâfir adama elli altın, bana bir altın veriyorsun.Sana yakıştı mı bu ağam?
Ağa gülmüş;
— Onun masrafı ağır be Molla!

Alemci abi...

İmpalaların şavrolelerin tedavülde olduğu bir dönemde, alemci bir abi arabanın arka koltuğuna davul zurnacıdan mürettep orkestrasını almış geziyor.

Davulcu ve zurnacı dönemin şarkılarını, türkülerini ve oyun havalarını seslendiriyorlar.

Abide o dönemde adet olduğu üzere bir yandan arabasını kendisi kullanırken bir yandan da birasını içiyor.

Arka koltuk orkestrası kıvamına gelmiş, coşku içinde çalmayı ağır abide zevk-u sefa ile arabayı kullanırken…

Birden müzik kesiliyor, davul zurnacı susuyor…

Ağır abi birasından bir yudum, sigarasından bir nefes çekiyor…

Dikiz aynasından orkestrasına bakarak soruyor…

“Ne oldu lan?… Niye sustunuz?...”

Adamlar abiye cevap veriyorlar:

“Abi… Mezarlığın önünden geçiyoruz da…”

Abi birasından bir yudum, sigarasından bir nefes daha çekiyor ve:

“Haaa…” diyor.

“Fatiha’yı çalın lan o zaman…”

29 Mart 2010 Pazartesi

İtiraf...

Hıristiyan genç günah çıkarmak için kiliseye gitmiş, rahibe ne yaptığını anlatmaya başlamış:

-peder ben çok kötü bir şey yaptım. Geçenlerde kız arkadaşımın evine gitmiştim biraz zaman geçirdikten sonra baktık etrafta bizden başka kimse yok onunla beraber oldum.

Peder:

-evladım bu yaptığın çok kötü bir şey ama üzülme tanrı bağışlayıcıdır, demiş.

-peder yaptığım bir şey daha var.

-anlat evladım bana seni üzen her şeyi anlatabilirsin

-dün arkadaşımın ofisine gittim. Arkadaşım yoktu ama sekreteri vardı. Onunla ofiste yalnızdık, etrafa baktık bizden başka kimse yoktu ve onla da beraber olduk.

Bu sefer pederden ses gelmez.

-peder nerdesin?

Peder yine ses vermez. Genç dışarı çıkar ve pederi bahçede görür.

-peder niye çıkıp gittiniz daha anlatıyorum.

-evladım etrafıma baktım bizden başka kimse yoktu…

Reklam...

Genç ve güzel sekreter son günlerde iyice açık saçık giyinmeye başlamış.

Özellikle yürüdüğü zaman ortaya çıkan görüntü genç patronun aklını çelecek duruma gelmiş.

Bir gün yine bu ortam oluşunca, patron kapıyı kilitlemiş ve sekretere karsısındaki koltuğa oturmasını söylemiş. Sekreter koltuğa öyle bir oturmuş ki, genç patronun gözleri yuvasından oynamış. Sekreterin dizlerine ellerini koyarak sormuş:

- Bunlar satılık mı?

Sekreter tokadı indirmiş ve buz gibi öfke dolu bir sesle:

- Elbette hayır. Siz beni ne sanıyorsunuz?

Patron hiç istifini bozmamış:

- Eğer satmayı düşünmüyorsan reklamını da yapma..

Pazarlık

Köşede müşteri bekleyen sokak kadınına yaklaşan adam:

-Kaça, diye sordu... Saatiniz kaça?

-10 Milyon lira...

-Ben on milyon değil, tam yüz milyon lira veririm...

-Gerçekten mi?

-Gerçekten ya... Valla veririm hem de yüz milyon lira... Ama döverim ben...

-Amaaaaan. Yüz milyonu ver de döv...

Otele doğru yürüdükleri sırada adam yineledi:

- Bak söyleyeyim fena döverim ben...

-Döv canım, yüz milyonu ver de...

Soyundukları sırada adam:

-Son defa söylüyorum fena döverim.

