19 Eylül 2016 Pazartesi

Nafaka..

Karısından boşanmış olan bir adam, o gün annesini görecek olan kızına:
- Al kızım bu zarfı. Sen artık 18 yaşına bastın. Bu annene vereceğim son nafaka çeki. Bunu annene ver, sonra 1 adım geri çekil ve annenin yüzündeki ifadeyi seyret demiş.
Kız annesine gidip:
- Anne babam bu zarfı sana gönderdi. Ben artık 18 yaşıma bastığımdan sana gönderdiği son nafaka çekiymiş. Zarfı sana verip sonra 1 adım geri çekilip senin yüzündeki ifadeyi seyretmemi söyledi.
Annesi:

- Peki kızım. Şimdi babana git, 18 seneden sonra ona aslında senin gerçek baban olmadığını söyle. Sonra 1 adım geri çekil ve yüzündeki ifadeyi seyret!

13 Eylül 2016 Salı

30 Derece Doğuya

Bir savaş gemisi karanlık ve sisli bir gecede yol alıyormuş. Kaptan köşkündeki komutan tam karşıda ve uzakta üzerilerine doğru gelen bir ışık fark etmiş. Hemen karşı tarafa sinyal göndererek şu mesajı geçmiş.
-'Derhal rotanızı 30 derece doğuya çeviriniz'
Karşıdan anında cevap gelmiş:
-'Sen rotanı 30 derece batıya çevir!'
Komutan şaşırmış, biraz da sinirlenmiş, mesajı tekrarlamış:
-'Rotanı derhal 30 derece doğuya çevir, emrediyorum!'
Karşıdan cevap:
-'Asıl sen rotanı 30 derece batıya çevireceksin!'
Komutan öfkeden küplere binmiş, bir mesaj daha yollamış.
-'Ben 30 yıllık kaptanım, sana son kez emrediyorum, rotanı 30 derece batıya çevir!'
Cevap:
-'Sen 30 senelik kaptansan ben de 20 senelik denizciyim, sen rotanı 30 derece doğuya çevir'
Komutan, o kadar sinirlenmiş ki, hemen mürettebata bütün topları ateşe hazır hale getirmelerini emretmiş ve son kez bir mesaj göndermiş:
-'Burası bir savaş gemisi, derhal rotanı 30 derece batıya çevirmezsen ateşe başlayacağız'
Karşıdan cevap gelmiş:
-'Burası da bir deniz feneri salak.. Rotanı bir an önce 30 derece doğuya çevirmezsen birazdan kayalara çarpacaksın'



6 Eylül 2016 Salı

Ödeme..

Ufak tefek yaşlı bir kadın iki plastik torba taşıyarak caddede yürüyormuş. Torbalardan biri delinmiş ve 20 dolarlıklar uçuşmaya başlamış. Polisin biri kadını durdurup;
-"Ham'fendi torbadan paralarınız dökülüyor." demiş.
-"Kahretsin!" demiş kadın. "Uyardığınız için sağ olun. Ben şimdi dönüp toplarım onları."
-"Bir durun bakalım! O kadar para nereden geliyor? Çaldınız mı yoksa?"
-"Yok canım!" demiş kadın. "Benim bahçe stadyum parkına bakıyor. Orada arada sırada araçlarda parti veriyorlar. O partilerden çıkan adamlar çoğunlukla benim çiçek tarhlarımı tuvalet olarak kullanıyor. Ben de elektrikli kesiciyle çalıların arkasında bekliyorum. Onlar işlerini görmeye hazırlandığı anda benim kesiciyi çalıştırıp; 'Ya 20 dolar verirsin ya da seninki uçar gider!' diyorum."
-"Vay be!" demiş polis gülerek. "İyi fikirmiş. Peki öbür torbada ne var?"
Yaşlı hanım cevap vermiş;

-"Eee... hepsi ödemiyor tabii."

Yok artık..

Her zaman olduğu gibi bir Türk, bir Alman, bir İngiliz ve bir Amerikalı birlikte seyahat etmektedirler. Aralarında sohbet uzar gider ve sonunda ülkelerini övmeye dayanır.
Amerikalı; "Bizim öyle yüksek binalarımız var ki çatıları bulutlara değer.."
Diğerleri hep birden; "Oha yok artık daha neler.."
Amerikalı; "Ya biraz abartmış olabilirim olsun olsun bir metre aşağısı.."
İngiliz; "Bizim öyle yüksek şatolarımız var ki burçları bulutlara değer.."
Diğerleri hep birden; "Oha yok artık daha neler.."
İngiliz; "Ya biraz abartmış olabilirim olsun olsun bir metre aşağısı.."
Alman atılır; "Bizim öyle fabrikalarımız var ki bacaları bulutlara değer.."
Diğerleri hep birden; "Oha yok artık daha neler.."
Alman; "Ya biraz abartmış olabilirim olsun olsun bir metre aşağısı.."
Bizim Türk bir süre sessiz kalır, diğerleri alaycı tavırlarla yüzüne bakarlar ve sonra bizimki lafa girer; "Ya bizim ki öyle çok önemli bir şey değil aslında.."
Diğerleri alaycı alaycı; "Olsun canım söyle.."
Türk; "Bizim kadınlar ağzından doğurur.."
Diğerleri hep birden; "Oha yok artık daha neler.."

Bizimki; "Ya biraz abartmış olabilirim olsun olsun bir metre aşağısı.."

5 Eylül 2016 Pazartesi

Ağustos böceği..