-Amaaaaan be!... Dövermiş... Ne kadar döversin yani?

-Vallaaa parayı geri alıncaya kadar döverim...

Olmaz

Adamın biri çok lüks bir restorana girmiş... Yemeğini ısmarlamış gelmesini beklerken bi bakmış yan masada sarışın, iri göğüslü uzun bacaklı bir fıstık...

Bir süre ağzı bir karış açık vaziyette baktıktan sonra dayanamamış garsonu çağırmış:

”Yan masadaki şu nefis yaratığı görüyor musun?.. Ona en pahalı şarabınızdan ısmarlamak istiyorum"

Böylece garson restorandaki en pahalı şaraptan 1 şişeyi sarışın fıstığa götürmüş... Kadın bir şişeye bakmış bir adama bakmış ve çantasından bir kağıt çıkarıp bir şeyler yazmış, adama götürmesi için garsona vermiş...

Garson kağıdı adama vermiş, kağıtta şöyle bir not varmış:

"Bayım, eğer garajınızda son model bir BMW, banka hesabınızda 10 milyon ve bacaklarınızın arasında da 20 cm.lik bir şeyiniz varsa gönderdiğiniz şişeyi zevkle kabul ederim..."

Adam bunları okuduktan sonra bir an düşünmüş, o da bir kağıt çıkarıp bir şeyler karalamış ve garsona vermiş "bayana götür bunu" demiş... Garson notu götürmüş; sarışın afet kağıdı açmış. kağıtta şunlar yazıyormuş:

"Sadece bilmeni istedim benim garajımda bir Ferrari Testarosa, bir BMW 850i ve bir de Mercedes 560SEL var, banka hesabımda ise tam 30 milyon dolar... Ama senin gibi muhteşem bir kadın için bile 5 cm. kestirmeye hiç niyetim yok onun için şişeyi geri gönder…"

25 Mart 2010 Perşembe

Geyik avı..

Temel ile İdris Fransa'ya geyik avına gitmişler.

Av da av yani...

Deniz uçağıyla bir krater gölüne inecekler, dağlarda avlanacaklar sonra dönecekler...

Pilot yolculara dönerek:

- “Beyler göle indik, size iyi avlar. Bir hafta sonra tekrar bu göle sizi almak üzere iniyorum. Ancak şunu peşin peşin söyleyeyim, adam başı bir geyik taşıma hakkınız var. Deniz uçağı daha fazlasını kaldırmıyor.” der. Bizimkiler de:

- “Tamam, biz zaten seri avı düşünüyor değiliz, asıl kafamız dağılsın diye buradayız.”

- “Harika, iyi avlar. Rastgele!” diyen Pilot uçakla havalanır.

* * *

Bir hafta sonra deniz uçağı göle iner...

Pilot bir bakar ki bizimkilerin yanında, adam başı iki geyik!

Pilot: Bravo da, adam başı tek geyik demiştik. Bu uçak, bu ağırlığı taşımaz.

Bizimkiler: Taşır taşır.

Pilot: Taşımaz.

Bizimkiler: Taşır taşır.

Pilot: Beyler bakın! Burası Avrupa Birliği, her şeyin bir kuralı var. Nizam var intizam var! Dört geyikle binerseniz bu uçak havalanamaz.

Bizimkiler: Havalanır havalanır.

Pilot: Olmaz!

Bizimkiler: Geçen yılki pilot havalandı ama...

Pilot: Havalandı mı? Dört geyikle mi? Buradan mı?

Bizimkiler: Evet tastamam öyle. Geçen yılki pilot, dört geyikle havalandı!

Pilot: Madem o pilot yaptı, ben de yaparım. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yapıyor olacağım ama kanıma girdiniz. Hadi yükleyin geyikleri, binin, bağlayın kemerlerinizi, kalkalım.

* * *

Pilot gazı verir...

Deniz uçağı göl üzerinde süratlenir...

Süratlenir...

Kızaklar sudan kesilir ama uçak bir türlü ağırlığı kaldırıp yükselemez...

Ve sonuçta burun üstü ormanın içine çakılır, bin parçaya ayrılır.

Şans eseri kimsenin burnu kanamadan herkes kurtulur.

Ormanda, yarı baygın, paramparça olmuş uçağın yanında, bizim avcılardan İdris kendine gelir, kafayı kaldırır... Temel de gözlerini açmıştır...

Gözlerini açan İdris sorar:

-Ula Temel, neredeyiz biz?

Temel şöyle bir etrafa bakar...

- Hemen hemen... Geçen yıl düştüğümüz yerin 200 metre kadar gerisinde!

* * *

BU FIKRA;

İKİ SEÇİMDİR AKP'YE OY VERENLERE İTHAF OLUNUR!!!

Kim lan bu…

Pamuk Prenses Herkül ve notre damme'ın kamburu birlikte otururken pamuk prenses;
- Benim çadırımda sihirli ayna var girip sorayım hala en güzel ben miyim? der ve çadıra girip çıkan pamuk prenses:
- Aynaya sordum hala en güzel benmişim. der.
Bunun üzerine Herkül:
- Bir de ben sorayım bakalım hala en kuvvetli ben miyim? der ve çadıra girer. Çadırdan çıkınca;
- Hala en kuvvetli benmişim. diye cevap verir.
Sıra notre damme'ın kamburuna gelmiştir.
Oda “En iğrenç ve en rezil hala ben miyim sorayım” diye çadıra girer.
Çadırdan on karış suratla çıkan Notre domme'ın kamburu sinirli bir şekilde bağırır…
- Kim lan bu RECEP?

Ampul...

Olayın kahramanları, iki üniversite öğrencisi...
Koyu geyik muhabbetinin düğümlendiği durumlardan birinde, bu iki kafadar bir iddiaya girer...
Delikanlılardan biri, odanın tavanında asılı olan ampulü ağzına tamamen sığdırabileceğini iddia eder...
Evet, yanlış okumadınız, bildiğiniz 100 mumluk ampulü... ve sığdırır da.
Ancak bir sorun vardır. Ampulü ağzından geri çıkaramamaktadır.
Arkadaşı hayret eder bu nasıl iş diye, o da evdeki başka bir ampulü ağzına sokar ve tabii ki o da çıkaramaz.
Bunun üzerine iki kafadar hastanenin yolunu tutmaya karar verirler.
Ağızlarında ampul olduğu halde bir taksiye atlarlar.
Konuşma zorluğu çekerek güya taksiciye dertlerini anlatırlar.
Taksici bir taraftan gülme krizi geçirirken bir taraftan da;
- “nasıl olur abi ya, uğraşsanız çıkar, bir asılın şuna, şaka mı yapıyonuz ?” diye söylenmektedir.
Neyse akşamın bir yarısında acile gelirler. Taksici ayrılır.
Doktorlar çocukları beklemeleri için bir odaya alır.
Aradan 15 dakika geçmeden taksici kapıda görünür; tabii ağzında bir ampulle.
Amcam çocuklara inanmamış, açık olan bir marketten ampul almış ve denemiştir!!
Simgesi Ampul olan Partinin Türkiye'de nasıl iktidara geldiğini şimdi anladınız mı?
* * *
BİR ŞEY OLMAZ DİYE HERKES DENEDİ,
VE GÖRDÜK Kİ GERİ ÇIKARAMIYORUZ.
OY VERİRKEN İYİ DÜŞÜNÜN,
AMPUL, BİR SEFER GİRDİĞİ YERDEN ÇIKMIYOR...
YARIN ÖYLE BİR YERE GİRER Kİ...
MAAZALLAH; DOKTORA BİLE GİDEMEZSİNİZ.
İSTER SEÇİM DEYİN, İSTER REFERANDUM...
ARTIK ÇOK AZ BİR ZAMAN KALDI.
BİR DAHA SAKIN DENEMEYE KALKMAYIN!!!