Olay bir sahil kasabasında geçer.
Ege 'nin meltemleriyle ünlü bir sahil şehrinin rüzgârlarıyla ünlü bu kasabasında geceler alabildiğine sakindir. Ağustos böcekleri Top 10'a aday şarkılarını söyleyip köşelerine çekildi mi geceler sadece uykusu kaçmış sivrisineklere kalır. Bir de sivrisinekler yüzünden uykusu kaçmış insanlara...
İşte gecelerden böyle bir gece, söz konusu sahil kasabasının hastanesine yaralı bir karı koca getirilir. Karı ve koca hastanenin acil servisi önünde sedyeye yatırılır.
Kadının başında ağır bir darbe vardır ve kanlar akmaktadır. Omuzunda ise birinci dereceden bir yanık söz konusudur. Kadın ağlamaktadır...
Yandaki sedyede yatan kocasında ise gözle görülür bir darbe görülmemektedir. Adam zaman zaman acıyla gözlerini kırpıştırmakta acısı hafifler hafiflemez de kadını sakinleştirmektedir.
Az sonra hastanenin doktorları koşuşturur. Kadının başındaki yaraya ve yanığa müdahale edeceklerken kadın feryatla bağırır.
- "Beni bırakın kocamla ilgilenin."
Doktorlar adama nesi olduğunu sorarlar, adam şortunun fermuarını indirir. Adamın penisi kopmak üzeredir. Şaşkınlık içindeki doktorlar derhal adamı ameliyata alırlar. İnceldiği yerden kopmak üzere olan penis itina ile dikilir teğel atılır.
Kadının başındaki yaraya tampon yapılır, yanık iyileştirilir. Fakat doktorların kafası iyice karışmıştır. Çünkü olay ilk bakışta ileri derecede Bosna-Hersek savaşı gibi bir karıkoca kavgasını andırmaktadır. Fakat kadın ve kocası hastaneye birbirlerini sarılıp okşayarak getirilmiştir. Üstelik hastanede kaldıkları süre içerisinde birbirlerine “sevgilim, canım”dan başka hiçbir kötü söz sarf etmemişlerdir. Hastanede görevli olan polisler karı ve kocanın ifadesini almak istediklerinde durum aydınlanır olay şudur:
Erkeğin canı omlet istemektedir... Mutfağa girer... Tavayı alıp üstüne insanları uçuran yağdan koyar. Yumurtaları da bir güzel kırmaya hazırlanırken içeri kadın girer. Sıcak ve sessiz gecede kadın kendini Sharon Stone gibi hissetmektedir… Adam yumurtaları tavaya kırarken kadın adamı tahrik etmeye başlar. Bir süre öpüşüp koklaşırlar. Sonra kadın adamın cinsel organına pipet muamelesi yapmak üzere eğilir. Adamın tavada omleti pişerken aşağıda mercimek fırına verilmektedir. Adam ayakta, omlet tavada, kadın ise eğilmiş pipetle kola içer pozisyonda bir süre daha oynaşırlar... Adam gözlerini açtığında tavadaki omletin alt tarafın iyice piştiğini fark eder. Omleti ters yüz etmenin zamanıdır. Fakat çevresine bakınan adam etrafta teflon veya tahta bir kaşık göremez. O anki pozisyonu ve zevki bırakıp çekmecelerde teflon kaşık aramayı da göze alamaz. Yumurtayı filmlerdeki gibi hoplatarak ters çevirmek gelir aklına. Sevinçle tavayı hoplatır. Omlet havaya fırlar, tavanın içindeki yağlar da...
Ve tavadaki kızgın yağ kendi halinde nefesli sazlar sınavına hazırlanan kadının omuzuna dökülür. Omuzuna kızgın yağ dökülen kadının gözleri kararır. "Ah yandım ben Allah'ım" diyen kadın can havliyle ağzındaki yabancı cismi ısırır ve dişleri orada kilitlenir.
Cinsel organı ısırılan adam ise kadının tuttuğunu bırakması için elindeki tavayı kadının kafasına indirir sertçe... Kafasına tavayı yiyen kadın tuttuğunu bırakır ve bayılarak yere düşer. Acıyla ikisi birden yerlere serilirler... Az sonra kendine gelen adam bir ambulans çağırır ve hastaneye giderler.
Ambulans sirenleriyle uykuları kaçan ağustos böcekleri kendilerine bis yapıldığını sanıp yeniden şarkı söylemeye başlarlar. Bazı sahil kasabalarında hastanelerde çok ilginç şeylere şahit olunur.


Gani Müjde

Karnıyarık..

Amerika'nın Türkiye Büyük Elçisi, ülkesine geri dönünce dostları hemen çevresini sarmışlar. Başlamışlar Türkiye ile ilgili sorular sormaya.
- Nasıl bir ülke?
- İnsanları nasıl?
- Teknolojik durumu nasıl?
- Kaç eşleri var?
- Söylenildiği gibi kaba insanlar mı?
- Çirkin insanlar mı?
- Uygarlıktan yosun insanlarmış doğru mu?
*
Büyük Elçi bütün sorulara makul şekilde yanıt vermiş. Türklerin sanıldığı gibi olmadığını iyi insanlar olduğunu anlatmaya çalışmış.
Bu arada yemekleriyle ilgili bir soru...
- Türkiye 'de Beğendiğiniz en güzel yemek hangisi?
Büyük Elçi kafasını kaşımış, düşünmüş taşınmış, bir türlü en beğendiği yemeğin adı aklına gelmiyor. Eşine dönmüş.

- Jane, hani o bir yemek vardı, adı aklıma bir türlü gelmedi, pişmeden önce benimki gibi, pişince seninki gibi oluyordu, adı neydi?...

Don..

Joe, yatak kariyeri başarılarla dolu bir insandır.
Ancak yaşlandıkça bu kariyeri, inanılmaz bir baş ağrısı yüzünden sarsılır. Sağlığı ve aşk hayatı çekilmez bir hal aldığında, tıbbı bir yardıma ihtiyacı olduğunu fark eder. 
Kapı kapı, doktor doktor gezdikten sonra problemini çözebilecek bir uzman hekim bulur kendine; 
- Size bir iyi bir de kötü bir haberim var." der doktor.
- Doktor önce iyi haberi duymak istiyorum."
- Sizi bas ağrınızdan kurtarabilirim."
- Peki kötü haber nedir doktor bey?"
- Nadir görülen bir durum... Söylemesi zor ama hadım edilmeniz gerekiyor. Cinsel organınız, omurganızın alt kısmına baskı yapıyor ve bu baskı sizde dayanılmaz, bir bas ağrısı yaratıyor. Bu baskıdan kurtulmanın tek yolu erkeklik organınızı almak." 
Joe bu haber karsısında şok olur ve morali çok bozulur. Kendi kendine sorar;
- Ne yapsam acaba. Erkeklik organım alınırsa ben nasıl yaşarım. Kimin için yaşarım.. El içine nasıl çıkarım!"
Cevap vermek için fazla düşünmez ve başka bir şansı olmadığı için bıçak altına yatmaya karar verir. Hastaneden taburcu olduğunda; 
- Oh be! Dünya varmış. Kurtuldum şu lanet ağrıdan" diye derin bir nefes alır, ancak üstünde önemli bir parçasının eksik olduğunu hisseder. Caddede yürürken farklı bir kişi olduğunu sezinler. Yeni bir başlangıç yapmaya ve yeni bir hayata başlamaya karar verir.
Bir erkek giyim mağazasının önünden geçerken vitrinde duran bir takım elbiseye takılır gözleri.
- İşte tam aradığım takım elbise!" der ve dükkâna girer. Tezgâhtara;
- Yeni bir takım elbise istiyorum" der.
Tezgahtar Joe'yu şöyle tepeden tırnağa bir süzer ve;
- Bir bakalım. 46 beden! der.
Joe gülerek;
- Kesinlikle doğru, nerden anladınız?"
- Bu benim işim.
Joe takım elbiseyi dener. Üstüne cuk diye oturur. Joe aynada kendisine hayran hayran bakarken tezgâhtar sorar;
- Yeni bir gömlek de ister misiniz?
Joe bir kaç saniye düşündükten sonra;
- Elbette der.
Tezgâhtar Joe'ya şöyle bir bakar;
- Kol numarası 34 ve 40 numara yarım yaka.
Joe şaşırır;
- Kesinlikle doğru nerden anladınız?
- Bu benim işim!
Joe gömleği giyer. Evet, gömlek süper olmuştur. Yakasını aynada düzeltirken tezgâhtar sorar;
- Beyefendi vallahi jilet gibi oldunuz! Size bir tane de şapka veriyim ben!
Joe aynaya bakarak;
- Heyt ulan be façayı o biçim düzdüm." diye içinden geçirir ve
- Evet bir de şapka bakayım kendime!" der tezgahtara. Tezgâhtar Joe'nun kafasına bakarak;
- Eveeeeet...56.
Joe dumur üstüne dumur yaşamış bir şekilde tezgâhtara;
- Evet..doğru..nerden bildiniz? diye sorar.
Tezgâhtar iyiden iyiye havaya girmiş bir şekilde;
- Bu benim işim efendim der.
Şapka da süper oturmuştur kafasına.
- Vayyy beee, ulan ben neymişim beee. Ulan ben var ya ben... diye düşünürken tezgahtar yine sorar;
- Size bir tane de don verelim efendim
- Joe bir kaç saniye düşünür ve;
- Tamam! Hemen bana en fiyakalı donlarınızdan getirin! der.
Tezgahtar geri adim atarak "Eveeeeet..38 beden!
Joe gülerek;
- ilk defa yanıldınız. Ben 18 yaşımdan beri 36 beden giyiyorum! der.
Tezgâhtar kafasını sallayarak;
- Hayır efendim.. size 36 olmaz. Erkeklik organınızı sıkıştırır ve omurganıza basınç yapar bu da dayanılması güç bir baş ağrısı çekmenize sebep olur!...