23 Mart 2010 Salı

Geloor mu, Gidoor mu?

Uzun ikna turlarından sonra, Ermeni mahallesinin 17 yasındaki güzeller güzeli ve yoksul aile kızı ZIVART, mahallenin zengin ve 75 yasındaki MIGIRDIC beyi ile evlendirilir.

İlk gece Migirdic Bey ölür.

Durumu şüpheli bulan savcılığın açtığı dava sonucunda Mahkemede hakim sorar:

- "Kızım anlat bakalım nasıl oldu?"

Zıvart, utangaç ve ermeni şivesiyle anlatır:

- "Vallahi hakim bey, malumunuz zifaf gecesidir... Migirdic Bey üstüme geldi... başladı zangır zangır titremeğe... ben zannettim geloor, meğer gidoormus."

22 Mart 2010 Pazartesi

İş telefonu..

Ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış ;

Baba: 'Yahu bu korkunç bir fatura. Ben bu telefonu asla kullanmıyorum, hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.'

Anne: 'Aynen ben de... Akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında telefon. ne yapayım bunu.'

Oğlan: 'Vallahi ben de Şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün görüşmelerimi yapıyorum.'

Kız: 'E benim de Şirket hattım var. Ev telefonunu hiç kullanmam ki..'

Herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar...

Hizmetçi: 'Eee... Problem ne o zaman? Sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz...'

20 Mart 2010 Cumartesi

DİREBZONSPOR...

Temel maç hastası…

Varı yoğu maç, ancak ölürse çok sevdiği maç zevkinden mahrum kalacak. Kafayı buna takmış vaziyette.

Bir gün haber gelir;

- “Dursun çok hasta, ölüm döşeğinde..”

Koşup ziyaretine gidiyor. Bakıyor Dursun’un durumu kötü.

- “Ula Tursun bileysun pen maç hastasiyum, maçsiz yapamayrum. Haktuala sana sihat versun ama sen pendan önca öpür yana cidersen orada maç var mı yok mi, pana pi haper veriy misun sena zahmet” der.

Dursun;

- “Senu neten kırayum,daaa. Pi haper yollama imkani varisa tapii haper verirum” der.

Dursun bir süre sonra ölür.

Aradan bir kaç ay geçer, bir gece Temel uyurken kulağına bir ses;

- “Ulaa Temal, ula Temal” diye fısıldar. Temel;

- “Ya pismillah” diye fırlar.

Ses devam eder

- “Temel ben Dursun”…

- “Tursun ne edeysun ?”

- “Hani sen pena sormişidun ya purada maç var mı yok mi diye..”

- “He ya..”

- “Sena pi iyu, pi da kötu haperum varidur”

- “Eeee...?”

- “İyisi şu ki purada maç var ..”

- “E peki kötusu?”

- “Yarun ki maça seni kaleye koymişular hazurlan uşağum….”

14 Mart 2010 Pazar

Horoz...

Köydeki kümese yeni bir horoz gerekince çiftçi pazara gitmiş ve bir horoz satın almış.
Adam çiftliğe dönmüş, horozu kümese koyar koymaz tüyler uçuşmaya, tavuklar gıdaklamaya başlamış. Çiftçi çok memnunmuş.
Ancak horoz çok azgın çıkmış, tavuklar yetmemiş, ördekleri, kazları, hindileri düdüklemeye başlamış. Hatta onlar da yetmeyince koyunlara, ineklere, atlara, çoban köpeklerine bile dayamış. Adam endişelenmeye başlamış, hatta horozun kendisine de birşey yapacağı korkusuyla avluya bile çıkamaz olmuş. Ertesi gün bir bakmış ki horozun ayaklar havada, dil dışarıda yerde yatıyormuş, tepesinde de bir akbaba uçuşuyormuş.
Çiftçi koşarak horozun yanına gelmiş;
- "eh işte sonunda olacağı buydu, o kadar hayvanı düdüklersen, böyle yamulur kalırsın'' demiş.
Horoz bir gözünü hafif açarak çiftçiye yarım ağızla ve kısık sesle homurdanmış;
- "git lan git!.. Kaçıracan şimdi akbabayı"...

12 Mart 2010 Cuma

Yedisine de, kırkına da..

Her gün yamaçtan tarlalarına ekine giden bi gelin-kaynana varmış...

iki adam gelinle kaynanayı gözlerine kestirmişler.bunları alıp kaldıralım, diye düşünmeye başlamışlar..

Bir gün, gelinle kaynana tarlaya giderken ortalığı yıkan bir ağlama duymuşlar… Dinlemiş ler ki, kulübeden geliyor… Çıkalım bir bakalım, demişler…

Gidip kapıyı çalmışlar... Adamlardan biri açmış…

Kaynana:

'hayırdır' demiş 'ne oldu? '

Adam demiş ki:

'cenazemiz var... buyrun içeri'

Gelin kaynana içeri girmişler... Giriş o giriş.

Adamlar işlerini halletmişler…

Neyse… Gelin kaynana evden çıkmışlar…

Gelin sormuş:

'ana be, naapcaz şimdi '

Kaynana cevap vermiş:

'valla gelin seni bilmem ama ben yedisine de gelicem kırkına da sevaptır...

11 Mart 2010 Perşembe

Sarhoş...

Adam arkadaşlarıyla gecenin yarılarına kadar içer ve zil zurna bir şekilde eve gelir açar kapıyı ve soyunmadan gider usulca yatağına karısının yanına kıvrılır ve sızar.
İşte ne olursa o anda olur aman tanrım o da nesi…
Yatağın başucunda eli asalı aksakallı bir ihtiyar belirir ve:
-Kalk oğlum gidiyoruz.
-Nereye amca?
-Sen öldün oğlum, artık öbür dünyaya gidiyoruz ver elini evladım, haydi...
-Ama amca ben daha yaşayacaktım.
-Ohoooooooo ben kime diyorum, yok öldün bi kere olmaz artık geçmiş ola oğlum…
-Ama bak daha çocuklarım küçük nolur diye ağlamaya başlar ve ihtiyar;
-Eh hadi bu seferlik seni geri göndereyim…
-Sahi mi yaşasın diye çığlık atar bizimkisi.
-Yaşamasına yaşasın da insan olarak geri gönderemem seni…
-O niye ki? Amca…
-Yav fazla soru sorma, kurallar böyle ancak ya köpek, ya da tavuk olarak geri dönebilirsin hadi kararını ver çabuk ol daha gidecek çok yerim var evladım.
Adam heyecan içinde düşünmeye başlar; şimdi köpek olsam herkes vurur tekme atar sokakta yaşantı çok zor, ben en iyisi bari tavuk olim der.
-Tamam sen artık bir tavuk olarak dünyaya geri döndün, der demez ihtiyar ortadan kaybolur ve adamın her tarafı tüylerle kaplanır kanatları çıkar ve hop kendini pis bir kümeste bulur ve arkasından bir ses:
-Naber fıstık?
-Kim ki fıstık?
-Sen, sen burada yenisin dimi?
-Evet de sen kimsin?
-Kim olacağım, ben bu kümesin horozuyum.
-Eeeeeee?
-Eesi ne? Hadi nazlanmada şöyle kuytuya geçelim ve…
-O niye?
-Niyesi var mı? Bir horozla bir tavuk ne yapar?
-Ama…
-Aması maması yok ver kurtul burada kural böyle der horoz…
-Yav vermesine verim de bak cidden benim arkamda bir dolgunluk var canım yanıyor der tavuk...
-Ohha daha yapmadan mı canın yanmaya başladı, baksana sen sen hiç yumurtlamadın mı?
-Yoo, hiç yumurtlamadım şimdiye kadar, niye sordun ki?
-Ay şapşal şey, ilk yumurtandır o sertlik yapan kıçındaki şey, yumurtla gitsin, ferahlarsın…
-Ay bilmem ki, nasıl olacak?
- Gayet basit, mızmızlanma panik etme ıkın ıkın çıkar yumurta...
-Valla de…
-Dedim bile, hadi amma uzattın be bir de tavuk olacaksın ıkın ıkın bak başı göründü bile yumurtanın ıkın ıkınnnnnnnn…
-Demeye kalmadan adamın ensesinde okkalı bir Osmanlı tokadı şaklar:
-Ulan Allahın belası herif , zilzurna sarhoş gecenin ikisinde eve geldin bir şey demedim de yatağın orta yerine s.çmanın ne alemi var ha!!!...