Dekor..

Akşam yemeği esnasında çocuk babasına sorar,
-Kaç çeşit kadın göğsü vardır?
Baba şaşkınlık içinde cevap verir,
-“yavrum 3 çeşit göğüs vardır; Bayan yirmilerde ise aynı kavun gibidir yuvarlak ve sıkı, Otuz ve kırklarda armut gibidir güzel durur fakat biraz sarkıktır, elliden sonra ise aynı soğan gibidir.”
-“Soğan??”
-“Evet, siz onlara baktığınızda, onlar sizi ağlatır.”
Adamın karısı ve kızı çileden çıkar ve kızı annesine sorar;
-“Anne kaç çeşit erkek organı vardır?”
Anne biraz gülümseme ile cevap verir;
-“Yavrum 3 çeşit erkek organı vardır. Erkek yirmilerde ise aynı meşe ağacı gibidir. Sert ve güçlü. Otuz ve kırklarda ise huş ağacı gibidir, esnek ama kullanışlı, ellisinden sonra ise aynı yılbaşı ağacı gibidir.”
-“Yılbaşı ağacı??”

-“Kökünden sökülerek ölmüş, toplarla süslenmiş sadece DEKOR!..”

Agam Yetiş..

Anadolu’nun Ağalık düzeni süren bölgelerinde, herkes başı sıkışınca, bir derdi olunca doğru ağaya koşar. Çünkü Ağa güçlüdür, beceriklidir, her şeyi bilir.
Küçük Reşo'nun da kamışına su yürümüş. Yani ergenliğe erişmiş. Ama bu farkında değil aleti devamlı şişiyor ağrıyor. Hastalandığını sanmış ve doğru Ağaya koşmuş. Kapıyı açan Ağaya aletini göstererek ağlamaklı bir sesle:
- Ağam şişti, inmir...!
Ağa durumu anlamış. İçerden buz almış ve Reşo'nun alete buzu basmış. Buzun etkisiyle ağrı ve şişlik kalmamış. Reşo rahatlamış ve mutlu bir şekilde eve dönmüş. Ama ertesi gün aynı dert. Yine şişlik ve ağrılar. Tekrar Ağaya koşmuş. Yine buz faslı. 3. gün yine ağrı ve şişten şikâyetle Ağaya koşmuş. Kapıyı çalmış. Bu kez Ağanın karısı açmış kapıyı.
- Abla Ağam evde yoh midir?
- Yohtir Ula! ne yapacaksın Agayi?
Reşo, bu kez Ağanın karısına aleti işaret ederek, sızlanmış:
- Abla şişti. İnmir..!
Abla durumu anlamış ve Reşo'yu içeri almış. Reso'nun aletini bir güzel indirmiş ve göndermiş. Reşo, bu tedavi yönteminden oldukça memnun kalmış. Ertesi gün yine dayanmış Ağanın kapısına.
Kapıyı bu kez Ağa açmış.
- Yine ne var ula, demiş
- Ağam, abla yohtur.?
- Ablayı ne yapacaksın ula poh yiyen?
Reşo, aletini işaret ederek;

- Vallah Ağam o senden eyidir. O hem şişini indirir. Hem de iltihabini alir.

Ütü..

Oldukça fakir olan Temel evinde birçok şeyin eksikliğini çekiyordu. Bir gün elleri cebinde vitrinlere bakarak dolaşırken güzel bir ütüye baka kaldı.. Vitrinine bakan Temel'e yaklaşan mağaza sahibi:
- Buyrun beyefendi Ne bakmıştınız?
- Yoo. Öylesine bakayrum.
- Lütfen söyleyin. Yardımcı olalım..
- Ütüye baktum Ama ben fakirum alamam..
İri kıyım müşterisini süzen mağaza sahibi:
- Pekala, bir anlaşma yapalım Kabul eder misin?
- Ne ki?
- Bak arka bölüme geçeceğiz..Sen aleti kaldıracaksın. Ben ütüyü ona asacağım taşırsa ütü senin olacak var mısın?
- Kısa bir tereddüt geçiren Temel teklifi Kabul eder.
Arka bölüme geçerler, temel aletini dikletir. Mağaza sahibi ütüyü asar. Gerçekten ütü asılır.. Sözünde duran mağaza sahibi ütüyü verir. Büyük bir memnuniyetle evine gelen Temel Fadimeye nasıl kaldırdığını, ütüyü nasıl taşıdığını gururla anlatır..
Aksam yatarlar. Erkeği ile gururlanan Fadime Temel'e sokulur.. Arkasını dönen Temel hemen uykuya dalar..
Sonraki akşam Fadime yine sokulur.. Temel Yine arkasını dönerek uyur..
Üç dört akşam aynı şekilde davranan Temel'e Fadime çıkışır:
- Temel Ne oldi sakatlandin mi yoksa?
Fadimeye ters bir göz atan Temel:

- Fadime bu aralar bana yaklaşma. Kafayi buzdolabina takmişum...