7 Mart 2010 Pazar

VIR VIR VIR

Amerikalı sadece paraya ve maddiyata dayalı hayatından bıkıp usanınca her şeyi satıp savmış, Hindistan'a gitmiş. Memleketin kus uçmaz kervan geçmez bir köşesinde yaşayan, şöhretini duyduğu bir gurunun kapısına dayanmış. Yalvarmış, yakarmış ve sonunda esiği aşmayı basarmış.

Guru, otlardan, samanlardan yapılma bir kulübe göstermiş Amerikalı'ya.

- 'Burada inzivaya çekileceksin' demiş.

- 'Kimseyle görüşmeyeceksin, kimseyle konuşmayacaksın, su ve ekmekle yetinip tefekküre dalacaksın!..'

On sene geçmiş. Guru, on sene sonra bir gün Amerikalıyı yanına çağırtmış:

- "3 kelime söyleme hakkın var. Seni dinliyorum!"

Zar zor konuşmuş Amerikalı:

- “Karnım çok aç!”

- “Günlük tayinini biraz artırın!" demiş guru ve kulübesine geri göndermiş.

Bir on sene daha geçmiş. Tekrar yanına çağırtmış:

- "3 kelime söyleme hakkın var. Dinliyorum!"

- Yatak çok sert!

- "Altına biraz daha saman ilave edin!" demiş, kulübesine geri göndermiş.

Bir on sene daha geçmiş, guru, bir kez daha yanına getirtmiş Amerikalıyı.

- "3 kelime söyleme hakkın var. Dinliyorum!"

- “Evime gitmek istiyorum!”

- “S..tir git ulan nereye gideceksen! Zaten geldiğinden beri vır vır vır, devamlı şikayet...”

Termometre

Adam evine dönünce karısını hüngür hüngür ağlarken bulmuş..Telaşla sormuş..
- "Eczacı" demiş karısı içini çekerek.. "Telefonda bana küfür etti!"
Adam öfkeyle eczaneye koşmuş…
- "Sen ne dedin benim karıma" diye saldırmış eczacıya..
- "Durun!" demiş eczacı, "Bir de beni dinleyin!..."
- “Sabah saatin alarmı çalmayınca hayli geç kalkabildim.. Kahvaltı etmeden kapıdan fırladım ki evin ve arabanın anahtarlarını içeride unutmuşum. Pencerenin camını kırarak anahtarları aldım… Geciktim diye biraz hız yapınca yolda ceza yedim.. Yarı yolda lastiğim patladı... Eczaneye geldim ki kapıda bir sürü insan bekleşiyor... Kapıyı açarken telefon yerinden fırlarcasına çalıyordu... Birinin parasının üzerini vermek için hamle yaptığımda paralar yere saçıldı... Ellerimin ve dizlerimin üzerinde paraları toplarken telefon hala çalıyordu… Ayağa kalkarken kasanın açık çekmecesine başımı vurunca yere yuvarlandım. Telefon hala çalıyordu... Hamle yaparken ortadaki rafa çarptım. En pahalı parfümler yerlere düşüp kırıldı... Telefon hala deli gibi çalıyordu… Sonunda açtım… Karınız arıyormuş… "Rektal termometreyi nasıl kullanacağım?" diye sordu..
- “Size yemin ederim kendisine sadece doğruyu söyledim!"

6 Mart 2010 Cumartesi

Kayserili...