Tanrıya yakarış..

Kadının biri devamlı kocasını aldatıyormuş.
Evde sevgilisiyle yatakta oynaşırken, aniden evin giriş kapısının açıldığını duymuş. Panik içinde erken dönen kocasının içeri girdiğini ve yatak odasına doğru adımlarının yaklaştığını hissetmiş...
-Allah'ım ne olur beni kurtar! Yatağımdaki sevgilimi yok et, sonra dile benden ne dilersen, yapacağım..!!
......
Bir ömür gibi gelen bir aradan sonra, Allah'ın sesi duyulmuş:
-Ey günahkâr evladım, bu arzunu gerçekleştirirsem karşılığı çok ağır olur. Sevgilini şu an yatağından yok edersem, tam üç yıl sonra ölecen demiş!
Kadın düşünmüş, kocam beni yakalarsa nasıl olsa üç dakikalık ömrüm var, üç yılda kim ölür-kim kalır, kabul ediyorum demiş.
… Der demez, kadının kocası odaya girmeden sevgilisi yok olmuş, kadın paçayı kurtarmış!
......
Aradan üç yıla yakın zaman geçmiş, kocası günün birinde sürpriz yapmış!
-Karıcığım demiş, bak sana muhteşem lüks bir gemide tur bileti aldım. Gemide sadece kadınlar olacak, bildiğim kadarıyla tüm kadın arkadaşların tura katılacak, bol-bol eğlenir hoşça zaman geçirirsiniz.
Kadının gemiye bindiği gün, Allah'ın sevgilisini yok ettiğinin tam üçüncü yılına rast gelmiş.
Gemi açık denize iyice açıldığında korkunç bir fırtına patlamış, gemi su almaya başlamış, battı-batacak… Kadın vaktinin geldiğini anlamış!
-Allah'ım tamam anlaştığımız gibi benim sonum geldi, ama diğerlerine yazık günah değil mi?
......
Aniden gür bir ses duyulmuş:
-hadi ordan Orospu… hepinizi aynı gemiye toplamak tam üç yılımı aldı…

4 Eylül 2016 Pazar

Prova..

Temel iş için gittiği bir şehirde birkaç günlüğüne bir otele yerleşmiş. Akşam yatma vakti yatağa girdiğinde yan otel odalarının birinde büyük bir gürültü. Temel rahatsız olduğundan uyku tutmayınca gidip uyarmak istemiş. Kapıyı çalıp, durumu anlatınca kapıyı açan;
- Kusura bakmayın biz müzisyeniz yarın bir konserimiz var da prova yapıyoruz.
Anlayışla karşılamış Temel, ve geri dönmüş. Ertesi gün yine aynı gürültü ve yine uykusuzluk. Tekrar gitmiş ve kapıyı çaldığında yine aynı cevapla karşılaşmış ve yine anlayışla karşılaşmış.
Bu durumlar birkaç gün bu şekilde sürmüş. Bir gün akşam müzisyenlerden gürültüye devam ama kapıyı çalan yok. Merak etmişler;
-Bu Temel'e bir şey oldu galiba..
Kapısını çalmışlar Temel'in ama kapıyı açan yok. Bir yolunu bulup içeri girmişler. Yatak odasından Temel'in tuhaf sesleri geliyor. Yavaşça yaklaşmışlar Temel yatağın üzerinde mastürbasyon vaziyetlerinde. Biri dayanamamış sormuş:
-Arkadaş bu ne vaziyet?
Temel de;

-Bugün prova yapiyrum, haçan yarin hepinizun anasini....

Melez

Bir gün bir tavşan ormanda neşeyle yürüyormuş. Karşısına tanımadığı bir hayvan çıkmış. "Nesin sen?" diye sormuş tavşan.
"Ben katırım. Annem eşek, babam ise bir attır." demiş.
Tavşan "Hmm... Hayli enteresan." diyerek yoluna devam etmiş.
Yürürken yine tanımadığı bir hayvana rastlamış. "Peki sen nesin?"
"Ben bir kurt köpeğiyim. Annem köpek, babam ise kurttur."
Tavşan yine "Enteresan..." diyerek ilerlemiş.
Ancak bu sefer karşısına ne idüğü belirsiz bir hayvan daha çıkmış. "Sen de kimsin?" demiş.. hayvan cevap vermiş…
"Ben bir devekuşuyum."
Tavşan bir süre düşünmüş…

"Hassittir len..."

Dedikoducu Pezevenk

Temel her gün evine trenle gidip gelmektedir. Yine bir gün trende giderken karşısında oturan adamın biri “pezevenk” der. Temel şaşırır “acep bağamı dedi” diye sağına soluna bakınır. Adam yine pezevenk der. Temel yine şaşkınlık içinde sağa sola bakınır; “sanırım bağa dedi” der. Olay çıkmaması için ilk durakta iner ve olayı evde karısına anlatır.
-Fadime bugün trende adamın biri bağa pezevenk dedi der.
Fadime; hadi ya bak terbiyesize der.
Temel ertesi gün aynı adamla tekrar trende karşılaşır. Adam bu sefer Temel'e şöle bir bakar:

-Dedikoducu pezevenk...

Skorbord

Temel, evli bir arkadaşını ziyarete gider. Evin hanımı çok güzel bir içki masası hazırlamıştır. Hep birlikte yiyip, içip sohbet ederler. Kimse zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmaz. İçkinin etkisiyle, ev sahibi sızar ve horlamaya başlar. Kadın, Temel'e yaklaşır ve kulağına fısıldar:
- Haydi biraz sevişelim.
Temel sıkılarak:
- Nasıl olur? Sen benim arkadaşımın eşisin. Hem sonra ya aniden uyanırsa?
Kadın, üstündeki son giysiyi de çıkartırken:
- Yer yerinden oynasa, uyanmaz artık.
Temel eğilir ve arkadaşının göğsünden bir kıl kopartır. Arkadaşının horultusunda hiçbir değişme olmaz. Bunun üzerine kadınla çılgınca sevişmeye başlar.
Kadın, bir süre sonra içli bir sesle:
- Haydi bir daha.
Temel, arkadaşının göğsünden bir kıl daha kopartır, horultu yine devam etmektedir. Bir kez daha sevişirler. Olay, sabaha kadar tam beş kez tekrarlanır. Güneşin ilk ışıkları odaya dolarken, Temel bir kıl daha koparınca, arkadaşı:

- Bak dostum, bütün gece karımla seviştin. Ses çıkartmadım. Ama beni skorboard olarak kullanmaya devam edersen, canına okurum ha!

40 rahibe...

Albert Einstein karlı bir kış gecesi konferansa giderken yolda kalır. Arabada kalsa donacak; uzaktaki zayıf ışığa doğru yürür. Manastırın kapısını çalar. Kapıyı açan rahibeye durumu anlatır ve sığınmak istediğini belirtir. Ünlü bilgine bir oda verirler.
Gece yarısı kapıyı başrahibe çalar. Bilgine manastırda 40 rahibenin yaşadığını ve hepsinin uykusuzluk çektiğini söyler. Ünlü bilginden bu sorunun kökenini ve çözümünü bulma konusunda yardım ister. Enstein sabaha kadar düşünüp bir şeyler bulmaya çalışacağını söyler ve yatar. Ertesi sabah kahvaltıda sorunu özetler.
- Siz burada 40 rahibesiniz. Ve hepinizin uyku sorunu var.
Yani: S L E E P.. 
Bu sorunu ne zaman yaşıyorsunuz: N I G H T. öyleyse:
S L E E P N I G H T
0 1  2 3 4  5 6 7 8 9
Einstein Baş rahibeden ilk sözcükten iki, ikinci sözcükten bir harf seçerek altındaki rakamları yan yana yazmasını ister.
Diyelim ki harfler L, P ve H olsun. 148.
Bilgin bu rakamları ters çevirip çıkarır:
841 - 148 = 693
Bu rakamı ters çevirip toplar:
693 + 396 = 1089
Ünlü bilgin 40 rahibe olduğu için çıkan sonucu 40 ile çarpar:
1089 x 40 = 43560
Çıkan sonucun altına ilgili harfleri yazmasını ister baş rahibeden ve sorunun nedeni ortaya çıkar:
4 3 5 6 0
P E N I S

Kravat istiyorum..

Adamın akşam patronla yemeği varmış. Adam takım elbisesine çok güzel ve görkemli bir kravat almak istemiş. Bir mağazaya gitmiş. Yanına bir kadın yaklaşmış ve sormuş:
-Ne arzu etmişiniz efendim?
-Bir kravat alacaktım.
Kadın: Bizde müşteriyi memnun etmek esastır, kravatlarımız 2. katta.
Adam 2. kata çıkmış. Karşısına çıkan kadına “bir kravat istiyorum” demiş ve kadın sormuş:
-Kravatınız renkli mi olsun yoksa siyah beyaz mı?
Adam: -Renkli olsun, demiş.
Kadın: Bizde müşteriyi memnun etmek esastır lütfen bir kat yukarı çıkın, demiş.
Adam çıkmış. Karşısına çıkan kadına ben renkli bir kravat istiyorum demiş.
Kadın: Kravatınız renkli ve üstünde çizgiler mi olsun yoksa renkli ve üstünde çiçekler mi demiş?
Adam: Çiçekler olsun, demiş.
Kadın: Bizde müşteriyi memnun etmek esastır, lütfen bir kat yukarı çıkın, demiş.
Adam bir kat daha yukarı çıkmış. Karşısına çıkan kadına Renkli ve desenleri çiçekli olan bir kravat istiyorum, demiş.
Kadın: Kravatınızdaki çiçeklerin fonu koyu renk mi açık mı olsun, demiş.
Adam: -Açık renk olsun, demiş.
Kadın: Bizde müşteriyi memnun etmek esastır, lütfen bir kat yukarı çıkın, demiş.
Adam renkliydi, açıkdı, koyuydu, çizgiliydi, fonu açıktı, maviydi, sarıydı derken 36. kata ulaşmış ve sinirli bir halde istediği kravatın özelliklerini karşısına çıkan kadına saymış.
Kadın: Alacağınız kravat bu giysinizin üstüne mi olacak yoksa başka bir giysinizin üstüne mi, diye sormuş.
Adam: Evdeki bir takımımın üstüne demiş.
Kadın: Bizde müşteriyi memnun etmek esastır, eğer vereceğimiz kravat takımınızın üstüne olmazsa bu bizim disiplin kurallarımıza uymaz lütfen evdeki giysilerinizi getirin, demiş.
Adam sinirli bir halde asansöre doğru yürürken o anda asansörün içinden yarı çıplak bir adam çıkmış ve bağırmış:

- Bu kıçım, bu da klozet kapağım lütfen verin artık şu tuvalet kağıdını!

Nerede yiyelim..

40 yaşında erkek arkadaşlar o akşam nerede yemek yiyeceklerini tartışıyorlarmış. Sonunda Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler, nedenleri Helga adlı garsonun mini etek giymesi ve bacaklarının çok güzel olmasıymış.
10 yıl sonra, 50 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler, nedenleri lokantanın yemeklerinin güzel ve zengin bir şarap kavına sahip olmasıymış.
10 yıl sonra, 60 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler, nedenleri lokantanın sessiz ve sakin olmasıymış.
10 yıl sonra, 70 yaşına geldiklerinde aynı konuyu tartışmışlar ve Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler, nedenleri lokantanın tekerlekli sandalyeler için uygun olması ve asansörünün bulunmasıymış.

Bir 10 yıl daha geçmiş, 80 yaşına gelmiş ve tekrar buluşup yemek yemeye karar verdiklerinde yine Gausthof zum Lowen lokantasında buluşmaya karar vermişler, bu kez nedenleri lokantaya daha önce hiç gitmedikleri için bu yeni mekanı tanıma arzularıymış!..

Afyonlu Terzi Sadık Usta..

Afyonun meşhur terzisi Sadık Usta'nın erkek çocuğu olmamaktadır. Bir gece içerken sitemle karışık:
- 'Tanrım, erkek çocuğum olursa, birine bir kere vereceğim' der.
9 ay sonra erkek çocuğu olur. Verdiği söz aklına gelir. Yapacak bir şey yoktur. Fakat kimsenin duymaması, bilmemesi için uzak diyarlarda dağ başında bir kör çoban bulur, durumu anlatır. Adamla işini bitirir, tam ayrılırken, kör çoban;
- 'Güle güle Afyonlu Terzi Sadık Usta' der.
Bizimki şaşırır:
- 'Nereden anladın, nasıl tanıdın beni??' diye sorar.
Kör çoban;
- 'Körüm ama duyularım körelmedi, yerinde. Pantolonunu çıkarırken dikişlerin muntazam olduğunu fark edince terzi olduğunu anladım. Sözüne de çok sadıksın, adın Sadık olmalı' der.
Adam:
- 'Peki Afyon'lu olduğumu nereden bildin ?' diye sorunca,
Çoban cevap verir..