Oğlu, Kayseriliden para istedi:
- "Baba 500 bin lira verir misin?"
Kayserili:
- "400 bin mi? Naapcan lan 300 bini. 200 bin neyine yetmiyor. Al sana 100 bin yeter." der ve çıkartıp 50 bin lira verir.
Bunun üzerine oğlu pişkin pişkin güler:
- "Baba bana zaten 50 bin lira lazımdı." Kayserili:
- "Bak kerataya, sahte para vermesem kazıklayacaktı beni..."

İnek...

Öğretmen sınıfa geç gelen öğrenciye sordu:

- Neden geç geldin oğlum?

- Bizim ineği damızlık boğaya götürdüm hocam. Öğretmen biraz kızararak:

- O işi baban yapamazmıydı?

Çocuk bu soruya gülerek:

- Belki yapabilirdi hocam ama bizim inek boğalardan daha çok hoşlanıyor.

satış şefi...

Oldukça geniş bir araziye yayılmış 18 delikli bir kulüpte golf oynayan adam, kaçıncı delikte olduğunu şaşırmış…

Az ilerisinde oynayan bir kadın görmüş. Ona doğru yürümüş…

- "Kaçıncı delikte oynadığımı şaşırdım da" demiş…

- "Ben 7'nci delikte oynuyorum" demiş kadın.

- "Siz benden bir delik geride olduğunuza göre, 6'da olmalısınız…"

Adam teşekkür edip oyununa dönmüş…

Bir sure sonra, gene oynadığı yeri şaşırmış. Kadın az ilerisinde.. Ona koşmuş gene;

- "Ben 14'uncu delikte oynuyorum" demiş kadın…

- "Siz benden bir delik geride olduğunuza göre, 13'tesiniz.. "

Adam oyununu bitirince kulübün barına gitmiş.

Bakmış kadın barın ucunda oturuyor.

Yanındaki tabureye oturmuş,

- "Teşekkür ederim tekrar" demiş.

- "Size bir içki ısmarlayabilir miyim?.."

Laf lafı, laf kapıyı açarken, adam kadına;

- "Ne is yaparsınız?" demiş…

- Ben satış şefiyim" demiş, kadın…

- "Ne tesadüf, ben de satış şefiyim" demiş adam ve sormuş..

- "Ne satıyorsunuz? ..."

- "Söylersem gülersiniz" demiş, kadın…

Söz vermiş adam gülmeyeceğine…

- "Orkid satıyorum ben" demiş, kadın…

Der demez adam öyle bir gülmeye başlamış ki, tabureden düşmüş, yerde gülmeye devam etmiş, tepinerek…

Kadın;

- "Söylemiştim güleceğinizi... Siz de söz vermiştiniz, oysa" demiş, hafif öfkeli…

- "Yok" demiş adam…

- "Yok... Size gülmüyorum. Ben de tuvalet kağıdı satıyorum ve sizden hala bir delik gerideyim!.. "

Doktor

Adam doktora gitmiş; "Doktor Bey, kalbim çok hızlı atıyor."

Doktor; "Atmaması lazım" demiş.

Bunun üzerine adam koşa koşa eczaneye gidip "Sizde Atmaması var mı?" diye sormuş.

Eczacı: "Atmaması bizde olmaz, karşıdaki veterinere soracaksınız."

Bunun üzerine adam veterinerden 5 kutu atmaması alıp beş ay kullanmış.

Sonuç süper. Beş ay sonra şikâyeti yeniden başlamış.

Veterinere gidip atmaması istemiş. Veteriner; "Maalesef bizde de kalmadı" demiş.

Bunun üzerine adam panik halinde doktora giderek; "Doktor Bey, at maması bitmiş" diye yakınmış.

Doktor cevap vermiş: "Bitmemesi lazım"…

5 Mart 2010 Cuma

Biyoloji Dersi...

İngiltere’nin saygın kız kolejlerinden birinde biyoloji öğretmeni örgencilerden Miss Perkins`a:

"Söyle bakalım, insan vücudunda uyarıldığında normal büyüklüğünün altı katına ulaşan organ hangisidir?" ...