- 'Eee Sadıkçım, g*t de kaymak gibiydi..'

Afrika Ruleti..

Bir Afrika ülkesinin devlet başkanı Rusya'ya Putin’e ziyarette bulunur. Resmi görüşmeler falan derken Rus ruletini öğrenir ve çok beğenir.
Putin'e de kendi ülkesine geldiği zaman Afrika ruleti öğreteceğine söz verir.
Bir zaman sonra Putin bu ülkeye gider. Resmi görüşmelerden sonra Putin;
-“Sayın Başkan, Rusya’dayken bana Afrika Ruleti öğreteceğinizi söylemiştiniz” der.
Başkan;
-“Tabi Sayın Putin” der. Yanlarına 6 tane birbirinden güzel ve çıplak zenci kız getirilir.
Afrikalı başkan:
-“Sayın Putin bunlardan seçtiğiniz bir tanesi size oral seks yapacak, buyrun seçin” der.
Putin:
-“İyi ama heyecan bunun neresinde?”
 Afrikalı Başkan:

-“Sayın Putin, bu kızlardan biri YAMYAM…”

Beyin..

Tanrı Adem ile Havva’yı yanına çağırır ve der ki:
-Elimde iki tane şey var. Bunları size vermek istiyorum ama aranızda bir seçim yapmak zorundasınız. Birincisi öyle bir şey ki bununla ayakta işeyebiliyorsun." Adem hemen atılır:
-“Benim olsun, benim olsun"
Havva çaresiz ikincisini kabul etmek zorunda kalır.
Adem şeyiyle gayet mutlu, ayakta çiş yapabilmenin keyfini sürer. Sahilde koşar ve sahil boyunca çişiyle kumlara yazılar yazar. Sallaya sallaya gezer, kurda kusa gösterir, bütün gün oyuncağını elinden düşürmez, Havva ya hava atar, uyurken bile elinde uyur. Hatta kaybolmasın ya da çalınmasın diye boynuna bağlar. Bir ara bir rivayete göre sarmaşıklarla, yapraklarla süslediği bile görülmüştür. Adeta aşık olmuş ve dünyayı unutmuştur.
Havva gelir ve kendine kalan 2. şeyi sorar:
-“Tanrım 2.si ne idi?"
Tanrı cevap verir:
-“Beyin kızım, beyin.. onu iyi kullanırsan Ademinki de senindir.."


Tablo..

Bir Fransız, bir Alman ve bir Türk müzede "Adem ve Havva Cennet Bahçesinde" tablosunun karşısına geçmişler. Alman:
- Şu vücutların mükemmelliğine bakın. Adem ile Havva Alman olmalı.
Fransız:
- Havva ne kadar feminin, Adem ne kadar maskülin. Bu kadar seksi olduklarına göre Fransız olmalılar.
Türk:
- Yok, yok, bunlar kesin Türktür. Baksanıza, üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok. Zavallılar halâ kendilerini cennette sanıyor!

3 Eylül 2016 Cumartesi

Bir iyi, bir kötü...


Bir gün Tanrı Adem'e çağırır ve;
-"Sana bir iyi bir de kötü haberim var" der. Adem;
-"O zaman önce iyi haberi ver" der.
Tanrı açıklamaya başlar…
-"Sana iki yeni organ vereceğim. Birinin adı Beyin. Yeni şeyler yaratmanı, problemleri çözmeni, Havva ile zeki ve zevkli sohbetler etmeni sağlayacak. Vereceğim ikinci organın adı ise henüz belli değil. Bu sana inanılmaz zevk verecek, üremeni sağlayarak dünyanın nüfusunu arttırmaya yarayacak, Havva'yı çok memnun edebileceksin, sana daha da aşık olacak" der.
Adem çok heyecanlanır…
-"Bunlar harika hediyeler. Böyle güzel iki haberden sonra hangi haber kötü gelebilir ki?" diye sorar.
Tanrı Adem'e üzüntü içinde bakar ve cevaplar.
-"Bu iki organı asla aynı anda kullanamayacaksın!.."

Ekipman...

Bir çift , göl kıyısına tatile giderler.. Gölde bazı bölümlerde balık avlamak yasaktır. Koca, yasak olmayan bölümlerde avlanarak, kadında kitap okuyarak günlerini geçirmektedirler. Bir gün adam balık avlamaktan gelir ve öğleden sonra kestirmek üzere odasına çekilir. Kadının canı sıkılır ve botla gölde bir gezinti yapmaya karar verir. Bu gezinti umduğu gibi gitmez ve botun hakimiyetini yitirir. Bot göl üzerinde serbestçe dolaşmaya başlar. Kadında yapacak bir şey olmadığı için çıkarıp kitabını okumaya başlar.
Bu arada devriyeye çıkmış olan şerif kadını görür ve yanına yanaşır..
"Hanımefendi burada ne yapıyorsunuz?"
"Görmüyor musunuz? kitap okuyorum."
"Ama bu bölgede balık avlamak yasaktır."
"Zaten ben de balık avlamıyorum"
"Ama gerekli bütün ekipmana sahipsiniz, sanırım sizi karakola götürüp ceza kesmem gerekiyor."
"Eğer böyle bir şey yaparsanız ben de bana tecavüz ettiğiniz söylerim."
"Size dokunmadım bile..!!"

"Ama gerekli tüm ekipmana sahipsiniz, değil mi?"

Evcilik oyunu..

On yıldır evlilermiş.. Ama gerdek gecelerinden başlayarak, adam hep karanlıkta sevişmek konusunda ısrar etmiş.. Kadın yıllar yılı kaç kez sabahlara kadar yalvarmış, bir kerecik olsun, ışıkları yakıp sevişmek için ama adam hep inatla "Hayır" demiş.. "Kesinlikle olmaz. İlle de karanlıkta sevişeceğiz.."
O gece kadın gene ışıkları yakmak için yalvaracak gibi olmuş, ama hemen vazgeçmiş. Kocası on yıl sonra insafa gelecek değil ya..
Vazgeçmiş ama sadece yalvarmaktan. Kafasına koymuş, bu kez çünkü..
Tam sevişmenin en heyecanlı anı, en doruk noktasında elini kaydırıp, yatağın başucundaki gece lambasının düğmesine dokunuvermiş.. Birde ne görsün. Kocasının beline, o yapay aletlerden biri bağlı değil mi?..
"Bunu bana nasıl yaparsın" diye haykırmış..
"Bunca yıldır, bu işi sahte bir aletle yaptığını bana söylemedin bile.. Hemen açıkla bana her şeyi.. Hemen.."
Adam çok ama çok soğukkanlı yanıt vermiş..