Öğrenci yüzü kızararak:

"Bana bu soruyu sorduğunuzdan ailemin haberi olacak !"...

Öğretmen başka bir öğrenciye dönmüş ve: "Sen söyle Miss Sarah" demiş.

Sarah, "Loş ışıkta gözbebeği" yanıtını vermiş.

Öğretmen "aferin" dedikten sonra, Miss Perkins`a dönmüş ve:

"Sana üç şey söyleyeceğim" demiş:

1-Dersine hiç çalışmamışsın, bundan ailenin haberi olacak...

2-Aklin fikrin sürekli kötü şeylerde...

3-İleride çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaksın!..

2 Mart 2010 Salı

Yatak ve don...

Parisli Salamon'un işleri tersine tersine gidiyormuş, Amerikadaki arkadaşı Mison'a mektup yazıp akıl danışmış…

-“Elinde ne var ne yoksa sat Amerikaya gel” demiş Mişon…

Salamon neyi varsa satmış…

Tek oda bir dükkanı varmış, “Her ihtimale karşı bu kalsın” demiş.

Karısı Rebecca'yı “şimdilik” diye Paris'te bırakıp, Amerikanın yolunu tutmuş…

Aylar geçmiş Salamon'dan karısına, nihayet bir mektup gelmiş…

“Kuzum Rebecca, Çoktandır yazamadım kusura bakma. Benim burda işler çok iyi. Epeyce bir müddet elimdeki parayla ihale kovaladım, sonunda, Kore savaşından kalma eski don ihalesine girdim. Tanesini 1 dolardan alıp, kısalttırdım, 2 dolara malettim ve tanesini 10 dolardan sattım.

Buradan kazandığım parayla, bu defa Vietnam savaşından kalan eski yatak ihalesine girdim. Eski yatakların tanesini 5 dolardan aldım, üzerine yeni yüz kaplattım, 10 dolara malettim tanesini 100 dolardan sattım.

Kuzum Rebecca, durum şimdi çok iyi, dükkanı sat acele yanıma gel”

Rebecca cevap yazmış...

“Kuzum Salomon,

Sen orada, binlerce yatak ve on binlerce donla çok para kazandığını yazıyorsun.

Ben burada; bir tek yatakla ve de donsuz olarak senden çok kazanıyorum”

1 Mart 2010 Pazartesi

Balık..

Temel ile Dursun her gün mendirekte balık tutarlarmış...

Bi gün Dursun,

-"Ula Temel", demiş,

-"Haçan sen boyle paluk tutarken, pen senun eve sızsam, senin Fadimeyla aşna-fişna edup, hamile piraksam, penden çocuğu olsa, senle pen ne olurduk?"

Temel sakin, yanıtlamış:

-"Odeşmiş olurduk..."

Mutlu evlilik...

Kaptanın biri 40 yıllık mutlu evliliğini ve nasıl evlendiğini eşinin yanında anlatıyor.

“O zamanlar 2. kaptan olarak bir yük gemisinde görevliydim. Evlenme zamanım neredeyse geçmişti. Aradığım ideal kadını da bulamıyordum. Banka müdürü bir arkadaşım beni bankanın yemeğine davet etti. Bütün şube personeli de yemekteydi. Bundan 2yıl önce görev aldığım bir geminin İtalya seferinde fırtına yüzünden batışını ve başımdan geçenleri anlatıyordum. Geminin yan dönmesini, azgın sulara rağmen yüzerek başka gemiye çıkışımızı anlatırken genç bir kız bana ciddi ciddi;

“Peki! Siz bu kazadan kurtulabildiniz mi?” demez mi?

Hemen banka müdürü arkadaşımın kulağına fısıldadım.

“Bu kız tam bana göre. Aradığım ideal kadın bu! Bu işi ayarla.”

Veee;

40 yıldır bu kadınla mutlu bir evliliğim var!

Of ulan OOffffff...