"Tamam, tamam.. Her şeyi izah edeceğim sana.. Ama önce sen bana şu 3 çocuğumuzu izah et, bakalım!.."

Obarana..

Birkaç Fransız kantinde gevezelik ederken içlerinden biri sorar:
-Gutenberg kim? Biliyor musunuz?
-Hayır, der ötekiler.
-Güzel, sizde benim gibi gece kurslarına gitseydiniz, Gutenberg'in basım makinasını bulan kişi olduğunu bilecektiniz... Ya Panmentier'i?
-Hayır, der ötekiler.
-Güzel, sizde benim gibi gece kurslarına gitseydiniz, Panmentier'in patatesi bulan kişi olduğunu bilecektiniz. Eğer gece kurslarına gitmezseniz yaşam boyunca...
İşte o zaman, aralarında lehimci olanı öfkelenip patlar:
-Oldu, anlaştık! Gutenberg'i, Panmentier'i bilmiyoruz. Sen Obarana kim biliyor musun?
-Hayır!

-Peki, öyle ise öğren! Obarana, sen gece kurslarına giderken karınla yatan heriftir!

Teselli..

Uzun ve yorucu bir aşk ve sevişme seansından sonra doktor az ötesinde uyuklayan hastasına bakarken birden çok fena halde suçluluk duygusuna kapılmış. Panikler gibi olunca içini rahatlatmak için kendi kendine söylenmeye başlamış..
“sakin ol Howard sakin ol... O kadar da dert etme kendine.. Bu dünyada hastasıyla sevişen ilk ve tek doktor sen değilsin.. Pek çok doktor yapmıştır bunu..”
Tam o sırada kalbinin derinliklerinden gelen vicdanının sesini duymuş. "Ama Howard sen veterinersin..."

Bil ki öldük...


Doktorun bekleme odasında, son derece hasta oldukları her hallerinden belli üç adam oturuyormuş. . Hastalardan birisi 24 saatin 24'ünde de içen bir alkolikmiş.. İkincisi, sigaraları birbirine ekleyen bir tiryaki.. Üçüncü sevişmeden duramayan azgın bir eşcinsel.. Üçünü de uzun uzun muayene eden doktor, sonuçları açıklamak için adamları odasına çağırmış.
-'Haberler kötü' demiş... 'Üçünüz de uçurumun kenarındasınız. . Bu alışkanlığınızı derhal bırakmanız gerek.. Sen bir yudum daha içersen, sen bir nefes daha çekersen, sen bir daha bir erkekle ilişkiye girersen bittiniz. Orada ölür kalırsınız. Bakın tane tane tekrar ediyorum.. Aranızdan herhangi biri bu alışkanlığı bir defa, sadece bir defa dahi tekrarlarsa ölecektir.. Hepsi bu kadar..'
Üç kafadar muayenehaneden birlikte çıkmışlar, Yürürlerken bir barın parlak ışıkları, yüksek müzik alkoliği kandırmış..
-'Bütün doktorlar palavracıdır. Bayılırlar yasaklamaya' demiş ve dalmış içeriye... Ötekiler de peşinden..
Alkolik bir duble viskiyi kafasına dikmesiyle oraya yığılmış kalmış.. Diğer ikisi dehşet içinde bardan fırlamışlar..
Karmakarışık duygularla yürürlerken kaldırımda yeni yakılmış, dumanı tüten kocaman bir puro görmüşler..
Tiryaki aniden durmuş.. Derin derin bakmaya başlamış yerdeki puroya.. Eşcinsel tiryakiyi dürtmüş..
-'Eğer onu almak için eğilirsen... Bil ki, ikimiz de öldük!'

Sütun..


Amerika’da ölen bir kadın için kilisede cenaze töreni düzenlenmişti. Tören sonunda cenaze görevlileri tabutu taşırken, tabutun ön bölümünü yanlışlıkla kilisedeki sütunlardan birine çarptılar. Bu sırada tabuttan bir inilti sesi duyuldu. Tabut açıldı ve öldüğü sanılan kadının yaşadığı anlaşıldı.
Bir süre hastanede tedavi edilen kadın iyileşti ve 10 yıl daha yaşadı.
10 yıl sonra öldüğünde ise cenaze töreni yine aynı kilisede yapıldı.
Tören sonrası görevliler tabutu taşırken, kilisedeki aynı sütunun önüne geldiklerinde, ölen kadının kocasının, arkalardan telaşlı sesi duyuldu;
-“Sütuna dikkat !! lütfen!..”

Uyku sorunu..


İki arkadaş yıllar sonra karşılaşır. Birinin saç sakalı birbirine karışmış, gözlerinin feri sönmüş, bitkin halde.
-"Bu ne hal" der öteki.
-"Sorma" diye dertli dertli başlar, bitkin olanı. "Uyku sorunum var."
-"Erken yat. madem."
-"Sorun da orada başlıyor zaten. Saat sekizde uykum geliyor. Yatağa yatıyorum. Hemen gözlerim kapanıyor. Kapanır kapanmaz da kendimi koca bir TIR'ın direksiyonunda buluyorum. Zeytinburnu’ndan yükü sarıyorum. Bakıyorum Edirne'deyim. Geç oradan Bulgaristan'a. Sofya'da mal indiriyorum. Yeni malı yüklüyorum, aynı hızla, gene Zeytinburnu'na geliyorum ki, sabah olmuş. Turşu gibi kalkıyorum yataktan. Bu her gece böyle."
-"Aaaa" der arkadaşı. "Benim bir ruh doktoru arkadaşım var. Kartını vereyim. Bir dene, belki faydası olur."
Adam doktora gider son bir ümitle. Doktor uzun uzun dinler. Sonra anlatır:
-"Bu gece Zeytinburnu'ndan çıktığında, Florya'daki benzin istasyonunda seni bekleyeceğim, sorunu da çözeceğim, merak etme."
Adamın pek aklı basmaz ama, uykuya dalar dalmaz, malı yükleyip yola çıkınca, Florya benzin istasyonunda doktora sahiden rastlamaz mı?. Durdurur TIR'ı.. Doktor yanına gelir.
-"Tamam" der. "Senin yolun bu kadar. Bundan ötesi bana ait. Hadi in."
Adam TIR'dan iner. O günden sonra artık rahat rahat uyur ve yeniden sağlığına kavuşur.
Birkaç hafta sonra, bu defa o, uzun zamandır görmediği bir arkadaşına rastlar. Bakar tıpkı kendi eski hali. Bitkin zavallı.
-"Hayrola" der.
-"Vallahi uyku sorunum var" der, öteki. "Gece sekizde uykum geliyor, yatıyorum. Beş süper manken. Sharon, Claudia, Cindy, Naomi, Laetitia!. Sabaha kadar onu giyip öbürünü çıkartıyorlar. Defile üstüne defile. Üstelik giydirip soymak ta benim işim. Yani keyifli olmasına keyifli de, bittim birader. Çıldırmak üzereyim."
-"Tesadüfe bak" der, bizimki. "Benim de benzeri bir sorunum vardı. Bir doktor tavsiye ettiler, gittim. Bir seansta çözdü. İste kartı, bir de sen dene."
Bir hafta sonra iki arkadaş tekrar karşılaşır. Bitkin adamın hali eskisinden beter.
-"Ne oldu yahu? Gitmedin mi benim doktora?" der, bizimki.
-"Gittim gittim. Gitmez olur muyum?.. Bu halimin sebebi O zaten. Senin de doktorunun da Allah layığınızı versin!.."
-"Ne oldu yahu, anlatsana. Alamadı mı kadınları senden?"
-"Daha ne olacak?... Senin doktor benden kadınları aldı almasına da. Altıma bir TIR verdi. Her gece Zeytinburnu-Sofya gidip geliyorum..”

Doktor tavsiyesi

Doktor, erkek hastasını muayene ettikten sonra, adamın eşi ile özel konuşmak istediğini bildirdi.
Adam dışarıya çıktıktan sonra, kadına ciddi bir sesle durumu anlatmaya başladı:
'Eşinizin hastalığı ciddi' dedi. 'Korkunç bir stres'i var. Söylediklerimi uygulamazsanız, bilin ki ilk gerginlikte ölecek'.
Sonra devam etti:
'Her sabah mükemmel bir kahvaltı hazırlamanız gerekli.. Neşeli olmasını sağlamaya dikkat edin. Öğlen için de yanına çok iyi bir yemek vermelisiniz. Dört başı mamur bir menü. İş yerinde onu yesin. Akşam yemeği olarak ya yumuşacık bir biftek, ya da bonfile hazırlayın. Bol sebze garnisiyle. Haftada iki akşam da mükellef bir balık. Rakısına bir adet buz yeterli. 35liğin yarısını geçmesin.
Keyiflenir de 'bir duble daha' derse bırakın içsin... Böylece gevşer biraz daha. Konuşurken sakın keyfini kaçıracak konulardan bahsedeyim demeyin. Özel problemlerinizi de kesinlikle açmayın. Yoksa kötüleşiverir. Kendinize mutlaka dekolte bir kıyafet seçin. Bakımlı olun. Yanına oturup sırtını ovun. Siz de yanına sessizce oturup kırmızı şarap servisi yaparsanız fevkalade olur. En önemli nokta da şu: Haftada birkaç akşam seks yapın... Eğer bu söylediklerimi aksatmadan bir yıl kadar uygularsanız, sanırım o takdirde kocanız iyileşip normal hayatına dönecektir ve uzun bir mutlu yaşam sizi bekleyecektir. '
Eve dönüş yolunda koca, eşine sordu:
'Doktor ne dedi sana?' dedi.
Kadın kısaca cevap verdi:
'Ölecekmişsin..! '

2 Eylül 2016 Cuma

Deliler...


Akıl hastanesinde bir gün deliler namaz kılmaya başlayınca doktorlar şaşırmışlar. Delilerin aşırı taşkınlıklarından bıkan ve bu davranışları kontrol altına almak isteyen hastanenin başhekimi delilere;
-“Aşağı inin sizi hacı yapacağım” demiş.
Bu habere çok sevinen delileri dışarı çıkartmış ve hastanenin etrafında dönmelerini söylemiş.
Bütün deliler binanın etrafında dönmeye başlamışlar. Böylece günler sakin bir şekilde geçmeye başlamış.
Bir gün başhekim odasında keyifle çay içerken birden pencereden içeriye taşlar yağmaya başlamış..
Başhekim kafa kırık, göz patlak bir halde dışarıya çıkıp bağırmış..
-“Ne yapıyorsunuz siz?”
Deliler hep bir ağızdan cevap vermişler...
-“Bu gün şeytan taşlama günü…”

Makbul ziyaret


Urfa'lının Biri Babasının Mezarını Ziyaret Eder :

Babo nasısan, eyimisen?
Gene Fatihayı gaptın, keyfin yerinde.
Oraları bilmem amma... Buraları bura olmaktan çıhmış gayri.
Mezarıydan galksan,gafayı yersen.Öldüğüye sevinirsen.. .

Sıra geceleri bitti artık.
Şindi Bitliste beş minare de yok.
Hasangalasında caketim de galmamış.
Hem Urfa dağlarında ceylanlar da gezmiy.Herkes:
Şak - şuka, şaka da - şuka söylüy...

Ne mırranın, ne de gayfenin dadı galdı,
Gayfenin neslisi çıkmış, südü de içinde.
Gaçak çay da hepden gaçak olmus, Sallama içiyler...

Ahhh...Şu gavur icadı televizyon yokmu?
Tam üç tene eve aldım, gene de acans dinliyemiyem.
Gumasının yüzünden gocasından ayrılan böyük gız,
Yaseminin penceresinden bakmazsa göremiymiş.
Öbür oğlan Gurtlar Vadisi. Hele o güccüğü yok mu? Sen görmedin.
Saçını hep Amerikan kesdiren, Gözü, gulağı oynuy namıssızın.
Acun Firarda diy, başka bişey demiy...
Turizm dersine eyi geliymiş.
Valla yalan, Mahsadi çıbıldak garılara baha...

Torunun Şehmuzla iftihar etmelisen,
Aletirik Mehendisi çıktı. İş bulamadı, galdırım mehendisiyem diy.
Galdırım da yok ya, çamırlarda debeleniy, duruy...

Babo bi de telefon çıkmış, minnacık.
Şalvarın cebine on tene sığar şerefsizim.
Tele-fon amma teli, meli yok.
Eyi bisey de çok yalan söylüy.
Ben Siloyu tarlada görüyem, Aradığın gişiye ulaşılmıy diy.
Ancaaa foturaf bilem çekiy vallaha...

Bu cumma ruhuya hatim indirecektik;
Mevlüt Hoca nazlanıy, boğazı ağrıymış.
Yoh gendini üçaylara hazırlıymış...
Eve iki tene CD gondermiş, Bunuyla gırk hatim iner demiş.
Eh... Sende bunuyla idare edersiy.

Dünya işleri bitmiy.
Şimdi bana müsade:Aşagi kepir tarlaya gidiyim.
Golf oynuyacağım da...